Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
45,7218
Dolar
Arrow
39,3529
İngiliz Sterlini
Arrow
53,6682
Altın
Arrow
4285,0000
BIST
Arrow
9.311

Cezaevinden, cezaevine dönüşen ülkeye 'Yol'culuk…

Türkiye’nin yakın tarihine damgasını vurmuş infaz yasası tartışmaları sürerken, Yılmaz Güney’in cezaevinden dışarı çıkan mahkumların yaşam mücadelesini çarpıcı şekilde anlatan ‘Yol’ filmi, günümüzde de anlamını koruyan önemli bir yol gösterici olarak karşımıza çıkıyor.

Cezaevinden, cezaevine dönüşen ülkeye 'Yol'culuk…

Hilal Özdemir

Bir süredir, ülke gündeminin en önemli tartışma konularından biri infaz yasası…

Affın kimleri kapsayacağı, uzun zamandır cezaevinde olan mahkumların sosyal hayata nasıl adapte olacakları, tahliye olan mahkumların sivil hayatta sorun teşkil edip etmeyecekleri tartışılıyor. 

Bu tartışmalar aklıma Yılmaz Güney’in Yol filmini getirdi. Filmdeki mahkumların izni bir haftalık bir süreci kapsasa da, infaz yasasıyla dışarı çıkan mahkumların hayata karışmaları bağlamında Yol, bize iyi bir örnek sunuyor. 

Geleceksiz bırakılan, sivil hayatta karşılaşacağı sorunları nasıl çözeceklerine yönelik devletin sosyal bir program ile destek sunmadığı ve cezaevlerinin gerçekten suçluları rehabilite edip etmediği konusunda Yol filmi çarpıcı sahneler sunuyor bize. Ve tabii Yol filminin çekildiği dönemdeki 12 Eylül Türkiyesi’nin ağır baskı ortamı… Ve bu ortamda dışarıdaki hayata karışan tutukluların, devletin ve toplumun baskısı karşısındaki ufalanmaları…

Yol, senaryosunu Yılmaz Güney’in yazdığı, kendisi cezaevinde olduğu için yönetmenliğini Şerif Gören’in yaptığı 1981 yapımı Türk sinemasının en önemli filmlerinden. Yılmaz Güney’i ve Türk sinemasını dünya sinema arenasında parlatan Yol’un başrollerinde; Tarık Akan, Halil Ergün, Şerif Sezer, Necmettin Çobanoğlu, Meral Orhansoy, Hikmet Çelik, Tuncay Akça ve Sevda Aktolga yer alıyor. 

Uzun yıllar Türkiye’de yasaklı olan, sonra restore edilerek sinemalarda gösterilen ve üzerine en çok yazı yazılan Türk filmlerinden olan Yol’u, hem infaz yasası hem de Yol’u henüz izlememiş yeni kuşaklar için tekrar gündeme getirmenin önemli olduğunu düşünüyorum.  

Yol, İmralı Yarıaçık Cezaevi’nde çeşitli suçlardan hüküm giyen beş mahkumun, bayram izniyle dışarı çıkmasını konu ediyor. Bu bir haftalık izinde kısa süreliğine özgürlüğün ve sevdiklerine kavuşmanın heyecanını yaşayacaklarını düşünseler de 12 Eylül Darbesi’nden sonra sıkıyönetim altındaki ülkede hiçbir şeyin onların hayal ettiği gibi olmadığını görüyorlar. 

Seyit Ali, Salih, Ömer, Mevlüt ve Yusuf… 

Çeşitli suçlardan cezaevine giren bu beş mahkum, dışarıya adım attıkları andan itibaren aslında üç tarafı deniz, her sokağı askerlerle çevrili kocaman bir hapishaneye düştükleri gerçeğiyle yüzleşiyor. Demir parmaklıkları olmayan hapishanenin gardiyanları ise 12 Eylül darbecileri ve toplumun geri yanlarının yansıması olan gelenekler oluyor. 

Hepsinin tek isteği sevdiklerine kavuşup, hasret gidermek olan mahkumlar ülkenin dört bir yanına dağılır. Kimi Konya, kimi Diyarbakır kimi de Şanlıurfa’ya gitmek üzere yola çıkar. 

Sıkıyönetim ülkeyi esir almış, her yer Kenan Evren’in posterleriyle donatılmıştır. 

Mahkumların gittikleri yerlerde gördükleri manzara da hayal ettikleri gibi olmuyor. Umutla çıktıkları yol, boğazlarında koca bir yumruya dönüşüyor. Yoksulluğun kol gezdiği, Güneydoğu’da çatışma seslerinin susmadığı ve evlere baskınların yapıldığı köylerde, insanların yaşamaya dair bir umudu da kalmıyor. 

Şimdi gelin Yol filminin karakterlerine ve hikayelerine daha yakından bakalım. 

Yusuf (Tuncay Akça), kısacık hikayesine kocaman bir hüzün sığdırır. Yeni evlendiği eşine kavuşmak için yola çıksa da, izin kağıdını kaybettiği için özgürlük macerası kısa sürer. Kendisi özgür olmasa da yanından ayırmadığı “kafes” içindeki kuşunu gönderir arkadaşlarıyla izne. 

Mevlüt (Hikmet Çelik), izne çıktığında köyüne sevdiği kızı istemeye gider. Birbirlerini daha yakından tanımak, birlikte baş başa vakit geçirmek için dışarı çıkan iki sevgiliyi ailenin büyükleri yalnız bırakmaz. Mevlüt, dışarıda da hapishanedeki gibi gözetim altında olduğunu hisseder ve özgürlüğü ailenin bu iki sivil gardiyanının göz hapsiyle kısıtlanır. Özgürlüğü kısıtlanan Mevlüt, nişanlısının özgürlüklerini kısıtlamayı ise kendinde hak görüyor. Devlet toplumun, toplum bireyin, birey bireyin gardiyanı gibi tekerleme şeklinde bir örüntü ile “özgürlük” vurgusu güçlü olan trajikomik sahneler art arda akıp gidiyor.  

Bir diğer mahkum Ömer (Necmettin Çobanoğlu) ise, dışarı çıktığı an arkadaşlarına geri dönmek istemediğini söyler. Hepsiyle helalleştikten sonra köyüne gider. Fakat köyünde yaşanan baskınlar, çatışmalar, fakirlik ve ölüm ona dışarının da içerden bir farkı olmadığını gösterir. 

Gelelim Salih ve Seyit Ali'nin hikayelerine... 

Salih (Halil Ergün), eşinin ailesi tarafından sevilmez. Çünkü oğulları, Salih'in “cesaretsizliği” yüzünden ölmüştür. Vicdan azabıyla boğuşan Salih'in tek istediği eşi ve çocuklarına kavuşmaktır. Nitekim öyle de olur. Eşi ve çocuklarıyla kaçan Salih, uzun süredir görmediği karısıyla trenin tuvaletinde birlikte olur. Bunu gören yolcular onları linç eder. Salih, cezaevinden sonra bir de toplumun sert kurallarıyla yüzleşmiş olur.

Son olarak Tarık Akan'ın canlandırdığı Seyit Ali'nin hikayesine bakalım. Kendisi hapisteyken eşi Zine (Şerif Sezer) kötü yola düşmüştür. Ailesinin Seyit Ali'den beklediği tek şey Zine'yi öldürüp namusunu temizlemesidir. Seyit Ali, eşine onu öldürmeyeceğini söylese de, karın beyazının gözleri kamaştırdığı, soğuğun iliklere kadar işlediği uzun yola düşen Zine için yolculuk da zaten ölüm fermanıdır. 

Ömrünün büyük bölümünü çeşitli cezaevlerinde geçiren Yılmaz Güney, Yol filminde kendi tecrübelerinden yola çıkarak 80 darbesi ve sonrasında Türkiye'de yaşananları bu beş mahkum üzerinden çarpıcı bir şekilde perdeye yansıtıyor. 

Yol, yalnızca hikayesiyle değil, çekim süreci, ülkemizde yasaklanması, türlü çabalarla yıllar sonra vizyona girmesiyle de darbenin ne kadar baskıcı ve yıkıcı bir şey olduğunu gözler önüne seriyor. Fakat film Yılmaz Güney cezaevinde olmasına rağmen Şerif Gören ile yaptığı uzun çalışmalar ve yönlendirmeler sayesinde büyük bir başarı örneği göstererek sinemanın en prestijli ödüllerinden olan Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye'yi kazanmamızı sağladı. 

O dönem filmi izleyen France- Soir yazarlarından R. Chazel şöyle diyor; "Bu filmde her şey güzel ve tüyler ürpertecek kadar müthiş. Her şey aşk ve her şey kin. İnsanca ve şeytanca. Zıtların filmi. Yumuşak ve şiddetli resimler. Rahatlatıcı manzaralar ve silahların gerçeği."

Film uluslararası alanda aldığı övgüler ve başarılarla adından söz ettirse de Türkiye’de durum tam tersiydi. Maalesef filmin gösterimi yasaklanmış, filmde rol alan oyuncular yargılanmaya başlamış ve yurt dışı çıkış yasağı getirilmişti. Fransa, ABD, Portekiz, Hollanda, Danimarka, Finlandiya, İsveç ve daha birçok ülkede 1982 yılında vizyona giren film Türkiye’de 1999 yılında gösterime girme şansı buldu. 

Filmin müzikleriyle ilgili de kısa bir bilgi vermek istiyorum. Fatoş Güney'in Camları Kırın Kuşlar Kurtulsun isimli kitabında Yol filminin çekim süreci ve sonrasıyla ilgili önemli detaylar yer alıyor. Bunlardan biri de filmin müzikleri. Fatoş Güney şöyle yazıyor kitabında; "Filmin müziğini o esnada Almanya'da yaşayan Zülfü Livaneli yapacaktı ancak bir şartı vardı. İsminin yazılmasını istemiyordu. Müstear ismiyle filme dahil olacaktı; Sebastian Argol."

 


Haber Kaynağı : 12punto

İlgili Haberler

Yol filmi film inceleme
Wodo Network