İstanbul’da 23 Nisan 2025 günü 6.2 büyüklüğünde meydana geldi. 2023 Kahramanmaraş merkezli depremlerin acısı çok taze ve yaraları tam olarak sarılamamışken yaşanan bu deprem hepimize korku ve endişe verdi.
Depreme dayanıklı şehirler inşa edilmesinde herkes hemfikir ancak bunun ancak ve ancak nasıl gerçekleşebileceğini açık bir şekilde dile getiren pek yok.
Planlı bir ekonomi uygulamaz, imarın rant ve zenginleşme aracı olmasını engellemez ve kimilerini korkutsa da serbest piyasayı sınırlamazsanız deprem dahil her türlü afete musibete teslim olursunuz. Eğer sağlam zeminde iyi inşa edilmiş binada oturabilecek kadar varsıl değilseniz depremde hayatta kalmanız binanızı inşa eden müteahhittin ahlakına kalmış olacaktır.
Deprem sonrası tanık olduğum bir beyan ve iki haberi paylaşmak istiyorum. Hepsi birbiriyle bağlantılı aslında.
Aydınıyla, basınıyla, siyasetiyle çürümüş bir düzen ve yoksulluk içinde bir halk.
Kendisini ülkenin sayılı aydınlardan ve dünya çapında bir bilimi insanı olarak gören bir yurttaş deprem sonrası derhal İstanbul’u terk etmekten başka çare olmadığını söyledi. İstanbul’da yaşayan yaklaşık 18 milyon kişiden kaç tanesinin yaşadığı şehri hemen terk edebilecek maddi olanaklara sahip olduğunu acaba hiç düşündü mü? Herkesin kendisi gibi aileden intikal etmiş servete sahip olmayabileceğinin, istediği zaman başka bir yerde yaşam kurmasının mümkün olmadığını bilmez mi? Bilim insanı olmak sadece bilgi sahibi olmayı değil aynı zamanda topluma karşı aydın sorumluluğu içerisinde görüş beyan etmeyi gerektirir. Bugün yaşadığımız cehennemin mimarlarından olan 12 Eylül cuntasının faşistlerine hayranlık duyan birinden bunu beklememek gerek elbette.
Yaşadığımız depremi takip eden günlerden biriydi, 28 Nisan olabilir, TV’de akşam haberlerini izlerken bir haber gördüm.
İstanbul’un bir ilçesinde deprem sonrası ağır hasarlı olduğu gerekçesiyle bir apartman mühürlenmiş. Bununla birlikte haberde yer aldığına göre bina sakinleri mührü sökerek binaya girmişler ve içerisinde oturmaya devam ediyorlar. 20’li yaşlarının sonunda bir kadın muhabir elinde mikrofon binanın içerine girmiş ve kapı arkasından konuşan bina sakini kadına “neden binaya girdiniz, hasarlı olduğunu bilmiyor musunuz?” tarzında, sorguya çeker üslupla sorular soruyor. Mahalledeki komşularla da konuşup sanki işlenen bir suçu tanıklarla teyit ettiriyor.
Haberi sunan muhabir ve o kanalın yayın yönetmeni veya editörü, her kimse, bu haberin veriliş biçiminden acaba hiç utanmadılar mı? Binanın görüntüsünden içinde yaşayan sakinlerinin yoksul olduklarını anlamak zor değil. Belli ki insanlar başka seçenekleri olmadığı için binayı kullanmaya devam ediyorlar.
Ailesi ile birlikte yıkım tehlikesi olan bir binada yaşamaya devam eden birinin çaresiz durumda olduğunu anlayamayacak kadar mı insanlıktan uzaklaştılar? Kapının arkasından yanıt vermeye çalışan kadın büyük ihtimal yaşadıkları yoksulluğun ve çaresizliğin utancını yaşıyor.
Aslında utanması gereken kendisi değil elbette. Utanması gerekenler 90’larda büyükbaşlara gücü yetmeyip mahalle pastanesinde haşere kovalayan habercilerin bugünkü temsilcileridir.
Kapının arkasından konuşan kadın “evet bu hasarlı binada yaşıyoruz çünkü senin patronun gibi kamu bankasından ucuza kredi alıp üzerine yatamıyoruz” deseydi yayınlayacaklar mıydı?
X platformunda izlediğim bir videoda ise ilkokulda öğretmen sınıftaki öğrencilerin beslenme çantalarında getirdikleri yiyecekleri gösteriyor. Çocukların bazılarının yanlarında getirdikleri yiyecekler son derece mütevazi ve az miktarda. Hatta çocuklardan bazıları getirdikleri yiyeceklerin görüntülenmesinden mahcup olur haldeler.
Görüntüyü çeken öğretmen için söylenecek en hafif söz, düşüncesizlik ve tecrübesizlik. Ufacık çocukların hayatını şekillendirecek bir kişinin nasıl bir eğitimden geçerek oraya geldiğini düşünüyorum. Ancak asıl öfkelendiğim konu başka.
Türkiye’de çocukların beslenme sorunları ile alakalı aşağıda internet sayfası adresini eklediğim bir haber var.
* Haberin tarihi 2022. O günden beri ekonomik koşulların iyiye gitmediğini düşünürsek en iyimser tahminle haberdeki veriler halen aynıdır.
Olası depremleri kurbanlık koyun gibi bekleyen, çocuklarını doğru düzgün besleyemeyen bir ülke var karşımızda. Bununla birlikte koro halinde “oyun kurucu ülke, her masada varız, iha/siha, dünyanın kaçıncı büyük ekonomisi...” gibi basmakalıp lafları tekrar eden bir kitle mevcut.
Barınma ve beslenme sorunu yaşayan milyonlarca yoksula sahip bir ülke sizce oyun kurucu olabilir mi?
1 Mayıs kutlu olsun.
• https://www.bbc.com/turkce/articles/cek28x98pvyo
Çok Okunanlar

Türkmenistan mı oluyoruz’ endişesi: Erdoğan'a ulaşan yok

Cemil Önal'ın Falyalı suikastının failleriyle telefon trafiği ortaya çıktı

CHP, AKP'nin kalelerinde yükseliyor!

Gelinim Mutfakta 2 Mayıs Cuma puan durumu: Bugün kim elendi?

Sıradaki operasyon MHP'li isimlere mi yapılacak? 'Cumhur'da çatlak' iddiası

Falyalı'nın kara kutusuna suikast: Sonunu yaptığı röportaj mı getirdi?

Özgür Özel'in 'sürpriz hamlesini' açıkladı

Ahmet Ercan Türkiye'yi yıkacak depremin şiddetini açıkladı!

Kent lokantası menüsünde hangi yemekler var?

Fenerbahçe'de forvet için iki seçenek var: Aslan City