Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
43,6151
Dolar
Arrow
38,7768
İngiliz Sterlini
Arrow
51,9468
Altın
Arrow
4027,0000
BIST
Arrow
9.563

Din ayrı şeriat ayrı mı?

Yazımıza soru başlığı olarak dâhil olan mesele yalnız bugün değil asırlar boyu tartışıldı aslında: Din ayrı şeriat ayrı mı?

Şeriat genel olarak -kabul edenler açısından- İslam kanunları, hükümleri olarak ifade edilmektedir. Kabul edenler açısından dedim zira şeriatı bu yönüyle kabul etmeyenler olduğu gibi, tarih boyunca farklı şeriatların olduğunu, fırkaya, mezhebe ve hatta ekollere göre farklı şeriatların kabul gördüğünü biliyoruz. O halde genel olarak herkesin üzerinde  uzlaşabileceği bir şeriat bulmak zor diyebiliriz.

Bir dinin bağlıları açısından en çatışmalı alanlardan birisi de hiç kuşkusuz, o dinin anlaşılma, yorumlanma biçimidir. Kimin dinden ne anladığı ve anladığı dini gelecek kuşaklara nasıl aktardığı önemli bir  hadisedir. Zira yine biliyoruz ki, bütün dinler zaman içerisinde farklı yorum ve kabullere uğramış, dini metinler okuyana göre yeniden inşa edilmiştir. Bu yanıyla din de değişmekte, zamana ve kültüre göre yeniden biçimlenmektedir. Zaten din değişmese de hayat onu değişime zorlamaktadır.  Şimdi kim diyebilir ki Yunus Emre’nin inandığı din ile IŞİD’in inandığı din aynı diye? Bu durumda bırakın şeriatı, din değil dinlerden bahsetmiş oluyoruz.

Dedim ya din değişmese bile hayatın getirdikleri, sosyal dinamikler ve zamanın dönüşen ruhu dini de değişime davet etmektedir. Bu, usulen yapılan bir davettir; yoksa zamana direnmek pek kolay bir durum değildir.

Geçtiğimiz günlerde Boğaziçi Üniversitesi’nde konuşan Nurettin Yıldız bir açıklamasında İslam geleneği ve mezheplerine göre çocukların da nikahlanabileceğini söylemiş bunun için bir yaş sınırı olmadığını ifade etmişti. Aynı isim başka bir konuşmasında da kadınların şiddet görmesini onaylamış, hatta şiddet gördüğü için kadınların  şükretmesi gerektiğini ifade etmişti.  Hal böyle olunca anılan isim üniversite içerisinde protesto edildi. Sonrası malum.. Bu arada yine aynı isim başka bir konuşmasında “hangi anne/baba altı yedi yaşındaki çocuğunu otuz kırk yaşında biriyle evlendirebilir” diyerek, bu duruma olan itirazını dile getirmiş, bu durumun şefkat ve merhametle bağdaşmayacağını söylemişti. Oysa yüzlerce yıl sözünü ettiğimiz yaşta çocukların evlenebileceği/nikahlanabileceği söylendi. O zaman şefkat/merhamet yok muydu? Vardı belki ama “din adına” da bu kabul edildi/ettirildi. Bunun farklı sebepleri var elbet. Fakat bugün artık söz konusu yaşlarda çocuk evliliklerini din adına bile savunmak imkansız gibi. Bu değişen zamanın, koşulların, hayatın dini geleneği dönüştüren gücüdür işte. Hayat konuşunca “din” susar. En azından çoğu zaman yaşanan gerçeklik budur.

Bırakın asırlar öncesini yirminci yüzyılın başlarında bile Osmanlı’da kız çocukları 9 erkek çocukları 12 yaşında evlendiriliyordu. Üstelik 1917 kararnamesinde de bir sınır olarak bu yaşlar belirlenmiş, bu yanıyla da söz konusu kararname ilerici bir yasa olarak  kabul görmüştü. Şimdi bunları konuşmak bile suç! O halde yaşam dini güncelliyor diyebiliriz.

Yine şeriat olarak kabul edilen hükümlerde örneğin miras ve şahitlik gibi konularda kadınlar erkeğe göre dezavantajlı hükümlerle karşı karşıyaydı. Kadınların tek başına gideceği yolun mesafesi belliydi; kölelik ve cariyelik için madde madde hükümler vardı; neredeyse bütün yaşamlarını efendilerine bağlayan yasalar şeriat hükümlerince kabul edilmişti. Şimdi bunların hangisini cesaretle savunmak ve hayata taşımak mümkün!? Olmuyor işte, din sadece insanların değil zamanın, değişen sosyal yapının ve gelinen yeni koşulların da yorumundan ve onayından geçiyor. Artık sadece kabileler içerisinde, tarihin kuytu bir köşesinde yaşamıyor din: zamana açılıyor, bütün insanlığın karşısında çıkıyor. Bu durumda dar bir kültürde savunduğunuz yasaları bütün insanlığa karşı müdafaa etmek durumunda kalıyorsunuz. Bu da haliyle kolay olmuyor. Mesele sadece savunmak da değil, toplum içerisindeki gurupların örneğin kadınların, gençlerin, emekçilerin güç dengeleri, güç ilişkileri değişiyor. Dün savunmasız yakaladığınız gruplar bugün güçlü biçimde karşınıza çıkıyor. Sonra bükülemiyor o bilekler, galip gelen bilekler kendi “şeriatlarını” ilan ediyor. 

Bütün bunlara rağmen genel olarak İslam dünyasının ideal anlamda özgürlükçü, eşitlikçi toplumsal bir yapıya evrilmediğini görüyoruz. Dünün soğuk, katı, adalete gölge düşüren, erkekler lehine işleyen hüküm dünyası bugün o kadar kabul görmüyor belki ama dünün egemen zihniyeti hala siyasal ve kültürel olarak iktidarı elinde bulunduruyor. Bu sebeple İslam dünyası maalesef küresel anlamda insanlığa örnek ülkeler olarak öne çıkamıyor. Aksine Müslüman dünya genel olarak kapitalist ilişkiler ağı içerisinde, temel insan haklarından uzak ve küresel emperyalist sistemin bir parçası olarak var olmaya çalışıyor. Bu varlık zemininde örnek ülke ve topluluk olmak imkansız elbette. Gazze’de on binlerce insan katledilirken yürüyen ticari ilişkilerden, yapılan silah ticaretinden, “stratejik müttefik” olarak kayda geçen müttefik bağlarından da biliyoruz bunu.

Zaman değişirken zalimler sadece isim değiştirince dönüşümün yanı da zulümden yana oluyor.  Şeriatlar değişiyor belki ama tarihin yükü de yönü de değişmiyor.