Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
46,8931
Dolar
Arrow
40,0731
İngiliz Sterlini
Arrow
54,5306
Altın
Arrow
4282,0000
BIST
Arrow
10.358

Trump'ı ikilemde bırakan yapısal sorunlar

ABD Siyaseti'nde Kronik Netanyahu Sendromu

İran'ın nükleer tesislerine yapılan 22 Haziran'daki müdahalenin ardından, Netanyahu'nun 7 Temmuz'da gerçekleştirdiği Beyaz Saray ziyareti trajikomik görüntülere sahne oldu. Trump'ın narsistik kişilik özelliklerini iyi analiz eden Netanyahu, Nobel Barış Ödülü'ne Aday gösterdiği Trump'a, Nobel komitesine yolladığı mektubun bir kopyasını takdim etti. Prof. Sam Edwards'ın ifadesiyle, "adama oynamanın" artık belirleyici bir unsur olduğu küresel diplomaside, gelinen bu seviye muhtemelen Trump'ı bile şaşırtmıştır. Fakat Netanyahu'nun 'Trump odaklı' diplomasi hamleleri ne derece işe yarar, orası tartışılır. Trump, Netanyahu'nun ABD'yi kendi çıkarları doğrultusunda Orta Doğu'daki çatışma ortamına çekmeye çalıştığının farkında. Daha da önemlisi, Trump, bu sürecin kendi başlattığı MAGA hareketine ve America First çizgisine ters düştüğünün de bilincinde.   

Şimdilik sonlanmış gibi görünen İsrail/İran çatışması, Trump için ciddi bir test ve uyarı niteliği taşıyor. Trump yakın gelecekte Netanyahu kaynaklı oluşabilecek siyasi baskıların ve bunun Cumhuriyetçi Parti iç dinamikleri için ihtiva ettiği tehlikenin farkında. Netanyahu'nun Aralık sonunda Trump'la yaptığı ve "çok samimi ve sıcak" geçtiğini belirttiği görüşmenin ardından, 9 Ocak'ta Trump, Truth Social'da Prof. Jeffrey Sachs'ın Netanyahu hakkında yaptığı konuşmanın videosunu paylaşmıştı. Sachs, "derin ve karanlık bir O. Ç." olarak tanımladığı Netanyahu için, Amerikan dış siyasetini manipüle eden ve Orta Doğu'da bitmek bilmeyen savaşların asıl sorumlusu olarak bahsediyordu. Trump'ın dolaylı yoldan Netanyahu'ya verdiği ironi içeren bu karşılık, her iki siyasetçinin de içine düştüğü çaresizliği ve tatsız bir menfaat ilişkisini gözler önüne seriyor.    

6 Şubat Beyaz Saray ziyaretinde Netanyahu, Trump'a, Eylül 2024'de Mossad'ın Lübnan'daki Hizbullah unsurlarını ortadan kaldırmak için kullandığı çağrı cihazlarına atfen altın kaplama sembolik bir çağrı cihazı hediye etmişti. Başkan Yardımcısı J.D. Vance'e de gümüş kaplamalı olanı verildi. Anonim kaynaklardan sızdırılan bilgiye göre, Trump'ın bu hediyeden pek de hoşlaşmadığı sonradan Beyaz Saray çevresinde konuşulmuştu. 

Netanyahu'nun diplomasi hamlelerinden çıkarılabilecek olası sembolik anlamlar bir yana dursun, gerçek şu ki, Ortadoğu söz konusu olduğunda Amerikan dış siyaseti tutsak bir konumda. Bu çaresizliği en son Ekim 2023'de, partisinin genç kanadından yükselen sert itirazlara rağmen Gazze'de yaşanılanlara kayıtsız kalan Biden'da da görmüştük. Trump gibi Netanyahu'dan haz etmeyen Biden, daha Temmuz 2023'de Netanyahu için, "İsrail ve Filistin arasındaki gerilimi devamlı yükselten, İsrail tarihinin en radikal hükümeti" diyerek hoşnutsuzluğunu ifade etmişti.

CUMHURİYETÇİ PARTİ'DE KİMLİK MÜCADELESİ

Trump kendi bünyesinde birbiriyle çatışan iki farklı siyasi hareketi gözetmek ve parti içi dengeleri korumak zorunda. Lindsey Graham gibi Neocon figürlerin başını çektiği kurumsal Cumhuriyetçilerle, Marjorie Taylor Greene gibi genç jenerasyonun öncülük ettiği MAGA hareketi arasında kalan Trump, stratejik bir 'orta-yol bulma' politikası izleyecek. Siyasi kariyerini, sınır ötesi savaşlara ve Neocon politikalara takındığı karşı duruşuyla geliştiren Trump'ın, 2016'da Cumhuriyetçi Parti'den Başkan adayı olan Jeb Bush'la girdiği tartışma bu anlamda semboliktir. Trump, rakibi Jeb Bush'u, abisi George W. Bush'u üzerinden hedef almış, 2003 Irak savaşını ve ABD'nin bu savaştaki rolü ve Ortadoğu politikalarını bir yalan üzerine kurulmuş felaket olarak değerlendirmişti. Bugün Trump, kendisini bir çıkmaza sürükleyen, dışarıda Netanyahu'nun baskıları, içeride ise 'Amerikan hegemonyası' taraftarı müesses nizam unsurlarıyla mücadele etmek durumunda. Gerek Orta Doğu'da gerekse Ukrayna'da Trump'ın içine düştüğü ikilemler, kendisini öngörüsü zor ve çelişkili söylemleriyle öne çıkan biri yapıyor. 

Milli İstihbarat Şefi Tulsi Gabbard, 25 Mart'taki Senato duruşmasında İran'ın nükleer silaha sahip olmadığını ve bu doğrultuda bir çalışmanın da söz konusu olmadığını belirtmişti. Buna karşılık 15 Haziran'da Netanyahu, Gabbard'ın elindeki istihbaratın yanlış olduğunu söyledi. Tam iki gün sonra, CNN muhabiri Caitlyn Collins'in sorusunu yanıtlayan Trump, "Tulsi'nin ne dediği umurumda değil" diyerek kendi seçtiği istihbarat şefini yok saymıştı.

Tulsi Gabbard'ın Beyaz Saray'da Trump'a sunulacak brifinglerden sorumlu üst düzey istihbarat pozisyonun başına atamak istediği Daniel Davis, Cumhuriyetçilerin kurumsal kanadı tarafından "çok tehlikeli" bulunarak reddedilmişti. Davis, ABD'nin Ukrayna savaşındaki rolünü eleştirmiş ve Suriye'de Asad rejiminin yıkılmasına karşı muhalif durmuştu. Davis, geçen Ocak ayında, ABD'nin İsrail'e desteğini "bir millet ve kültür olarak kendi karakterimiz üzerinde temizlenmesi zor bir leke" olarak ifade etmişti. The Atlantic Council analisti, eski CIA yetkilisi Marc Polymeropoulos tespitlerinde, Davis'in Cumhuriyetçi Parti'nin ideolojik çizgisinin çok dışında kalan siyasi pozisyonuna dikkat çekmişti. Gabbard'ın tercihi olan Davis'in, savaş karşıtı kimliği her ne kadar Trump'ın siyasi görüşüyle uyuşsa da, Netanyahu politikalarını açık eleştirisi ve İran'a olası bir askeri müdahaleye karşı duruşu Parti'nin kurumsal kimliğiyle çatışıyordu.  

Haziran'da İsrail\İran çatışmasının başlattığı tartışmalar Cumhuriyetçiler arasındaki bölünmeyi tekrar gözler önüne serdi. Georgia Eyalet'inden Cumhuriyetçi Senatör, Marjorie Taylor Greene, 16 Haziran'da kendi X hesabından yaptığı sert eleştirileriyle Cumhuriyetçiler arasındaki ideolojik kırılmaya dikkat çekmişti. Askeri müdahale yanlısı Senatör'leri hedef alan Greene, "şimdi herkes kimin gerçek 'America First / MAGA', kimin taklit olduğunu görecek. ABD'nin İsrail/İran savaşına müdahil olmasını savunan her kimse, 'Amerika First / MAGA' değildir" demişti. İran'a müdahalenin ardından 23 Haziran'da Parti'sini tekrar topa tutan Greene, Trump'ın başlattığı MAGA hareketinin, savaş ve rejim değişikliklerine karşı durduğunu ve seçmenin buna oy verdiğini hatırlatmıştı. Yaptığı eleştiride, "henüz üzerinden 6 ay geçmeden savaş çığırtkanı Neocon'ları ve askeri sanayi kompleksini memnun edebilmek adına tekrardan sınır ötesi harekâtlara, rejim değişikliklerine ve 3. Dünya Savaşı'na geri döndük" diyen Greene, partisini protesto etmişti. 

Diğer taraftan, Parti'nin geleneksel kanadında Lindsey Graham, İran'a karşı başlatılan sürecin devamından yana tavır almış ve "asıl sorunun" giderilmediğini savunmuştu. 26 Haziran'da soruları yanıtlayan Graham, İran'ın "nükleer silaha sahip olma arzusu ve hedefini" ortadan kaldırmadıktan sonra, üç nükleer tesisi ortadan kaldırmanın tek başına pek bir şey ifade etmediğini kanısındaydı.  

'LİBERAL HEGEMONYA' SİYASETİNİN GÜNÜMÜZE TAŞIDIĞI YAPISAL SORUNLAR

Trump her ne kadar ülkesini çatışma ortamından uzak tutmak istese de, Amerikan Dış Siyaseti'nin, Soğuk Savaş boyunca geliştirdiği ve 1990'lı yıllarda itibaren bir ideolojik refleks ve kurumsal bir kimlik halini alan 'liberal hegemonya' fikri henüz kaybolmuş değil. Dick Cheney, Paul Wolfowitz, Condoleezza Rice, George W. Bush ve Madeleine Albright gibi devlet insanlarıyla özdeşmiş ve tek kutuplu dünya düzeninde 'Amerikan istisnalığı' olarak yerleşmiş bu konjonktürün temsilcileri hala aktif. Ve Trump'ın 2017'den beri karşı mücadele verdiği bu Neocon bürokratik sınıf, gerek Demokrat Parti'nin içerisinde gerekse Cumhuriyetçi'ler bünyesinde Amerikan müesses nizamını temsil etmeye devem ediyor. Trump'ın karşısındaki asıl engel, zamanın ruhuna aykırı bir fikri ve tükenmiş bir konjonktürü temsil eden, fakat ideolojik ve iktisadi bağları hala kuvvetli siyasi bir olgu.

İçinde yaşadığımız çok kutuplu dünyada, 'hegemonya' siyaseti, doğası gereği sürdürülemez çünkü Çin, Rusya, Hindistan gibi ülkelerde artık dünya jeopolitiğinde söz sahibi. ABD artık "istisna" ya da "ayrıcalıklı" değil ve bunun doğal bir sonucu olarak güç dengelemesine gitmek zorunda. En son Biden önderliğinde yeni bir Soğuk Savaş ortamı yaratıp küresel liderliğe soyunan ABD, düşük üretim hızı, alarm veren savunma sanayi altyapısı ve 37 trilyon dolar borçla Rusya ve Çin'i karşısına almıştı. 2024 seçimlerinde başkanlığı Biden'dan alan Trump, kaynakları hızla tükenen ABD için bir kurtuluş olmuştu. 

Ocak ayında, ABD Dış İşleri Bakanı Marco Rubio, "tek kutuplu dünya hâkimiyeti Soğuk Savaş'ın bitimiyle ortaya çıkmış bir anormallikti" diyerek akılcı ve gerçekçi yeni bir dış politikanın sinyalini verdi. Neocon felsefesinden bir kopuşu işaret eden bu tutum, Orta Doğu ve Avrupa'ya mesafeli durmayı ve Çin'e odaklanmayı gerektirecek. Fakat geçmişin yayılımcı politikalarının bir ürünü olarak ABD'nin halen 80 ülkede 750'den fazla askeri üssü ve kendisi için bağlayıcı olan imzaladığı 50 civarı güvenlik anlaşması var. ABD'nin bu yayılımcı jeopolitik pozisyonu, Trump'ı Ukrayna ve İran örneklerinde gördüğümüz gibi hiç arzu etmediği bir çatışma ortamının içine rahatlıkla çekebilir. Bu yapısal sorunlar, Trump'ı kendi siyasetinden bağımsız olarak istemediği şekilde hareket etmeye ve çelişkili hamleler yapmaya itecektir.Diğer bir ifadeyle, Trump duruma tam anlamıyla hakim değil, her ne kadar tersi bir görüntü vermek istese de.