Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
47,7704
Dolar
Arrow
40,6643
İngiliz Sterlini
Arrow
54,8198
Altın
Arrow
4404,0000
BIST
Arrow
10.642

Suriye üzerinde kesişen gölge: Destek, müdahale ve bölgesel rekabet

İsrail Genelkurmay Başkanı’nın, Suriye’yi zayıflatmaya devam edeceklerine yönelik açıklamasının ardından, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan “Suriye’yi böldürtmeyiz” mesajı geldi. Bu açıklamalarla eş zamanlı olarak, Suriye’nin mevcut yönetiminin savunma kapasitesini artırmak için Türkiye’den resmi destek talep ettiği bilgisi basına yansıdı. Türkiye’nin bu çerçevede eğitim, danışmanlık ve teknik destek için çalışmalar yürüttüğü bildirildi. Bu gelişmenin arka planında Suriye’nin iç yönetim sorunları ve zayıflamış devlet mekanizması dikkat çekiyor.

SURİYE'DE DEVLET VAR, DEVLETÇİLİK YOK

Suriye, köklü devlet geleneğine sahip bir ülke olmasına rağmen, bugün devlet tecrübesi olmayan ve yakın zamana kadar terör listelerinde yer alan Ahmed Şara ve ekibi tarafından yönetilmeye çalışılmaktadır. Beşşar Esad sonrası dönemde ABD ve Türkiye’nin dolaylı desteğini arkasına alan Şara, süreç içinde kendi otoritesini pekiştirmeye çalışmıştır. Ancak bu süreçte karşılaştığı çok yönlü tehditler, onu farklı cephelerde mücadele etmek zorunda bırakmıştır. Türkiye’den yardım talebi, bu kırılganlığın açık bir göstergesi olarak yorumlanabilir, zira Esad rejiminin çöküşüyle birlikte ordu büyük ölçüde dağılmış ve güvenlik yapısı zayıflamıştır.

Şara, göreve geldiğinden bu yana tüm Suriyelilerin devlet başkanı olamamış, yönetim süreci şeffaf bir şekilde ilerlememiştir. Resmi ordu dışındaki grupların bağımsız hareket etmesi, toplumsal yapıda etnik ve mezhepsel gerilimleri artırmıştır. Mart ayında Alevilere yönelik cihatçı saldırılarla başlayan kriz, İsrail’in Dürzileri desteklemesi ve ardından Süveyda’da yaşanan çatışmalarla yeni bir boyuta taşınmıştır. Her ne kadar ateşkes ilan edilmiş olsa da gerginlik devam etmektedir.

Bu ortamda Türkiye’nin Şara’ya verdiği destek, yalnızca bir siyasi tercih değil, aynı zamanda bölgesel güvenlik stratejisinin bir parçası olarak öne çıkmaktadır. Türkiye, Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunurken, sınır ötesinden gelebilecek tehditleri önlemeye yönelik hamleler de gerçekleştirmektedir. Bu bağlamda, Türkiye’nin rolü hem destekleyici hem dengeleyici bir mahiyet taşımaktadır.

ORTA DOĞU'NUN KALBİNDE DÜĞÜMLENEN DENGE

Suriye’de değişen siyasi dinamikler yalnızca bu ülkeyi değil, tüm Orta Doğu’nun jeopolitik yapısını etkilemektedir. Ülkedeki çıkar çatışmaları ve çok aktörlü yapı, kısa vadede kalıcı istikrarın önünde ciddi bir engel oluşturmaktadır. İstikrarın sağlanabilmesi, muhalif aktörlerin iktidarı paylaşma iradesine, diğer grupları sisteme entegre etme becerisine ve çatışmaları yönetme kapasitesine bağlıdır.

Bir diğer belirleyici unsur ise, bölgesel ve küresel aktörlerin arabuluculuk ve uzlaştırma konusundaki irade ve kabiliyetidir. Bu noktada ABD, Suudi Arabistan, Türkiye ve bazı Körfez ülkeleri, Suriye’nin bölünmesini istemeyen cephede yer almaktadırlar. Suriye’ye komşu ülkeler, özellikle İsrail ve Türkiye, bölgedeki dinamikleri şekillendirmede önemli rol oynamaktadır. İsrail’in Gazze’deki yıkımı, Hizbullah’ın zayıflatılması ve Esad rejiminin çöküşü, İsrail’e bölgesel güç dengelerinde stratejik avantaj sağlamıştır.

İSRAİL'İN SURİYE STRATEJİSİ

İsrail, bu güç dengesini lehine çevirmek adına, Güney Suriye’de etkinliğini artırmaya çalışmakta, Dürziler ve Kürtlerle iş birliğini derinleştirmektedir. Türkiye’nin Şara’ya destek veriyor olması İsrail’in, Türkiye’nin Suriye’deki etkisinden rahatsızlık duymasına neden olmaktadır. Özellikle, Türkiye'nin PKK'nın bir uzantısı olarak tanımladığı, ancak bu bağlantıyı reddeden Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) verilen İsrail desteği, Türkiye açısından ciddi bir güvenlik sorunu olarak değerlendirilmektedir. Kürtlerin hem bölge içi hem de dış güçlerle ittifak kurma eğilimleri, Türkiye-İsrail ilişkilerinde yeni bir gerilim hattı oluşturmaktadır.

Esad sonrası yaşanan kaotik ortamda İsrail’in Golan Tepeleri’nden öteye geçerek bazı azınlık grupları desteklemesi, mezhepsel ayrışmaları körükleyen bir strateji olarak dikkat çekmektedir. Bu strateji, Suriye’nin siyasi birliğini daha da zayıflatmaktadır. Öte yandan, İsrail’in Arap dünyasındaki bazı ülkelerle imzaladığı İbrahim Anlaşmaları da bu ülkenin bölgesel gücünü kurumsallaştırma çabasını yansıtmaktadır.

DİPLOMASİNİN İNCE HESAPLARI

Bütün bu gelişmeler, akıllara “Türkiye ile İsrail, Suriye sahasında doğrudan karşı karşıya gelir mi?” sorusunu getirmektedir. Bu olasılık dahilinde olmakla birlikte mevcut diplomatik çabalarla sınırlandırılabileceği değerlendirilmektedir. Nitekim ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın, Türkiye-İsrail-Suriye üçgeninde çıkabilecek olası krizleri önlemeye yönelik aktif çaba gösterdiği bilinmektedir. ABD, her ne kadar Şara’ya belli düzeyde destek verse de sonrasında görev alacak liderin Washington’a yakın bir figür olması kimseyi şaşırtmayacaktır.

Bu noktada vurgulanması gereken bir diğer husus da şudur: Suriye’nin parçalanması ve bölgesel yapının yeniden şekillendirilmesinde İsrail tek başına belirleyici bir aktör değildir. ABD ve müttefiki olan bazı Arap ülkelerinin dolaylı ya da doğrudan desteği gereklidir. Ancak bu aktörler de istikrarsızlık ihtimaline temkinli yaklaşmaktadır. 

SURİYE'NİN GELECEĞİ KİMLERİN ELİNDE?

Türkiye yıllardır Suriye’de hem siyasi hem de güvenlik kaynaklı sorunlarla karşı karşıya kalmıştır. Bu çerçevede, bir yandan Şara yönetimine destek vererek denge kurmaya çalışmakta diğer yandan kendi ulusal güvenliğini sınırlarının ötesinde sağlamlaştırma stratejisini sürdürmektedir.

Sonuç olarak, Suriye’deki mevcut yapı zayıf yönetim kapasitesi, çok kutuplu aktörler ve dış müdahaleler nedeniyle kırılgan bir denge üzerinde durmaktadır. Bu kırılganlığın hangi yönde şekilleneceği yalnızca Şara yönetiminin başarısına değil, aynı zamanda Türkiye, İsrail, ABD ve Arap dünyasının tutumlarına da doğrudan bağlıdır.