Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
37,0698
Dolar
Arrow
34,2356
İngiliz Sterlini
Arrow
44,4960
Altın
Arrow
2993,0000
BIST
Arrow
8.654

Bahriye Üçok'u kimler öldürdü?

Siyasal cinayetlerin faili bir kişiden oluşmaz. Her ne kadar tetiği çeken, bombayı atan, silah taşıyan birileri olsa da, o cinayetler müştereken işlenmiştir. 

İdeolojik ya da dini olsun, bir kişi hakkında verilen ölüm kararının arkasında ölüme götüren değerlendirmeler, kışkırtmalar, hedef gösteren konuşmalar ve söylemler vardır. Bu yanıyla failler hiçbir zaman cinayet mahalline yalnız gelmez. Yanlarında beslendikleri fikirler, sahip çıktıkları iddialar, kışkırtan kitleler ve diğer suç ortakları vardır.

Bundan 34 yıl önce 6 Ekim 1990 yılında evine gönderilen bombayla katledilen Bahriye Üçok’un faili de bu anlamda yalnızca bombayı hazırlayan Ferhan Özmen değildir. Ferhan Özmen o cinayetin görünen yüzüdür sadece. Zira Bahriye Üçok, hiç tanımadığı biri tarafından katlediliyorsa, daha tanımadığımız pek çok fail var demektir.

O failleri tanımak için biraz Bahriye Üçok’a gitmemiz gerekir. 1953 yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ndeki göreve başladığında biz onu Türkiye’nin ilk kadın ilahiyatçısı olarak tanıdık. Üçok, gerek itikadi gerekse de güncel siyasete dair savunduğu görüşler nedeniyle ilk günlerden beri dikkat çeken bir isimdi. 

İslam’da örtünmenin zorunlu olmadığını, benzer biçimde aynı kuralın oruç için de geçerli olduğunu söylüyordu Üçok. Görüşleri bunlarla da sınırlı değildi elbette. Örneğin İslam inancında “din adamı” diye bir unvanın ve dini nikah diye bir nikah uygulamasının bulunmadığını belirtiyordu. Elbette bütün bunları ayet ve hadisler ışığında açıklıyor, görüşlerini temellendiriyordu. 

Öte yandan daha o yıllarda İmam Hatip okulllarının siyasete angaje edildiğini ve bu okulların öğretim birliği ilkesine aykırı olduğunu ifade ediyordu. Maksadından uzaklaşılıyorsa, niyetlerde bir sıkıntı vardı. Nihayetinde bu okullara karşı alınması gereken tavır, laiklik ilkesi üzerinden gösterilmeliydi. 

Üçok ayrıca Diyaneti de kararlı bir şekilde eleştiriyor, yazılarında verdiği örneklerle Diyanet’in yer yer “şeriat” propagandası yaptığını ve laikliğe aykırı söylemlerde bulunduğunu söylüyordu. Dahası Üçok’a göre Diyanet akıllara durgunluk verecek ölçüde çağdışı yayınlar yapmaktaydı. 

Diğer taraftan Bahriye Üçok’un görüşleri elbette yalnızca eleştirilerden ibaret değildi. O aynı zamanda İslamiyetin gerek insan hakları gerekse de kadın hakları konusunda devrimci bir yaklaşım takındığını açıklamıştı. Zira İslamiyetle birlikte kadın bir “mal” olmaktan çıkarılmış, bir birey olmuş ve çeşitli haklara kavuşmuştu. “Fakat” der Üçok “onu yanlış anlatanların ve öğrenenlerin yüzyıllar boyunca süren tutumlarından ötürü Müslüman kadını, kendi yuvasında yüzyıllar boyunca en doğal haklarını yitirmiş olarak yaşamak zorunda kalmıştı.” Bu noktada Üçok’un saygıyla andığı iki isimden biri İslam Peygamberi, diğeri de Atatürk’tür. 

Konuyla ilgili sözleri aynen şöyledir:

“Eğer Türk anası, dünya tarihinde henüz bir eşi doğmamış olduğuna inandığım Atatürk gibi dahi bir oğul yetiştirmemiş olsaydı, Türk kadını, Müslümanlığın ve onun zarif peygamberinin kadına tanıdığı hakların sevincine erememiş olarak hala o eski yanlış davranışın ezici baskısı altında çırpınıp duracaktı.”

Tam bu noktada yazımızın başlığındaki soruya dönebiliriz: “Üçok’u kimler öldürdü” diye sormuştuk?

Üçok’u, İslam adına konuşmayı yalnızca kendi tekelinde görenler, dahası özgürlükçü ve eleştirel bakışları “sapıklık, sapkınlık” gibi sözlerle değerlendirenler öldürdü. Üçok’u dünden bugüne kendini din muhafızı gibi görüp, engizisyon misali insanları sorguya çekenler, manşetlere taşıyanlar, hedef gösterenler, çeşitli ortamlarda linç söylemi geliştirenler öldürdü. Üçok’u kadınlara göz açtırmak istemeyenler, eril zihniyetleriyle erkek egemen bir “dinci” dünya yaratmak isteyenler öldürdü. Bütün bunların toplamında bu yangına, düşünceleri ve sözleriyle odun taşıyanlar, benzin dökenler öldürdü. 

Bahriye Üçok, laik, demokratik sosyal bir hukuk devletinden yanaydı. İlahiyatçı ve aynı zamanda siyasetçiydi. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi onun için hem Atatürk hem de Peygamber çok değerli isimlerdi. Dinine yürekten inanıyor, inancını devrimci olarak nitelendiriyordu. Bütün bunlara rağmen din adına, kendilerine Müslüman diyenlerce katledildi Üçok. 

Bahriye Üçok’un kızı Kumru Üçok, kargodan kitap düzenekli paketi eve getirdiğinden annesine “bombanı getirdim, masaya bıraktım” der. Çünkü aylardır tehdit altındadır anne-kız. Akabinde menfur olay yaşanır, her yer kanla dolar, yerde, bedeninden kopan parçalar vardır.

İnsanlar yüreklerini, ruhlarını, aidiyetlerini kolay kolay bir yerde bırakmaz, kolay kolay keskin ayrılıklar yaşanmaz. Fakat yaşanıyorsa geçmişe dönüp bir bakmak lazım. İşte Üçok’un yerde yatan bedeni, bedeninden kopan o parçalar bu acı gereceği de haykırır bizlere.