Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
34,9385
Dolar
Arrow
32,5064
İngiliz Sterlini
Arrow
40,8451
Altın
Arrow
2441,0000
BIST
Arrow
10.087

Çanakkale Savaşında bir aşk; Canım, sevgilim, ruhum..

Yüzbaşıydı.

Atatürk’ün devresiydi.

Trablusgarp’ta çarpıştı, Balkan Savaşında çarpıştı, Çanakkale Savaşında çarpıştı.

Adı; Yusuf Kenan’dı.

Eşine çok güçlü aşk ile bağlıydı. Öyle ki, cephelerden yazdığı mektupları dillere destandı. “Sevgilim, iki gözüm, canım karıcığım, mutluluk kaynağım” diye başlayan mektuplar “Ah sevgilim, şu kağıt parçasını karaladığım sırada nasıl duygulandığımı sana anlatamam” diye devam ediyordu. 

Eşi de aynı güzellikte yazıyordu elbette...

Yazıları eşsizdi. 

Ayrıca, zaman zaman tartışıyorlardı da. Tartışmalarını da naif bir edip ustalığında yazıya döküyorlardı. Örneğin Yusuf Kenan Bey üzücü bir mektup yazdığında eşi Zehra hanım sitem ediyor ve eşinin üzücü mektubuna “zehir name” diyerek 11 Haziran 1913 günü şu dizeleri yazıyordu kendisine;

 “Takdim olunan zehir namenizi aldım. Çok üzüldüm. Gam içerisinde kaldım. Kırıldım. Talihsizlik şu günlerde bana çok cilveler ediyor. Size yazdığım mektuplara bir kez göz atınca hıçkırıklarla ağlıyorum. Kalbimin en ince, en şefkatli duygularını yazıyorum da ….” 

Yoktu böyle bir aşk.

Yoktu aşkı tarif eden böyle dizeler. Hele hele yaşadığımız bu çağda hiç yazılmıyor bu dizeler.

Yusuf Kenan eşine olan sevgisinin de sonsuza dek sürmesini istiyor, örneğin bunu da 9 Eylül 1913 günü şu şekilde ifade ediyordu;

“Zehracığım! Ben kalplerimizin sonsuza dek sevgiye doymasını isterim. O sevgiyi diler, küçük olsun, ama parçalanmasın. Benim kalbim sana karşı böyle bir sevgiyle doludur”

Yusuf Kenan Bey’in hitapları ve mısraları öyle güzel, öyle naifti ki; örneğin 18 Ocak 1913 günü Trakya cephesinden eşine; “Canım Karıcığım. Mutluluk kaynağım. Sevgili Zehracığım! Güneşin ışığı kainatı aydınlattığına dair delil değil midir ki, ben de sana olan aşkımı izaha çalışayım” diye sesleniyordu.  

Trakya’da savaş devam ediyordu..

Bulgarlar II.Balkan Savaşı sebebi ile Çatalca’dan çekilmiş, Edirne geri alınmıştı. Balkan Savaşı bittikten sonra Yüzbaşı Yusuf Kenan Bey Çanakkale cephesine atandı. 13-14 Aralık 1914 günü yine kalemine sarıldı. Gelibolu’dan eşi Zehra hanıma şiir gibi şu satırları yazdı;

“Ruhum!

Saf ve pak olan kalbinin tercümanı olan o zarif kaleminle beni hem sevindiren, hem kederlendiren vefalı üslubunuzla yazmış olduğunuz mektubunuz elime ulaşınca çok mutlu oldum. Bir sene önce yine böyle Balkan Savaşında pek garip geçirdiğim münzevi hayatımda, elem ve kederlerimi ancak senin o sevimli mektupların yok etmeye muktedir olabilirdi. İşte yine benim üzgün olan kalbimi emin olunuz ki sizin o mücella kağıt üzerine yazacağınız siyah mısralar, pek karanlık olan kalbimi nurlandıracak ve parlatacaktır” dedi. 

Zehra hanım da eşine aynı duygularla hitap etmiş, “Onur kaynağım, Sevgili Beyim” diye bir mektupla cevap vermişti.

Bu naif aşklarının meyvesi olan iki küçük de kızları vardı.

Adları Rüçhan ve Müjgan’dı.

Zehra hanım İstanbul’da rahat ve iyi olduklarını, kızlarını ve kendisini merak etmemesini, Müjgan’ın beşiğinde mışıl mışıl uyuduğunu, büyük kızı Rüçhan’ın ise kendisini çok özlediğini, gelen misafirlere “Babamız Maydos’a gitti” dediğini ve bir fotoğrafını o küçük avucunun içine alıp “Ahh babacığım.artık gel. Yaramazlık yapmayacağım” diye ağladığını, resmini öpüp kokladığını yazıyordu. 

Zaman zaman Zehra “Savaş bitse de yuvalarımıza çekilsek” diye sitem ediyor, “Ya Rab, ne zaman bizde herkes gibi doya doya evimizde oturacağız? Her bir şeyden anlamaya başlamış olan Rüçhanımızı ne zaman ortamıza alıp gülüşeceğiz?” diyordu.

27 Aralık 1914 günü Yusuf Kenan Bey ise eşine yazdığı mektupta “Canım karıcığım, gece gündüz seni düşünüyorum. Canımdasın. Ruhumdasın.mutluluğumdasın sensin” diye teselli ediyordu eşini.

Eşi Zehra Hanım da 5 Ocak 1915 günü bir cevap yazmış ve “Lütufkarım, beni cidden ihya eden gönül okşayan iltifatnamenizi büyük bir mutlulukla aldım. Pek çok kereler okudum. Hâlâ şimdi okumaktayım” diye cevap veriyordu.

Karşılıklı yazılan mektuplar, hıçkırık ve gözyaşları ile defalarca  okunuyor, defalarca öpüp koklanıyor ve defalarca ağlanıyordu apansız yalnızlıkta.

Çanakkale Savaşı tüm şiddetiyle sürüp gidiyordu.

18 Mart’da düşman gemileri Boğaz’da hezimete uğratılmış, tokat gibi bir ders verilmişti deniz zaferiyle.

Ortalık bir an sessizleşmşken, on gün sonra, 28 Mart 1915  günü Yüzbaşı Yusuf Kenan bir mektup daha yazdı eşine. Kendisini merak etmemesini, iyi olduğunu belirtti. Mektubunda Çanakkale Deniz Savaşlarından kısaca bilgi verdi, düşmanın mahvolacağını söyledi. 

Çanakkale’yi denizden zorlayan İtilaf donanması büyük bir yenilgi alınca karadan geçmek istedi bu kez. Tüm planlarını ona göre hazırladı. Bu amaçla 25 Nisan günü Seddülbahir ve Arıburnu’na asker çıkardı. Savaşın tüm şiddeti yine başlamıştı. Bu şiddet, bu kez karadaydı.Askerler telaşlı ve mevziden mevziye koşuyorlardı. Sayıca çok üstün olan düşman askerlerine karşı Çanakkale yarımadasını karadan korumaya çalışıyorlardı. Bu yüzden Yusuf Kenan son zamanlarda mektup yazmaya fırsat bulamamıştı.

Öte yandan Mustafa Kemal Atatürk Arıburnu’nda büyük bir kahramanlık örneği sergileyerek düşmanı yüzgeri etmiş, ancak düşman Seddülbahir’de ilerlemeyi başarmıştı. Ertuğrul Koyundan karaya çıkarak Aytepe’nin etrafını kuşatmıştı.

Aytepe’nin durumu kritikti.

Aytepe düşerse Alçıtepe’nin güneyi düşerdi. Alçıtepe düşerse düşman oradan rahatlıkla Kilitbahir’e iner ve savaşı kazanırdı. Aytepe’yi savunan Tabur Komutanı Mahmut Sabri zor durumdaydı. 

Alçıtepe’den acil yardım istedi. Alçıtepe Alay Komutanı Binbaşı Hafız Kadri Bey 25 Nisan sabahı 7’nci Bölük Komutanı Yüzbaşı Yusuf Kenan Beyi Aytepe’ye göndermek için hazırladı. Emri alan Yusuf Kenan Bey Balıksırtı’ndan hareket etti. Aytepe’ye yardıma gidecekti. 250 kişilik bölüğüyle İslam’ın çiftliğini dönerken Kızıltoprak mevkiinde tesadüfen,  İkizkoyu’na çıkarma yapmakta olan 2000 kişilik başka bir düşman askerini gördü. Ve hemen oracıkta durdu, etrafı inceledi, çıkarma yapan düşmanın önünde hiçbir engel olmadığını fark etti.

İkiz koyu ve önü bomboştu. 

Durdu, düşündü,  iki seçeneği vardı. Ya burada kalıp düşmanı durduracak, ya da Aytepe’ye yardıma gidecekti. Ama Aytepe’ye giderse buradan karaya çıkan düşman hem Aytepe’yi arkadan çevirecek, hem de Alçıtepe’ye yürüyecekti. Alçıtepe düşerse Seddülbahir düşecekti. Yusuf Kenan Bey bir karar verdi. Aytepe’ye gitmeyecekti.

Orada duracak ve düşmanı durduracaktı. 

Ve öyle yaptı.

Mustafa Kemal gibi inisiyatif kullandı, yardım bekleyen arkadaşlarını düşünmedi, kendisini de düşünmedi, Seddülbahir’i düşündü. Çanakkale’yi düşündü.

Vatanını düşündü.

Aytepe’de yardım bekleyen askerlerle birlikte ‘binlerce Yusuf Kenan feda olsun’ dedi ve ölüme atladı. Oturdu, oracıkta mevzi aldı ve 250 askeriyle 2000 kişilik tam donanımlı düşmana karşı akşama kadar kahramanca savaştı. 

İşte bu direniş karaya çıkan düşmanın tüm planlarını bozdu. Oyununu bozdu. Düşman Türk askerlerini Aytepe’de oyalarken, İkizkoyu’na çıkarma yaparak hem Aytepe’yi arkadan çevirecek, hem de Alçıtepe’yi ele geçirecekti. Ve Seddülbahir düşecekti.Üstelik, bunun sonucunda Arıburnu’nda savaşan Mustafa Kemal Atatürk’de güneyden çecrilmiş olacak ve zor durumda kalacaktı.

Yusuf Kenan Bey bu kararı ve bu kahramanlığıyla Seddülbahir’in düşmesini engelledi. 

Kendisinden on kat fazla olan düşmanı durdurdu ve ağır zayiat verdirdi.

Akşam olmuştu.

Ancak akşama doğru düşman gemisinden atılan toplardan sıçrayan şarapnelin biri maalesef Yusuf Kenan Bey’e isabet etti. Ve Yusuf Kenan Bey hayatını kaybetti.

Savaş sustu. Cepheler sustu. O maalesef naif dizeler sustu. Ve o güzelim mısralar ve mektuplar da susmuştu. 

Yusuf Kenan Bey 34 yaşındaydı. Şehit olmuştu. Eşine gönderdiği o 28 Mart tarihli “Ruhum, Meleğim, Sevgili karıcığım” sözleriyle başlayan ve “iki gözüm, sevgilim” ile biten mektubu,

son mektuptu. 

Acıydı, savaştan sonra cesedi arandı, ama Yüzbaşı Yusuf Kenan’ın mezarı bile bulunamadı. Mezarı, vatanın tüm kutsal topraklarıydı.

Öyle bir aşktı ki onlarınki, Ferhat ile Şirin, Kerem ile Aslı, Leyla ile Mecnun ihtimal olsa da okusaydı o mektupları ve eminim ki onlar bile kıskanırdı.

Yusuf Kenan ile Zehra.

Aşkın sevginin ve savaşın kahramanıydı. 

Ve niceleri. Ve Yusuf Kenan ile Zehra gibi niceleri, nice kahramanlıklar, nice sevgiler ve nice aşklar. Tarihin bilinmeyen sayfalarında gözyaşı olup su gibi aktılar.

İşte bu güzel memleketi bize, o güzel, eşsiz, o naif insanlar bıraktılar...