Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
34,9385
Dolar
Arrow
32,5064
İngiliz Sterlini
Arrow
40,8451
Altın
Arrow
2441,0000
BIST
Arrow
10.087

Cumhuriyet neden doğdu?

Osmanlı'da ilk toprak kaybı Karlofça Antlaşması ile II. Mustafa döneminde oldu. II Mustafa kişisel hırsı ile Avrupa’yı fethedeceğine inanıyor ve sık sık sefere çıkıyordu. Ama son seferinde kaybetti.

Gerileme dönemi başlamıştı.

III. Ahmet Dönemi'nde ilk zamanlar Prut Savaşı ile başarı sağlansa da bu başarı fazla sürmedi. III.Ahmet bir saray darbesiyle tahttan indirildi. Tahta onu yeniçeriler çıkarmıştı, yeniçeriler indirdi. Yetki ve güç; Yeniçerilerdeydi. 

Yerine I. Mahmut geçti. Ama o da yeniçerilerin gölgesinde yaşadı. Padişah I. Mahmut değil, sanki Yeniçerilerdi. Erk ve egemenlik, yeniçerilerdeydi.

Bu arada şehzadelerin kafeslerde yaşama devri başlamıştı.

Derken III. Osman geçti tahta ama onun da  ömrü kafeslerde geçmişti. Tam 51 yıl Şimşirlik Dairesi'nde yaşadı. Şimşirlik dairesi; Muhafızların gölgesinde bir tür ev hapsiydi. Kafesti. 

Osmanlı'da kafes hayatları meşhurdu. Padişahlar kardeşlerinin milletle görüşüp kendisini tahttan indireceklerinden korkuyordu. O yüzden gelecekte ülkeyi yönetecek olan şehzadeler kafeslere kapatılıyordu.

Örneğin III. Mustafa.  27 yıl kafes hayatı yaşadı. 

I. Abdülhamit meselâ, çocukluk ve gençlik yıllarını, kardeşleri ile birlikte kafeste, göz hapsinde geçirdi.  

III. Selim de  Kafes (oda hapsi) hayatı yaşadı. Tahta çıktı, tepesinde Demokles’in kılıcı gibi erk, egemenliğe ortak olan Yeniçeri Ocağı duruyordu. Yeniçeri Ocağı'na karşı Nizam-ı Cedid Ocağı'nı kurdu. Ancak başarılı olamadı. Bir isyanla tahttan indirildi, yine kafese gönderildi.

IV. Mustafa döneminde yöneticilerin birçoğu birbirini öldürdü. İsyanlar patladı. Devlet, çöküş dönemine girdi. Şehzadeler kaçırılıyor, padişahlar tahttan indiriliyor, üç beş tümenle isyan eden paşalar İstanbul’a saraya yürüyordu.

Devlet adeta ayaklar altına alınıyordu. İsyanlar yaşandıkça padişahlar ve şehzadeler kafeslerde tir tir titriyordu. Çünkü bir isyan patladığı zaman kimin boğdurulup kimin öldürüleceği belli değildi.

Bu yüzden şehzadeler korku ve endişe içerisinde özgüvensiz ve psikolojileri bozuk büyüyordu.

Ve ondan sonra da ülke yönetiyordu.

Örneğin II. Mahmut, ağabeyi Sultan IV. Mustafa'nın 14 aylık saltanatı boyunca korku dolu günler geçirdi. Alemdar Mustafa Paşa 15 bin kişilik orduyla Topkapı Sarayı'na dayandığında Padişah IV. Mustafa ve III. Selim öldürüldü.

Çocuk yaştaki şehzade II. Mahmut hizmetçiler tarafından zar zor kaçırıldı ve hayatı kurtuldu. Ve ondan sonra da tahta oturtuldu. 

II. Mahmut çöküş dönemini durdurmaya çalıştı. Reformlar yaptı. Ancak Kavalalı Mehmet Ali Paşa isyanı çıktı bu kez. Kavalalı'nın orduları Kütahya’ya kadar gelmişti. II. Mahmut, diplomatik hamlelerle Kavalalı Mehmet Ali’yi durdurmayı başardı.

Ancak veremden öldü. Yerine oğlu Abdülmecit geçti. Ama II. Mahmut ölüm döşeğindeyken oğlu Abdülmecit’i tekmeledi. Çünkü II. Mahmut, oğlunun tahta geçmek için kendisini tedavi ettirmediğini veya yanlış tedavi uygulattırdığını düşünüyordu.

Taht kavgaları babadan oğula sürüp gidiyordu. Tabii bu arada memleket de elden gidiyordu.

Tahta oturan Abdülmecit, batı düşüncesindeydi ve yenilikçiydi. Kendi döneminde Tanzimat Fermanı ilan edildi. Ancak Kırım Savaşı belini büktü. Ekonomi iyi değildi. O da borç almaya başladı. İçeriye ve dışarıya güçlü görünmek için saraylar yaptırdı.

Ancak bu saray işini abartmış, devlete ikinci bir yük yaratmıştı.

O ölünce yerine Abdülaziz geçti, Fakat o da bir darbe ile indirildi. Ölümü de acı oldu. Feriye Sarayı'nda bilekleri kesilmiş olarak ölü bulundu. Kimi "intihar etti" dedi, kimisi "cinayet" dedi. Ancak nedeni bilinemedi.

Abdülaziz bir saray darbesine maruz kalarak tahttan indirilince tahta V. Murat geçti. Ancak onun da akli dengesi bozuktu. Zaten kafeste büyümüştü. Nasıl yerinde olacaktı ki?

Tahtta sadece 93 gün kaldı. Yerine II. Abdülhamit geçince tekrar ev hapsine, yani kafese gönderildi.

II. Abdülhamit hakkında çok şey söylendi yazıldı, çizildi. Ancak Abdülhamit de saraydan çıkmıyordu. Vehimliydi. Tahtını kaybedeceğinden korkuyordu. Sonunda 31 Mart İsyanı neticesinde tahttan indirildi. Selanik’e sürgün gönderildi.

Yerine V. Mehmet Reşat getirildi. Ancak o da ömrünü ev hapsinde geçirmiş biriydi. Dolmabahçe Sarayı'nın Veliahtlık Dairesi'nde kapatılmıştı. Padişah olduktan Selanik’e ve Kosova’ya gitti, yüzbinlerle Cuma namazı kıldı.

Balkanların elimizde kalması için bol bol dua etti. Ancak bu işler dua ile olmuyordu. Balkanlar elimizden kayıp giderken o ise sarayda dua ediyor, mesnevi okuyor, güvercin besliyordu.

Onun da ölümü ile birlikte Vahdettin geçti yerine.

Artık Osmanlı tükenmiş, teslim olmuştu. İstanbul İzmir işgal edilmiş, Anadolu’nun da elden gitmesine ramak kalmıştı. Vahdettin bu durumu görünce hemen İngilizlere teslim oldu. Tahtı için Anadolu’yu ve Anadolu’daki Türkleri feda etmekten geri kalmadı. İngilizlerle gizli ihanet anlaşması bile yaptı.

Sonuçta;

16 milyondan fazla geniş toprak üzerinde hakimiyet kuran Osmanlı İmparatorluğu saray darbeleri, entrikalar, cinayetler, suikastlar ve kafeslerde büyümüş basiretsiz padişahlar elinde yok oldu gitti. 

Mehmetçik Balkanlarda, Irak'ta, Yemen'de, Kafkasya'da, Afrika çöllerinde kan dökerken, kafeste yetişmiş padişahlar dua etmekten ve güvercin beslemekten başka bir şey yapmıyorlardı.

Vahdettin’e kadar, Vahdettin de dahil padişahlar haremlerinde cariyeleriyle birlikte hep zevk-ü sefa içerisinde yaşadılar. 

Ama artık devir de değişmişti. Milletin sırtından saraylarda sefa sürmek devri bitiyordu. Bitmeliydi.  Dünya bir değişim içerisindeydi.

19.yy’a girildiğinde dünyadaki imparatorluklar, hanedanlıklar ve saray saltanatları son bulmuş, yetki saraydan alınıp meclislere verilmişti. Kimi yerde Meşrutiyet, kimi yerde Cumhuriyet ilan ediliyordu.

Milletler ve halklar bir yurttaş olarak ortaya çıkıyor ve kendi yönetimlerine el koyuyorlardı. Artık kendilerini, kafesliler, saraylılar değil, kendileri yönetecekti.

Halkın arasından bir Atatürk çıktı.

Yetkiyi saraydan alıp millete iade etti. Meclis kurdu. Halkın içinden yetişen kişiler başbakan oldu, bakan oldu, general oldu, mareşal oldu. Ve hepsi de kahraman oldu.

Atatürk yönetim yetkisinin millette olduğunda neleri başarılabileceğini savaşarak, düşmanı denize dökerek ve bir milleti ve bir vatanı kurtararak gösterdi.

Atatürk, sıranın yönetim şekline geldiğini biliyordu.

Türk Milleti sadece kendi vatanını değil, kaderini de kurtarmalıydı. Yetkiyi eline almalıydı. Ya Osmanlı'daki gibi padişahlık benzeri sistemler devam ederek ülke yeniden yok olacak, kazanılan başarılar kaybedilecek, ya da yönetim yetkisi halka verilerek ülke kalkınacaktı.

Bu da Cumhuriyet ile olacaktı.

Atatürk ikincisini yaptı. Tüm yönetim yetkilerini halka ve Türk Milleti'ne vererek Cumhuriyeti ilan etti. Saray kafeslerinde büyüyen basiretsiz yöneticiler devrini bitirdi. Milletin kaderi babadan oğula geçen beceriksiz kişilere de teslim edilemezdi.  

Hani diyoruz ya "Cumhuriyet niye ilan edildi, erken edildi, geç edildi" vs. diye. Bu kaçınılmazdı kardeşim. Türk Milleti'nin yaşaması için bu zorunluydu. 

Cumhuriyet bir gereklilikten doğmadı. Zorunluluktan doğdu.  Peki, “Neden doğdu” derseniz işte yukarıda cevabı. Cumhuriyet bir zorunluluktu kardeşim. Bir mecburiyetti.

Yoksa bu millet, kafeslerde yetişmiş basiretsiz saraylıların elinde yok olup gidecekti.