Direnç ve metanet anlamına gelen Sumud, 1967 Altı Gün Savaşı sonrasında ortaya çıkmış ve Filistin halkının ideolojik, kültürel ve siyasi direnişinin simgesi haline gelmiştir. Günümüzde bu kavram, Gazze’deki insani yardım konvoylarına yapılan saldırılar çerçevesinde yeniden gündeme gelmiştir.
İsrail’in Gazze Şeridi’ne uyguladığı ablukayı kırmak amacıyla yola çıkan Küresel Sumud İnsani Yardım Filosu 50’den fazla gemiden oluşuyordu. Bu filo, toplam 500 parlamenter, akademisyen ve aktivisti taşıyor ve çeşitli ülkelerden uluslararası destek alıyordu. Ancak 1 Ekim’de İsrail, gemilere müdahale ederek saldırı düzenledi ve böylece filonun Gazze’ye güvenli erişimi engellendi.
Bu saldırı, Gazze’ye yardım götüren filolara yönelik ilk müdahale değildir. Mayıs 2010’da Mavi Marmara olayı yaşanmış ve içinde çeşitli ülkelerden siyasetçi, akademisyen ve gazeteci bulunan 600 kişilik gemiye düzenlenen saldırıda 9 kişi hayatını kaybetmişti. Dünya kamuoyunda sert tepkilere yol açan bu olayın ardından Türkiye, İsrail’i devlet terörü yapmakla suçlayarak büyükelçisini geri çekmişti.
1 Ekim’deki Sumud filosu saldırısı ise uluslararası tepkileri yeniden tetikledi. Hamas ve Türkiye olayı sert bir şekilde kınarken, İngiltere, İtalya, Yunanistan, Kolombiya, İspanya, Belçika ve Arjantin’de protesto gösterileri düzenlendi. Bu gelişmeler, dünya kamuoyunun yeniden Gazze’ye odaklanmasını sağladı ve insani yardıma erişim ile barış girişimlerinin aciliyetini bir kez daha ortaya koydu.
GAZZE BARIŞ PLANI: KAĞIT İLE GERÇEĞİN ÇELİŞKİSİ
29 Eylül’de ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Gazze için 20 maddelik bir barış planı üzerinde anlaşmaya vardı. Plan, Türkiye, Mısır, Ürdün, BAE, Suudi Arabistan, Katar, Pakistan ve Endonezya tarafından olumlu karşılanmış ve Gazze’deki savaşın sona erdirilmesine yönelik önemli bir diplomatik adım olarak görülmüştü.
Ancak anlaşmadan sadece iki gün sonra İsrail’in Sumud yardım filosuna saldırması, plan ile sahadaki uygulama arasında ciddi çelişkiler olduğunu ortaya koydu. Plan, insani yardımın kesintisiz akışı, sivillerin korunması ve Gazze’ye güvenli erişim gibi ilkeleri öne çıkarırken, saldırı bu temel ilkeleri fiilen geçersiz kıldı. Bu durum, planın kağıt üzerinde kalacağını ve güven sorunu yaratacağını göstermektedir.
SONUÇ: GÜVEN VE EYLEM EKSİKLİĞİ
Sumud filosuna yapılan saldırı, Gazze Barış Planı’nın sahadaki uygulanabilirliğine dair ciddi soru işaretleri yaratıyor. Plan diplomatik düzeyde geniş destek bulsa da İsrail’in askeri müdahaleleri ve bölgede süregelen gerginlikler, insani yardımın sorunsuz şekilde ulaştırılmasını engelleyerek planın gerçekçi bir çözüm sunabilmesini zorlaştırmaktadır.
Gazze’nin geleceği, yazılı anlaşmalara değil, sahadaki güven ortamına ve yardımların fiilen ulaştırılabilmesine bağlıdır. Uluslararası toplumun desteği ve diplomatik baskıları ne kadar güçlü olursa olsun, sahadaki aktörlerin rızası ve güvencesi olmadan barış planının uygulanması gerçekçi görünmemektedir. Aksi takdirde plan yalnızca bir belge olarak kalacak ve Gazze halkının güvenliği ile insani yardıma erişimi ciddi risk altında olmaya devam edecektir.
Çok Okunanlar

AKP milletvekili Ayşen Gürcan'ın içinde bulunduğu araç kazaya karıştı

Altın koltuklu adamın meşruiyeti ve etrafında kümelenen hayranları

20 kişi ve 18 kuruluşun mal varlıkları donduruldu

Siyasi Misyonerler!..

Gelecek Partisi'nden Erdoğan-Davutoğlu fotoğrafına açıklama

Açılımın ilk meyvesi: Bakanlık Kürtçe ders kitabı bastırmış

'İtirafçı' Aziz İhsan Aktaş'ın şirketlerine kayyum atandı

Avrupa'da bu hafta 3'te 3 yaptık: Türkiye kaçıncı sırada?

AKP’de Hakan Fidan gerilimi! KAAN krizinin gölgesinde yeni iç çekişme iddiası

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde cuma tatili