Türk İş Ekim 2025 verilerine göre, 4 kişilik bir aile için yoksulluk sınırı 92 bin, açlık sınırı da 28 bin TL’yi aştı. Asgari ücretin 22 bin lira olduğu topraklarda konuşuyoruz bu rakamları. Aynı rakamlar bize bu ülkenin %40’ının asgari ücret düzeyinde bir gelirle yaşamını sürdürdüğünü söylüyor. Yani dini, imanı, ahlakı kimseye bırakmayan memleketimizde milyonlarca insan temel besin maddelerini bile karşılamaktan uzak yaşıyor. Ve yine ilahiyatçılarının neredeyse tamamı, cemaatleri ve tarikatları, dini hassasiyeti olduğunu ileri süren örgütlenmeleri yaşanan bu iktisadi çöküş karşısında tek kelime etmediklerine göre, bu durumu dini ya da ahlaki açıdan normal görüyor; “dine de ahlaka da uygun bir düzen içindeyiz” diyorlar. Sükut ikrardan geliyordu değil mi? Bir kez daha not edelim o zaman. Elinde ahlakmetre ya da din ölçer gibi gezinen ve kimi zaman sözüm ona dini tebliğde bulunanlara şu gerçekliği hatırlatalım:
Hangi ahlak, hangi din?
Yukarıda aktardığımız rakamlar bu ülkenin yoksul ve hatta kelimenin tam anlamıyla aç yüzünü ortaya koyarken, bu durumun siyasal, ekonomik ve toplumsal sebeplerini de konuşmak gerekiyor. Kapitalizmden, yağmacı, bireyci ekonomik ve siyasal sisteme kadar bu durumun bir dizi nedeni var. Bu meselenin bir yüzü. Bir diğer yüzü ise sonuçları. Pek çok başlıkta yaşanan yoksullaşmanın sonuçlarını konuşabiliriz ama ben bu yazıda Maslow teorisi açısından bu durumu ele almak istiyorum.
Önce teoriyi hatırlayalım isterseniz.
Maslow teorisi veya Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisi, Amerikalı psikolog Abraham Maslow tarafından 1943 yılında yayınlanmış bir çalışmada ortaya atılmış ve sonrasında geliştirilmiş bir insan psikolojisi teorisidir.
Buna göre insanlar belirli kategorilerdeki ihtiyaçlarını karşıladıkça, üst basamaktaki ihtiyaçlarını karşılamaya yönelir ve bireyin kişilik gelişimi de bu ölçüde ortaya çıkar. Bir diğer ifadeyle birey hangi ihtiyaç kategorisinde kaldıysa, bireyin kişilik gelişimi de o an için baskın olan ihtiyaç kategorisinin niteliği tarafından belirlenir. Bu ihtiyaçların en alt basamağında ise fizyolojik ihtiyaçlar bulunur. Onu güvenlik, aidiyet/bağ kurma, saygınlık ve nihai olarak kendini gerçekleştirme izler. Bu piramitte özellikle ilk üç aşamanın oldukça önemli olduğuna vurgu yapılır. Zira “bu üç aşama, bir insanın yaş alarak büyümesi, gelişmesi, olgunlaşması ve aile kurarak neslini devam ettirmesine imkân veren motivasyon faktörlerini içermektedir. İnsanın fizyolojik yönünün devamı için bedeninde ortaya çıkan ihtiyaçlar, bireyin hareket ve his dünyası ile ilgilidir. Bundan dolayı insanın iç ve dış duyularının hepsi, bu kuvvetin aleti ve hizmetçisidir. Maslow, bu üç aşamayı eksiklik ihtiyaçları olarak adlandırır ve ihtiyaçlara yönelik olarak bu üç kademede kategorize edilen ihtiyaçlar karşılanmazsa, bireyin varlığını devam ettirebilmesi bağlamında olumsuz bir takım fizyolojik ve psikolojik engeller ile karşılaşacağını ifade eder.”
İfade ettiğimiz üzere bu kategoriler ihtiyaçlar piramidini yansıtır. Piramidin ilk iki basamağı yoğun olarak fizyolojik ihtiyaçlara sonraki basamakları ise psikolojik ve sosyolojik ihtiyaçlara vurgu yapar.
Peki, bu piramit bize ne söyler? Yanıtı hemen paylaşalım isterseniz: Birey piramidin neresinde kaldıysa, dünyaya da biraz oradan bakar, kendini oradan var eder. Niteliği ve insani gelişimi ihtiyaçlarından bağımsız ortaya çıkmaz. Örnek vermek gerekirse günlük olarak ancak karnını doyurabilen fakat güvenlik ihtiyacı içinde bulunmayan, kendini sürekli tehdit altında algılayan bir insan, dünya görüşünü geliştirmek için kitap okuma gibi bir gereksinim içinde de bulunmaz, bulunamaz. Çünkü yaşadığı gerçeklik, içinde bulunduğu koşullar, onun varoluş hikayesine de biçim verecektir.
Buradan Türkiye gerçekliğine gelirsek, ülkenin neredeyse dörtte üçü ayın sonunda ancak fizyolojik ve güvenlik ihtiyaçlarını karşılayabiliyor. Dolayısıyla geri kalan ihtiyaçlar sürekli erteleniyor, diğer bir ifadeyle milyonlarca insan bundan mahrum bir şekilde yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Elbette bu durumun sonuçları kaçınılmaz olacak; böylesi bir ülke tablosu, memleketin hal vaziyetini iyi anlatmayacaktır. Zira bu tablo bize insanların aidiyet sorunu yaşadığını, entelektüel ve sanatsal anlamda kendilerini geliştiremediklerini, nihai olarak saygınlık, öz saygı ve kendini gerçekleştirme anlamında yetersiz kaldığını söyleyecektir. Yokluğun ve yoksunluğun dilidir bu ve bu dil yalnız bugünü değil ülkenin yarınını da etkileyecektir.
Yüzeye yansıyanların gerçekliğini ancak derinlere indikçe anlayabiliriz. Yılgınlık, boş vermişlik, umudunu kaybetme, geri çekilme, duyarsızlaşma belki de hassasiyetlerini kaybetme, nitelikli olandan uzaklaşarak vasata hapsolma; türlü şarlatanlıklara onay verme, zamanını değersizleştirme, seçimlerinde sıradanlaşma ve daha pek çok olgu Maslow’un teorisi ile ilgilidir. Hiç şüphesiz sözünü ettiğimiz olguları açıklarken başka dinamiklerden ya da başka teorilerden de faydalanabilir, toplumun geldiği durumu başka sebepler üzerinde de açıklayabiliriz. Fakat şunu da unutmamak gerek: kölelik düzeninde bile insanların karınları doyuruyor, barınma ihtiyaçlarını karşılayabiliyordu. Yüzyıllar sonrasında insanlık hala benzer bir yerde duruyorsa bunun elbette toplumsal sonuçları olacaktır. Yaşadıklarımız da bu sonucu doğruluyor zaten.
!Muraş Şengöz, Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi Modeli’nin Bütünleşik Bir Süreç Olarak Yeniden Yorumlanması
Çok Okunanlar
ORC anketi: CHP'nin oylarının arttığı ve düştüğü iller belli oldu
Papa’nın ziyareti hayır mı şer mi - 1
SSK, Bağ-Kur, memur ve memur emeklisinin zamlı maaş tablosu ortaya çıktı
Faruk Fatih Özer'in ölümüyle ilgili CTE'den açıklama
Altın fiyatları için şok tahminler
Yapay Zekâ üzerine nesnel değerlendirme
Fatih Özer'in ölmeden önceki notu ortaya çıktı
Yeni Şafak’ın amacı gazetecilik olsaydı...
Türkiye'de insan olmak ve Maslow Teorisi
Prof. Dr. Ragıp Erdöl