Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
48,1615
Dolar
Arrow
41,1780
İngiliz Sterlini
Arrow
55,6235
Altın
Arrow
4755,0000
BIST
Arrow
11.288

Mısır Zirvesi ve Ortadoğu’nun yeni denge arayışı

Ortadoğu’da yaşanan son gelişmeler, bölgedeki güç dengelerinin ve ittifakların yeniden şekillenmesine zemin hazırlamaktadır. ABD’nin son iki yılda İsrail’e verdiği koşulsuz destek sonucunda Gazze’de büyük yıkım yaşanmış, binlerce sivil hayatını kaybetmiş, halkın önemli bir kısmı yerinden edilmiştir. 

Mısır’ın ev sahipliğinde 13 Ekim’de düzenlenen barış zirvesi, çatışmaların sona erdirilmesi yönünde önemli bir adım olarak öne çıkmıştır. Zirveye İsrailli yetkililer, Hamas temsilcileri ve davet edilmesine rağmen İranlı yetkililer katılmamış, Rusya ise davet edilmemiştir. Arap ülkeleri genel olarak süreci izlemekle yetinmiş; bu durum Filistin meselesinde ortak bir duruş sergileyememelerinin devamı olarak görülmüştür. Avrupa devletleri ise zirveyi diplomatik temaslarını artırmak için bir fırsata dönüştürmüştür.

İBRAHİM ANLAŞMALARI FİLİSTİN MESELESİNİ UNUTTURABİLİR Mİ?

Mısır Zirvesi, İsrail-Filistin çatışmasını sona erdirme çabası açısından önemli bir diplomatik adım olsa da aynı zamanda İbrahim Anlaşmalarının ruhunu yeniden canlandırma potansiyeli taşımaktadır. Bu durum, “Filistin sorununu ikinci plana mı atılıyor” sorusunu gündeme getirmektedir. Ortadoğu’da bir değişim sürecinin kaçınılmaz olacağı görülmektedir. Çünkü Trump için İbrahim Anlaşmaları, uzun vadeli bir Ortadoğu projesinin temel unsurlarından biridir. Tabii ki barış devamlılık gösterirse…

Barış sürecinin kalıcılığı ise belirsizliğini korumaktadır. Nitekim geçmişte, Gazze’deki çatışmalar sürerken bile bazı Arap devletleri İbrahim Anlaşmasını imzalamış ve İsrail’le ilişkilerini kesmemiştir. Ancak bugün durum biraz farklılık göstermektedir. Arap kamuoyunun Filistin meselesine daha duygusal ve hassas yaklaşımından dolayı bu zirvenin seyrini ve sonuçlarını belirleyici hale getirmiştir. 

İbrahim Anlaşmaları, görünürde barışı amaçlasa da uzun vadede bölgesel güç dengelerini İsrail lehine çevirebilir ve Arap dünyasında yeni bölünmelerin kapısını aralayabilir. Zirvede imzalanan metinlerde “iki devletli çözüm” ifadesine yer verilmemesi, ABD’nin Ortadoğu’daki nüfuzunu sürdürme ve İsrail’in güvenliğini garanti altına alma, Arap ülkeleriyle İsrail arasındaki ilişkilerin “İbrahim Anlaşması” ile normalleşmesini teşvik edeceği hedefinin bir göstergesi olarak yorumlanabilir.  

Arap ülkeleri İran tehdidini dengelemek amacıyla bu anlaşma içinde yer almıştır. Ancak son dönemde İran’a yapılan saldırılar ve ülke içinde yaşanan gelişmelerle İran tehdidinin azalması, söz konusu ittifaklara katılımın da zayıflamasına yol açabilir.

Arap dünyasının temel sorunu, başta ABD olmak üzere Batı’nın kendilerini hala bir “nüfuz alanı” olarak görmesine rağmen bu duruma karşı ortak bir siyasi duruş geliştirememesidir. Filistin meselesinde ortak bir tutum sergileyememeleri, Arap ülkelerinin ortak güvenlik stratejisi ve diplomatik vizyon eksikliğini açık biçimde ortaya koymaktadır.

ARAP DÜNYASINDA LİDERLİK YARIŞI YENİDEN KIZIŞIYOR 

Bölgesel liderlik mücadelesi ise özellikle Mısır, Suudi Arabistan ve Katar arasında yaşanmaktadır. Arap liderler, bir yandan kendi rejimlerini korumak adına İsrail ile normalleşme yönünde adımlar atarken, diğer yandan halklarının Filistin konusundaki hassasiyetleriyle karşı karşıyadır. Bu gerilim, özellikle genç Arap nesillerin Gazze’de yaşananlara yoğun tepkiler göstermesine neden olmaktadır. Bu nedenle Suudi Arabistan, İsrail ile normalleşmenin ancak “iki devletli çözüm” temelinde gerçekleşebileceğini vurgulamak zorunda kalmıştır. 

Mısır ile Suudi Arabistan arasındaki liderlik rekabetinde ise Suudi Arabistan’ın daha aktif bir diplomasi yürüttüğü, Mısır’ın ise barış elçisi rolünü öne çıkararak bölgedeki etkinliğini korumaya çalıştığı görülmektedir. Her iki ülke de Arap dünyasında “liderlik” konumunu güçlendirme mücadelesi vermektedir.

Uluslararası ilişkilerde bölgesel liderlik yalnızca arabuluculukla sınırlı değildir. Güçlü bir orduya, stratejik kaynaklara, savunma sanayisine ve siyasi vizyona sahip olmak; aynı zamanda nüfus, ekonomi ve diplomasi gücünü etkin yönetebilmek bu statünün temelini oluşturur. Mısır Zirvesi, bu unsurları yeniden tanımlayan bir dönüm noktası olarak değerlendirilebilir.

Sonuç

Mısır Zirvesi, bölgesel barış girişiminden çok, Ortadoğu’da güç dengelerinin yeniden tanımlandığı bir diplomatik sahneye dönüşmüştür. İbrahim Anlaşmalarının genişletilmesi, Filistin sorununu çözmekten ziyade dondurmayı amaçlayan bir strateji olarak görünmektedir. Bu süreçte Mısır, diplomatik arabuluculukla prestij kazanırken; Suudi Arabistan ekonomik ve siyasi araçlarını kullanarak bölgesel liderlik yarışında öne çıkmaktadır.

Sonuç olarak, Mısır Zirvesi bir ateşkesin ötesinde, Ortadoğu’da kimin lider olacağına dair sessiz bir rekabetin sembolü haline gelmiştir.