Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.549

Şehitler, siyasi ranta dönüştürülmek isteniyor

Yıl 1908 yazıydı.

Mustafa Kemal gencecik bir kurmay subaydı. Selanik’te, 3’ncü Ordu Askeri kulübünün salonunda bir konferans vardı.

Gitti.

Salon çok kalabalıktı. O günlerde bir Yunan köşe yazarı Osmanlı Ordusuna dil uzatmış ve hakaret etmişti. Bunun üzerine de subaylar galeyana gelmişti. 

İttihatçı gazeteci Hüseyin Cahit Yalçın da coşkulu bir yazıyla Yunan Ordusuna cevap vermişti. Bu cevap Osmanlı subaylarını çok memnun etmiş, Selanik’te Silah gazetesi sahibi Hasan Tahsin ise 3’üncü Ordu subayları arasında para toplayarak Hüseyin Cahit’e altın kaplama bir kalem hediye etmek istemişti.

Konferansın nedeni buydu.

Silahçı Tahsin, Hüseyin Cahit Yalçın’ın yazısını salonunda abartılı bir dille okumaya başladı.

Konferans Salonunda bulunan subaylar coşkuyla alkışlamaya başladılar.

Mustafa Kemal konuşmayı izliyordu. Sessizdi. Hüseyin Cahit’in yazısını okurken Silahçı Tahsin salonu coştukça coşturuyordu;

-“Ordu, bütün bu koca kahraman Osmanlı Ordusu, bütün bu Viyana surlarına kırmızı sancaklar diken kahraman ecdadımızın hayırlı torunları, Yunan palikaryalarının alaylı kahkahaları karşısında hakarete uğramıştı. Bir Atina paçavrası dün, bizi, Osmanlı subaylarını aşağılayan hakaret eden sütunlarıyla” diye yüksek sesle konuşuyor, subaylar da sık sık alkış tutuyorlardı.

Konuşma, “İşte Hüseyin Cahit Bey, o muhterem yazarımız, o olağanüstü, o büyük vatanperver yazarımız bunu derhal gördü...” diye devam ediyordu.

Salonda 3’üncü Ordu Komutanı ve Ordu Kurmay Başkanı da vardı.

Silahçı Tahsin yazıyı coşkuyla okumaya devam ediyordu. Herkes bu konuşmadan oldukça memnundu. Ama Mustafa Kemal hiç memnun değildi.  Ordu Komutanının böyle bir konferans için bu salonu tahsis etmesine de kızıyordu. 

Dayanamadı, ayağa kalktı.

-“Tahsin Efendi” diye haykırarak Silahçı Tahsin’in sözünü kesti. Ve devam etti;

-“Yunan gazetesinde Ordumuza yöneltilen hakaretin ne olduğunu henüz bilmediğimi itiraf etmek isterim. Katılımcılar arasında benim gibi bu konuyu henüz öğrenememiş kişilerin de bilmesi için sizden rica ederim” dedi. 

Salonda sesler kesildi.

Bütün gözler Mustafa Kemal’deydi. Konuyu kısaca öğrendikten sonra Mustafa Kemal, bütün subayların, hâttâ Ordu Komutanının da içinde bulunduğu salonda şunları söyledi;

-“Eğer bir Yunan gazetesi Osmanlı Ordusuna hakaret etmiş ve aşağılamışsa, bu olay Hüseyin Cahit Bey’in bir makaleyle cevap vermesi ile kapanmaz. Konuyu daha ciddi ele almak gerekir. Hükümet bu konuya usulüne uygun bir şekilde cevap vermeli ve gereğini yapmalıdır. Ordunun üzüntüsünü ve heyecanını göstermek dışında Hüseyin Cahit’in makalesinin hiçbir hükmü yoktur. 

Ama çok daha etkili bir şey yapmak gerekirse şöyle de olur; örneğin sizin gibi kahraman bir ordu mensubu bu hakaret kabul etmez. Osmanlı Ordusunun bir subayı sıfatıyla kalkar Atina’ya gider, o ağır yazıyı yazan yazarı veya yayınlayan gazete müdürünü bulur ve onları düelloya davet eder, veyahut düelloyu kabul ettiremeyeceğini anlarsa onları orada  öldürür, sonra şerefli bir şekilde teslim olur ve Osmanlı Ordusunun şeref ve haysiyeti adına her türlü cezaya razı olur” dedi.

Salon buz kesmişti.

Ordu Komutanı ve Kurmay Başkanı bir şey diyemedi. Mustafa Kemal haklıydı çünkü. Dışarıdan gelen hakaretlere karşı kendi içimize nutuk çekilmemeliydi. Hükümet ve devlet gereğini yapmalıydı. Gerekirse o tehlikenin sebebi ve kaynağı bulunmalı ve tamamen imha edilmeliydi.

Şimdi dışarıdan tabut tabut şehitler geliyor. Yazık günah. O şehitler bizim şehitlerimiz. Kanımız canımız. Bunun için gereği yapılmalı. Ne gerekiyorsa yapılmalı. 

Ama şimdi gereğini yapmaktan ziyade politikacılar tabut başında nutuk atarak kendilerine siyasi rant sağlamaya çalışıyor. Kimisi de muhalefeti suçlayarak bunu seçimlerde oya dönüştürmeye çalışıyor.

Sebebi muhalefetmiş gibi göstermeye çalışıyor.

Şark kurnazlığı, tilki uyanıklığı.

Ne günlere kaldık arkadaş.

Silahçı Tahsin’i bile arar olduk. O sadece nutuk atarak salonda topladığı paraları kaleme dönüştürmek istiyordu.  Şimdikiler ise maalesef siyasi ranta dönüştürmek istiyor.

Yazık, çok yazık...