Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
37,4265
Dolar
Arrow
33,9867
İngiliz Sterlini
Arrow
44,3777
Altın
Arrow
2744,0000
BIST
Arrow
9.420

Bilge ve üretken bir ilahiyatçı: Hayri Kırbaşoğlu

İnsan yalnızca nefes alıp vererek yaşayan bir canlı değildir, biz aynı zamanda düşüncelerimizi, duygularımızı, tavrımızı da yaşatır; sahip çıktığımız oranda onları koruyup kollarız. Bu dünyadan uğurlanırken de geride kalan onlar olacaktır, bedenimiz değil. Öyle ki kimi insanlar fikirleriyle yüzlerce yıldır aramızdadır; hatta o fikirler milyonlarca insan için bir yaşam kılavuzu, bir anlam modelidir. 

Zira insan anlam arayışında olan bir canlıdır aynı zamanda; anlamsız bir hayatı sürdürmek oldukça zordur. Anlam; şekli değil özü ortaya çıkarır, usule değil esasa vurgu yapar, kalıcı olanın altını çizer, yapısal olanı gözler önüne serer. Anlamın kendisi bir süreç içerisinde inşa edilir, bu uğurda çaba gösterilir, emek verilir, mesai harcanır. Bu mesaiyi kendi alanında gösteren bir akademisyenden bahsetmek istiyorum bugün: Prof.Dr.Hayri Kırbaşoğlu.

Hayri Kırbaşoğlu, Demokrat Parti’nin hakim olduğu yıllarda 1954 yılında Manisa’da dünyaya gelir. Akademik öğrenimini Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde tamamlar. Sonradan aynı üniversitenin Hadis kürsüsünde asistan olarak doktorasını tamamlar. Geldiğimiz noktada kendi dalında Türkiye’nin en önemli isimlerinden biridir Hayri hoca. Hadis alanında bir otoritedir. Öte yandan Kırbaşoğlu Müslümanlığa ve İslam’a dair ahlak ve ilkeler noktasında dile getirdiği düşüncelerle de günümüze ışık tutmaktadır.  Bu düşünceler elbette Hayri hocanın hayat karşısında takındığı tavır ile bütünleşir, onun anlam dünyasında biriken ve bize yansıyan sözlerle tamamlanır. 

Peki dine ve yaşanan Müslümanlığa dair neler söylüyor Hayri hoca? Dilerseniz inancın özü bağlamında ifade ettiği şu sözlerle başlayalım: “İslam’ın diğer dinlerden farklı olan en önemli özelliği bir tek yaratıcı Allah dışında yeryüzündeki bütün otoritelere, hatta, her türlü güçlere karşı insanı mutlak anlamda özgürleştirme projesidir. Bir tek Allah’ın önünde boyun eğilir. Onun dışında her otorite sorgulanabilir ve hiçbir zaman bunlara mutlak itaat söz konusu değildir.”  İslam’ı mutlak bir özgürleştirme dini olarak nitelendiren Kırbaşoğlu, bu yanıyla insanı pranga altına alan bütün yaklaşımlardan uzaklaştırır. Zira dinin kendisi bunu söylemektedir. Öyleyse onu güdümü altına alan, eleştiri kabiliyetini ortadan kaldıran her şey “din dışıdır” en azından din ondan beridir diyelim. Peki yaşanan haliyle Müslümanlar bu pratiğe uymakta mıdır? Kırbaşoğlu’na göre egemen resmi ve geleneksel kurumlar özgürlükçü inanç anlayışdan beridir. Bu noktada tam olarak şöyle konuşur: “Mısır’da Ezher, Türkiye’de Diyanet, İran’da mollalar, Suud’da oranın diyaneti. Bunlar kesinlikle özgürlükçü, yöneticilerine hesap soran bir İslam anlayışına müsaade etmezler. İkincisi de iktidarlara yaslanan geleneksel cemaatler, tarikat, bunlardır.”

Özgürlükçü inanç yorumu din açısından yaşamsaldır Hayri hocaya göre. Nitekim bu ilkeden uzaklaşıldığında ve dahası din insanlara dayatılmaya başlandığı anda artık yaşanan İslam olmaktan çıkmaktadır. Kırbaşoğlu’nun ifadeleriyle yaşanan artık Firavun düzenidir. Kağıt üzerinde ne yazarsa yazsın, pratiğe dökülen ne olursa olsun artık dinden bahsedemeyiz. “O bakımdan” der Kırbaoğlu “Müslümanların İslâmî sembolleri kullanması, İslâmî jargonları kullanması, namaz kılmaları, oruç tutmaları onların yaptıklarının İslam olduğu anlamına gelmez.”

Bu bağlamda başta mezhepler olmak üzere yaşatılan bütün yorumları bir “yaklaşım” olarak görür Hayri Kırbaşoğlu.Günümüzde hakim olan yaklaşımların temelini de şu sözlerle dile getirir: “En genel anlamda günümüzdeki taklitçi-gelenekçi-muhafazakâr düşünceyi Ehl-i Hadis geleneğinin devamı, içtihat ve yeniliklere açık, geleneğe eleştirel yaklaşılması gerektiğini savunan yenilikçi çabaları da Ehl-i Re’y’in bir devamı olarak değerlendirmek mümkün görünmektedir.”

Hayri Kırbaşoğlu’nun anlam dünyasında beliren diğer bir önemli düşünce ise “değerler” konusudur. Kırbaşoğlu, “İslami dünya görüşünde” der “ferdi ve toplumsal iliskilerde esas alınması gereken en üst değer Adalet, onun ardından da Ehliyet ve Liyakat gelir.” “Dünya görüşünün yakınlığını” bu değerler arasında saymaz Hoca, aksine böyle bir durumu ölçü almanın ayrımcılık anlamına geleceğini ve haksızlık üreteceğini söyler. Tam bu noktada Türkiye pratiğine dair de oldukça çarpıcı sözler sarf eder Kırbaşoğlu. Hocaya göre gelinen aşamada İslami değerler bir tarafa bırakılmış, “masa, kasa, nisa” yani iktidar, para, cinsellik düzleminde neredeyse tüm değerler ayaklar altına alınmıştır. “Büyük bir fiyasko, çöküş yaşanıyor” der Hoca. Sözleri adeta mıh gibidir: “Yeni nesiller, ahlaklı, adaletli, namuslu, hakkaniyetli olması gereken dindar kişilerin aslında öyle olmadıklarını, kimi kişilerin ne yazık ki bütün dertlerinin mevcut iktidar rantını paylaşmak olduğunu görüyorlar. Gayet tabii ki bu çöküşe tanıklık eden genç nesiller hatta bizatihi AKP ve MHP’nin kendi çocukları, İslam’dan ve Müslümanlardan soğuyorlar” 

Bu bağlamda bundan yıllar önce 2013 yılında şu sözlere imza atarak toplumu uyarmış ve uyarısında da haklı çıkmış bir isimdir Kırbaşoğlu. Birlikte okuyalım: “…Önümüzdeki dönemde genel olarak ahlaksızlıklar ve ahlaksızlarla olduğu gibi, “ahlaksız müslümanlar”(!!!) ile de ciddi bir mücadeleye girebileceğimizi tahmin etmek zor olmasa gerekir. Tabii bu gibi ahlaksız müslümanlarla sadece din, ahlak söylemi düzleminde değil her türlü kanuni mücadele yollarına da başvurararak mücadele etmek gerektiğini unutmamak gerekir. Aksi takdirde biz de bizim hırsızımız, bizim ahlaksızımız, bizim rüşvetçimiz, bizim yolsuzluk yapanımız demeye başlayabilir.”

Düşüncelerini ifade etmek noktasında bütün riskleri göz önüne alarak konuşan Kırbaşoğlu, bilge ve üretken bir kalem olarak da yazmaya, araştırmaya, çalışmalarını sürdürmeye devam ediyor. Unutmamak gerekir ki, din de tarih boyunca yakasını güç odaklarından, menfaat gruplarından, çıkar çevrelerinden kurtaramadı. Bu bağlamda kalem emekçileri başta olmak üzere samimi dindarların, dini bu çevrelerin tahakkümünden kurtarmak adına gösterdikleri her çaba ve çalışma takdire şayandır. Hiç şüphesiz Kırbaşoğlu günümüzde bu sorumluluğu yerine getiren aydınların başında gelmektedir.