Din kağıda döküldükten sonra kendini okurun eline bırakmış; okurun beklentileri, zaafları, ahlaki ve etik değer yargıları, içinde bulunduğu çevresel koşulların okurda yarattığı etki, dini yeniden üretmiştir. Hassasiyet dediğimiz mesele de bundan gayrı bundan azade bir durum değildir. O aynadan bize yansıyan suret kitlenin bütününü, içinde bulunduğu siyasi ve psikolojik refleksin gerçekliğini yansıtır. Hal bu olunca odaklanacağımız yer de kitlenin bugüne ve yarına dair anlattığı hakikat olacaktır.
Leman dergisinde çizilen karikatüre gösterilen tepki görünümlü linç ve imha siyasetinin kristalize ettiği gerçeklik de budur. Zira sözünü ettiğimiz hadisede, sağduyulu bir tepkiden ziyade saldırgan bir zihniyet ve şiddete meyilli toplumsal bir kitle ve maalesef o kitleye örtük biçimde sahip çıkan siyasal kadrolar vardır.
Leman önüne gelenlerden bazıları her şeyden önce Türkiye tarihinin tanıdık olduğu kimselerdi. Bu kişilerin sürdürdüğü gelenek (İBDA-C) onlarca insanın diri diri yakıldığı Madımak katliamını “Şanlı Sivas Kıyamı” olarak selamlamış, bu çizginin dergilerinden Taraf Dergisi’nde yazılar kaleme alan Murat Doğu katliamı yetersiz bularak “daha iyi vurulabilirdi” ifadelerine yer verip “Hedef deyince hem şahıs hem kurum olarak hepsi içine girer” sözlerine imza atmıştı.
Yine İBDA-C eksenli yayın yapan Baran Dergisi’nde Kazım Albay “Sivas sanıkları mağdurdur ve sırf Alevilerin kini için cezalandırılmıştır” derken anılan inanç grubuyla ilgili 2012 yılında aynen şu ifadeleri kullanmıştı:
“Cumhuriyet rejiminin döktüğü Müslüman kanına kitlesel destek veren tek kesim olan Alevilerin, Allahsızlık söz konusu oldu mu her zaman yanında yer aldığı Kemalistler tarafından Dersim gibi katliama da uğrasalar Kemalistlerle birlik olmaktan hiçbir zaman geri kalmadılar. Sivas'a Aziz Nesin'le beraber gitmeleri de bu mânâda görülmeli. Acı ama gerçek, ektiklerini biçtiler.”
İşte bu ve benzeri sözlere imza atanlar ve bu zihniyet çeperinde yer alanlarla birlikte gerçekleştirildi Leman linç gösterisi. Yine orada da binanın yakılması istendi, laiklik hedef alındı, “Kemalistler” hedef tahtasına oturtuldu. Böylesi bir noktada hassasiyet gösterilmesi gereken durum, tam da bu tablonun ülkenin geleceğindeki yerdir. Nitekim dün Sivas’ta diri diri insanları yakmak isteyenler, 32 yıl sonra Türkiye’nin en büyük şehrinde benzer bir kalkışma içerisine giriyorsa, Nuri Bilge Ceylan’ın ifadeleriyle “yalnız ve güzel ülkemizin” yaşayacağı en büyük hassasiyet bu olmalıdır.
Öte yandan önceki satırlarda da söylediğimiz üzere bu linç gösterisinde siyasal iktidar “hassasiyet” söylemi ile tarafını göstericileri tamamlayacak biçimde belirlemiş, takılan ters kelepçelerle, yapılan açıklamalar ve tutuklamalarla bu gerçek aleni biçimde ilan edilmiştir. Bu noktada gelinen yerin hukuk ve adalet olmadığı ortadadır. O kadar ki, Leman dergisi çalışanlarının tutuklanması yetmiyormuş gibi, dergi önünde saldırgan grupla tartışan Aslı Aydemir hocanın zindana atılması sözün tükendiği, sözlerin anlamını yitirdiği yeri işaret eder bize. Adalet buysa insanlar neye sığınacak, çözüm nerede nasıl aranacaktır; bu soru güçlü biçimde karşımızdadır artık.
İfade ettiğimiz üzere burada konu dini değerlerin hassasiyeti ve ona karşı inşa edilecek zemin değildir. Saldırı ve şiddet, hassasiyet perdesi altında toplumu tehdit ediyorsa, muhatap konu hassasiyet değil terörize yöntemlerle bu tehdit araçlarını kullananlardır. Aksi halde yine hassasiyet, din, kutsal, “şeriat” gibi söylemleri kullanarak var olan IŞİD, El Nusra vb silahlı örgütlerin meşruiyet zemini oluşmuş olur. İstenen bu değilse herkes yarattığı ve yaşattığı gerçeklikle yüzleşmelidir.
Diğer taraftan Leman karikatürü sonrasında Anti Kapitalist Müslümanlardan, İhsan Eliaçık’a, Edip Yüksel’den, Berrin Sönmez’e kadar pek çok Müslüman da bu linçi açık yüreklilikle teşhir edip, saldırının karşısında amasız, fakatsız bir tavır sergilediler. Yazımızın başında da söylediğimiz üzere din kağıda döküldükten sonra kendini insana, okura bırakır. Gelinen aşamada dine sahip çıkarken kimin adaletle, şefkatle, insanlıkla nasıl hemhal olduğu ve onu bugün ve gelecek adına nasıl yaşanabilir bir değerler kümesi olarak devraldığı ortadadır sanırım.
Yazımı bitirirken son bir notu tarihten aktarmak istiyorum: Doksan yaşını aşmış bir halde Sıffın savaşına Ali safında katılan Ammar b. Yasir Muaviye askerlerine dönerek mealen şöyle seslenir: “Biz bugüne kadar bu dinin indirilmesi için sizinle savaşıyorduk bugün de yorumu için savaşıyoruz.”
Diyeceğim, varsa bir hassasiyet tarihten bugüne bizim de konuşacağımız pek çok başlık var. O da başka bir yazının konusu olsun artık.
Çok Okunanlar

AKP kulislerinde itiraf gibi değerlendirme

Fenerbahçe'den ezeli rakibine transfer çalımı!

Teröristbaşı Öcalan'dan aylar sonra ilk görüntü

Cumhuriyete düşmanlık millete ihanettir

Nihat Genç’in ardından

Şimdi de Cumhuriyet'i 'Alevi katliamı' ile suçladı

Sapık

Atatürk döneminde nasıl tarım ülkesi olduk

Boğaz’da kaçak alarmı: 6 yapı için yıkım kararı çıktı!

Sistematik eğilimler hukuki delil sayılmalıdır