Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.549

Siyasal partilerin yabancılaşması

Siyasal partilerin yabancılaşması, işlevini yapmaması, egemen sınıflara kaynak aktaran bir yapıya dönüşmesi, partilerin yönetiminin çıkar çevrelerinin eline geçmesi hem ülkemizin hem dünyanın en yıkıcı kirletici sorunudur.

Siyasal partiler yabancılaşmış ve yozlaşmıştır.

Siyasal partilerde çok uzun zamandan beri sorunların çözümü için siyaset temelli çözüm temelli, kurultaylar olmaz. Siyasal parti kurultayları sandalye paylaşım kavgası güç ve çıkar paylaşımı kavgasından ibarettir. Bu gerçeği kamuoyunun bilmesi halkımızın bilmesi gerekir. Yoksa siyasal yabancılaşmanın esaretinden kurtulamayız.

Bugün belediye başkan adayları, seçimden çok, çözümden çok, birbirini kötülemektedir. 

Siyasal yabancılaşmayı anlamadan bugünkü siyaseti tahlil etmemiz mümkün değildir. Siyasal güçlerin niteliğini yapısını neye ve kime hizmet ettiğini anlayabilmek için siyasal yabancılaşma açısından partilerin değerlendirilmesi gerekir.

Öyleyse siyasal yabancılaşma nedir?

Yabancılaşma bir uzaklaşmadır. Yani insanın gerçeklerden uzaklaşmasıdır. Gerçeklerden bir kopuştur. Farklılaşmadır. Değişimdir. Aslını inkar etmektir. Bazı gerçekleri yok saymak ve umursamamaktır.

Bireyin, kendi ürettiği nesnelerin, emek ürünlerinin boyunduruğu, egemenliği altına girerek kendi sorunlarına, bulunduğu ortama, toplumsal, insansal olana yabancı durumuna gelmesidir.

Emek ürünlerinin bağımsız ve ezici ekonomik bir güç olarak belirmesi. Bireylerin birbirlerinden ya da içinde bulunduğu ortam veya zamandan uzaklaşmalarıdır yabancılaşma. 

Yabancılaşmayı oluşturan meydana getiren unsurları şöyle sayabiliriz.

1-İnsanın insana karşı yabancılaşması.

2-İnsanın topluma karşı yabancılaşması.

3-İnsanın çevresine karşı yabancılaşması.

4-İnsanın doğaya karşı yabancılaşması. 

Marks, çalışmalarında iki tür yabancılaşmadan söz eder.

Bunlardan ilki, doğadan kopuş anlamındaki yabancılaşmadır. İnsan, doğadan koparak kültürel-toplumsal alanda kendine ikinci bir doğa kurmak anlamında, doğaya yabancılaşır. Bu insanlık onuşu açıklayan niteliğiyle olumlu karşılanan yabancılaşmadır, zorunlu bir süreç olarak anlaşılır. İkinci yabancılaşma ise, bizzat kapitalist pazarın ve kapitalist toplumsal sistemin yarattığı yabancılaşmadır. Bunun sonucu olarak insan kendi doğasına yabancılaşır. Böylece insan kendine, kendi emeğine, ilişkilerine, dünyaya ve yaşama yabancılaşır. Kapitalist pazarın bir unsuru olarak işleyen çarklardan biri haline gelir. Anlaşılacağı gibi, yabancılaşma teorisinin Marx'ın İstan ul İnsanın doğası anlayışıyla yakından ilişkisi vardır. 

Marks’ın  çalışmalarında, yabancılaşma (Alm.: Entfremdung) doğal olarak birbirine ait olan şeylerin ayrılmasıdır. Birliği oluşturan unsurların ayrılması ve mücadelesidir. Dengeli bir uyum içerisinde olan şeyler arasındaki iki süreç, yapı ya da iki organizma arasında ortaya çıkan ve eylemlerinin sonuçlarının birbirlerine tümüyle karşıt olmasıyla belirlenen uyuşmazlıktır. 

  

Yabancılaşma, Marx’ın Hegel ve Feurbach’tan devraldığı bir kavramdır. Marx, yabancılaşma teorisini teoriyi Kapital dahil tüm iktisadî yazınının merkezine oturttu.

Yabancılaşma kelimesinin sözlük anlamına bakılırsa bir dizi anlam ve kullanıma sahip olduğu görülecektir. Bu tanımların hem günlük dilde hem sosyal bilimler içinde en yaygını yabancılaşmayı öznel bir “izolasyon ve uzaklaşma durumu” olarak tarif eder. Hegel ve diğer filozoflarda yabancılaşma bütün insanlığın durumunu tarif eden daha genel bir anlama sahipti. İnsanların “tinsel olarak kaybolmuş” olmaları, “kendi gerçek özbenliklerine yabancılaşmaları” ve “hayatın anlamını yitirmeleri” bu kullanımı örneklendirir. Ortaçağa gidildiğinde bu kavramın başka bir kullanımı ile daha karşılaşırız. O dönemde “satmak”, “bir başkasına devretmek”, “başka birine teslim olmak” gibi anlamları vardı.

Marx için yabancılaşmanın temelinde, insanların emekleriyle var ettiği ürünler  ve bizzat kendi emekleriyle kurduğu ilişkiler vardır. 

İşçilerin kendi emeklerinin ürünlerine yabancılaşmaları, yani onlardan koparılmış olmaları ve üretim sürecini kendilerinin yönetmiyor oluşu o denli basit ve “ortada” bir durumdur ki, üzerine yorum yapma gereği bile duyulmaz. Bu verili durum adeta bir doğa yasası gibi algılanır. Ford ya da Hyundai’da çalışan işçiler otomobil üretir ve bu otomobiller işçilere değil bu şirketlere aittir. Kömür madenlerinden çıkardıkları kömür maden sahibinin, dokudukları kumaş ise tekstil fabrikasının sahibinindir. Bu “doğanın kanunudur”. Marx bu durumu farketmekle kalmamış, kökenini ve sonuçlarını sorgulamıştır. Şöyle der:

Bu durum [yabancılaşma] basitçe emek tarafından üretilen nesnenin, yani emeğin kendi ürününün, yabancı bir varlık olarak emeğin karşısına dikilmesi anlamına gelir. Nesne üreticiden bağımsız bir güç gibi görünür.

Mesela hiçbir siyasal partinin programında ekonomik demokrasiden söz edilmez. Bugün iş hukuku tamamıyla sermayeye göre ayarlanmıştır. Aylarca yıllarca süren iş davaları emekçileri hem lekelemekte, hem işsiz bırakmakta, hem de haklarını gasp etmektedir.

Ne acı ki sendikalar da yeteri kadar etkili değildir.

Bizzat kendi emeklerinin ürünleri işçilere hükmetmektedir.

Emek elbette zenginler için harikalar yaratır ama işçi için yoksunluk (mahrumiyet) üretir. Zenginler için saraylar, işçiler için mezbelelik üretir.

Siyasal partiler topluma doğaya ve insana yabancılaştıkları için bu sorunlar pek umurlarında olmaz. Onların birinci amacı halkı dolandırıp oy almak ondan sonra da keyfine bakmaktır.

Bu siyasal parti sistemiyle Türkiye'de sorunlar çözülmez.

Daha da kötüye gider. 

Çünkü siyasette bilim ve uzmanlık yoktur. 

Medyayı ve siyaseti ne acı ki bir takım laf ebeleri  işgal etmiştir. 

Bilimsel siyaset,  bilimsel yöntemlerle gerçeği anlamak ve bu siyaset temelinde siyasal program oluşturmaktır.

BU BATAKLIKTAN BİLİMSEL SİYASETLE ÇIKABİLİRİZ.

ÇÖZÜM BU. 

YOL BUDUR.