Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
34,9385
Dolar
Arrow
32,5064
İngiliz Sterlini
Arrow
40,8451
Altın
Arrow
2441,0000
BIST
Arrow
10.087

Ahmaklar...

Ahmaklar...

 

Hafize Gaye Erkan...

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Başkanı.

Şu anda bu kurumu yönetmekte ve bu sıfatıyla şöyle demekte; 

"... şu an hali hazırda yurt dışından gelen milyar dolarlık doğrudan yatırım teklifleri var. Dünya Bankası, ülkemizin başarı öyküsünün bir parçası olmak için çok makul rakamlarda yatırımda bulunuyor. Biz istedikçe verilen bir yatırım. Bunun yanında, rezervlerimize doğrudan giriş yapabilecek milyarlarca dolarlık teklif mektubu benim masamda. Biz, kendi istediğimiz oranlarda ve kendi istediğimiz koşullarla kabul etmek istediğimiz için beni sürekli arıyorlar".

 Belki kendisi yeni geldi Türkiye’ye ama biz bu lafları çok duyduk. Öyle ki, bu lafların hepsini de unuttuk.

 Hafize Hanım 475,7 milyar dolarlık dış borcu ile çökmüş bir ekonomiyi kurtarmak için çabalıyor. Çabası takdire şayan. Ancak sadece yüksek faiz politikasını ve dışarıdan gelecek destek politikasını uyguluyor. Ama bu yüksek faiz ve dış destekle nereye kadar gidecek ki ekonomi? Bu politikanın bir gün üretimi durduracağı kesin. Ufaktan ufaktan “Stagflasyon” sürecine girdi bile ülke. Çünkü bakkal Hasan Amca, imalatçı Mehmet usta artık ticaret yapmıyor. Elde avuçta ne varsa satıp faize yatırıyor. Hafize hanım bu ayrıntıyı görüyordur umarım.

Sadece yüksek faiz silahı ve yabancı parasıyla olmuyor, ekonomi kalkınmıyor.

Zaten ülkenin durumu perişan.

Cari açık had safhada. İhracatın ithalatı karşılama oranı bir önceki yıla göre % 82 den % 70’e düşmüş. Bu oran üstelik 2022 oranı. Daha da kötü geçmekte olan 2023 yılı rakamlarını 2024’te göreceğiz. Bakalım ne göreceğiz?

Dış ticaret açığı ise 110,2 milyar dolar. 1996 yılından bu yana son 27 yılın en yüksek açığı bu. Yani İthalatımız 254,2 milyar dolar iken, ithalatımız ise yüzde 34,3 oran artışıyla 364,4 milyar dolar olmuş.

Hafize Hanım şu an hali hazırda yurt dışından gelen milyar dolarlık doğrudan yatırım teklifleri var diyor ama, bir de bakıyoruz ki ülkemize doğrudan yatırıma gelen yabancı sermaye azalmış. Türk sermayesi yüzde 7,4 artışla yurt dışındaki doğrudan yatırımlara giderken,  yani kaçarken, yabancı sermayenin ülkemize olan doğrudan yatırım girişi yüzde 14,2 azalarak 5,9 milyar dolara gerilemiş. Ülkemizden sadece doktorlar ve mühendisler gitmemiş, iş adamları da gitmiş. Rakamlar bize sermayenin geldiğini değil, gittiğini gösteriyor.

 Turizm gelirleri de azalmakta.

Maazallah Türkiye Göçmenistan’a dönüştüğü için turizm gelirleri dipte. Elin Fransızı Almanı Rusu, Antalya’da denizde güneşlenirken kendisini dikizleyen 1500 yıllık mağara adamı Afganlıdan, Suriyeliden Araptan haklı olarak rahatsız oluyor.  2015 yılından beridir Türkiye’ye ziyaretçi sayısında ciddi azalma var. Rakamlar bunu gösteriyor. Bu da 2015 yılındaki ülkemize gelen sığınmacıların oranı ile atbaşı gidiyor.

 Demem o ki, Türkiye ekonomisinin rakamları yabancılar açısından pek de cazip değil. O halde Hafize Hanım’ın söz ettiği yabancı teklifler niye gelir ve neye gelir ülkemize? Tabii ki yer altı ve yer üstü elde kalan varlıklarımıza gelir. Onu da satır arasında söylüyor Hafize hanım; “Fonlardan, varlık yönetimlerinden gelen” diyor zaten. Fon ve Varlık şirketlerinden geliyormuş bu teklifler.

 Uluslararası varlık yönetimleri demek, küresel piyasada gelişmemiş ülkelerin mal varlıklarına, yani varlıklarına çöken şirketler demektir. Uluslararası fon yönetimleri de yüksek faizli ülkelerdeki faiz emen, sömüren, kan emici şirketler demek.  Küresel sermayenin kredi derecelendirme kuruluşu Standard & Poor's’un faizler yükselir yükselmez Türkiye'nin kredi notunu negatiften durağana çevirmesinin nedenlerinden biri de bu değil mi? Fon şirketlerinin bizim paramızdan yüksek faizle fonlanması değil midir sebebi? Unutmayalım, Küresel fon şirketleri yüksek faizli ülkelerden fonlanmak, yani faiz kazanmak için gelir. Yani almak için verir, vermek için değil. Bunu anlamamak için ahmak olmak lazım.

 Hafize Hanım konuşmasında ayrıca "doğrudan yatırım teklifleri” diyor, ”biz istedikçe verilen bir yatırım” diyor, “rezervlerimize(yani kasamıza) doğrudan giriş yapabilecek teklif mektubu” diyor. “Biz, kendi istediğimiz oranlarda ve kendi istediğimiz koşullarla kabul etmek istediğimiz için beni sürekli arıyorlar” diyor. Hafize hanım özetle doğrudan kasamıza girecek parayla varlıklarımızı satacağız da, bizim istediğimiz rakamı vermiyorlar demek istiyor.  İyi de Hafize Hanım 475,7 milyar dolarlık borçlu bir ekonomiye kim cazip teklif verir ki?

Ölü fiyatını verecekler tabii ki. Sizin istediğimiz koşullarla kabul etmeleri çok zor.

 Bu yüzden dikkatli olmak lazım. Yabancıdan ziyade, kendi üretimimize, kendi gücümüze dayanmamız lazım. “Tırnağın varsa başını kaşı” demiş atalarımız. E boşuna dememiş yani. Onca olanlardan sonra atalarımızı bırakıp da Amerikanlara inanacak değiliz yani. Parlak teklifler masada ama, bu parlak olan caziplere hemen atlamamak lazım. Parlak olan şeyler cazip olduğu gibi yakıcıdır da çünkü.

 Elbette Atatürk’ü biliyordur Hafize Hanım.

Bu soruyu ona sormak bile abes aslında.  Çağdaş her Türk kadınının Atatürk’e bir borcu var. Afganistan’da bir mağara köyünde burka giyen köle bir kadın gibi değil de, eğitimini yurt dışında tamamlayıp, iyi de bir kariyer yapıp Türkiye Cumhuriyeti’nin Merkez Bankasının başında oturuyorsa eğer, bunu Atatürk’e borçlu. Atatürk olmasaydı, değil Merkez Bankası Başkanı, Merkez Bankasının bulunduğu mahalleye muhtar bile olamazdı Hafize Hanım.

 O yüzden diyorum ki Atatürk’ü örnek alalım. O’nun sözlerine kulak verelim. O der ki; “İnsanlar parlak olan siyasetlere doğru her zaman yürümek ve oraya doğru varmak ister. Çünkü parlak olan şeyler çekicidir.  Fakat hayat hayallere dayanmaz” der.

 Gerçekçi olalım.

Üretimi destekleyelim, imalatı ve ihracatı destekleyelim, turizmi destekleyelim, kısaca Milli Ekonomiyi destekleyelim ve Atatürk’ün İzmir İktisat Kongresinde çizdiği gibi “Ekonomimizin de Misak-ı Milli’sini” çizelim.

Hafize Hanım Merkez Bankası Başkanı olması itibariyle bu konular görevini dışında olabilir belki ama, konumu itibarıyla bu konularda karar aldırmaya etkilidir diye düşünüyorum..

 Masadaki cazip tekliflere aldanmamak lazım Hafize Hanım. Telefonla sık sık aramalara kanmamak lazım.

Çünkü 1919 yılında da masamızda çok cazip teklifler vardı örneğin. Doğrudan fonlarımıza ve varlığımıza yönelik. Üstelik direkt rezervimize(kasamıza) girecek önerilerdi bunlar. Amerikalılar, İngilizler, Fransızlar sık sık arıyorlar, elçi ve teklif gönderiyorlardı bugün olduğu gibi. İngilizlerin Bilecik’e ayağımıza kadar elçi gönderdiklerini, Fransızların ve İtalyanların Londra Konferansı ile Bekir Sami’ye yaptığı cazip teklifleri bilirsiniz sayın Başkan.

Yakın tarih okumuştur elbette diye düşünüyorum.

 İşte Atatürk o tekliflerin hepsini reddetti. Londra Konferansında bu cazip teklifleri kabul eden Bekir Sami’yi de görevden aldı. Ve şunu söyledi 1919 yılında;

 “Ahmaklar!. Amerika mandasına, İngiliz koruyuculuğuna bırakmakla ülke kurtulacak sanıyorlar. Kendi rahatlarını sağlamak için Türk bağımsızlığını feda ediyorlar. Öyle bir manda olacakmış ki, bu manda egemenlik haklarımıza, bütünlüğümüze dokunmayacakmış; Buna, çocuklar bile güler. Amerikalılar, kendilerine çıkar sağlamayan böyle bir mandayı neden kabul etsinler ki. Bizim kara gözümüze mi aşıklar?

Hayır? Manda olmayacaktır. Bu ne hayal ve aymazlıktır.”

 

Evet Hafize Hanım.

Masanızda bir sürü teklifler var ama yabancılar kendilerine çıkar sağlamayan teklifleri neden versinler ki? Neden sizi sık sık arasınlar? Neden cazip teklifleri ayağımıza getirsinler? Bizim kara gözümüze, kara kaşımıza mı aşıklar?

Bu ne hayal ve aymazlıktır...

 

 

 

Mail;                [email protected]

Twitter;           @aydin_kelesoglu