İnsanın ömür yolculuğunda hangi duraklara uğrayacağı, nerede nasıl olaylarla karşılaşacağı belli olmuyor. İnsan yarınını bilse, sonrasında yaşayacağı olaydan haberdar olsa, yine aynı duraklardan geçer, aynı hayatı yaşar mıydı bilmiyoruz. Lakin yaşadıklarımız yarınımıza etki edip, geleceğe dair ipuçları verebilir; en azından bu noktada öngörü sahibi olabiliriz.
Osman b. Affan İslam tarihinin önemli isimlerinden birisidir. Acaba o, yaşamının gidişatı üzerine hiç düşünmüş, yaşadıkları sonrasında karşılaşacağı olaylarla ilgili ihtimalleri aklına getirmiş midir? Sorunun yanıtı zor, lakin yaşamının son demlerinde belki de geleceğe dair düşünmüş olabilir. O sona gelmeden önce biraz gerilere doğru gidelim ve İslam’ın üçüncü halifesi Osman’ın hayatına dair birkaç kelam edelim.
Buyurunuz.
Tarihi net olmamakla birlikte Osman b. Affan’ın 576 ya da 580 yılında doğduğu rivayet edilir. Anne ve baba tarafından Peygambere yakın akraba olduğunu biliyoruz. Bildiğimiz diğer bir gerçek ise babası Affan b. Ebi’l As’ın dönemin önemli zenginlerinden biri olduğu. Osman, babasını erken bir yaşta kaybeder. Böylelikle bir anda kendisini ticaretin içinde bulur. O yıllarda on beş, on altı yaşlarındadır. Müslüman olmadan önceki yaşamına dair elimizde fazla veri yok. Müslüman olmasına vesile olan kimse ise yine tanıdık bir isim; ilk halife Ebu Bekir. Halife, ticaret için gittiği Şam dönüşünde yine dönemin önemli zenginlerinden biri olan Talha b. Ubeydullah ille birlikte Müslüman olur. Otuzlu yaşlarının başında yeni dine giren Osman b. Affan kısa sürede Peygamberle daha da yakınlaşır.
Zira aradan çok zaman geçmez ve kendisi Peygamberin damadı olur. Önce Peygamberin kızı Rukiyye ile onun ölmesi üzerine bu kez diğer kızı Ümmü Gülsüm ile evlenir. Artık aileden biri Peygamberin damadıdır. Halife Ebu Bekir ve Ömer ile yakın ilişkiler içerisinde olduğunu biliyoruz. Onun için halifeliklerine itiraz etmez, fakat aynı durum Ali için geçerli değildir. Nitekim iki isim üçüncü halifelik seçimlerinde karşı karşıya gelir. Sonuç Osman’ın lehine olur öte yandan Ali’ye göre halife adayları adeta Osman’ı seçmek üzere kurgulanmıştır. Bu anlamda Ali durumdan hoşnut kalmaz, zaten eskiden beri husumet halinde olduğu Ümeyyoğullarından birinin halife olması Ali kadar Ali çevresinin de tepkisini çeker. Diğer taraftan aynı çevreye göre hilafete layık olan Osman değil Ali’dir; dolayısıyla yaşanan aynı zamanda bir hak gaspıdır.
Osman hilafete, en azından bir gurup tarafından, bu algıyla başlar. Her ne kadar kendisi Peygamberin damadı, ilk Müslümanlardan olsa da belirli çevrelerle olan ilişkileri, bu düzeyi koruyacak biçimde ilerlemez. Öncelikle ifade ettiğimiz üzere Ali çevresinin tepkisini çeker. İkincisi, özellikle hilafetinin ikinci altıncı yılında önemli ekonomik ve toplumsal sorunlar baş gösterir. Bu sorunların kaynağında da kimi iddialara göre halife Osman vardır. Osman belirli isimlere kamu malını usulsüz vermekle, ganimeti haksız dağıtmakla, devlet kadrolarını Emeviler’e teslim etmekle suçlanır. İşin daha acısı ise tüm bu eleştiriler karşısında neredeyse kayıtsız kalır halife ve dahi eleştirileri kabul etmez.
Dönemin önde gelen isimlerinden biri olan Ebu Zer’i getirdiği ekonomi-politik eleştirilerden dolayı Rebeze’ye sürgün eder. Benzer biçimde yine Ali’ye olan yakınlığıyla bilinen Ammar b. Yasir’i de sürgün etmek ister. Bu duruma şiddetle karşı çıkan Ali’ye de tepki gösterir ve dahası kimi rivayetlere göre Ali’yi de sürgün etmek istediğini ifade eden sözler sarf eder. Hilafetin son demlerinde ise olayların şiddeti daha da artar.
Şiddet bir süre sonra isyana dönüşür. Mısır, Kufe ve Basra’dan kafileler halinde Medine’ye gelen isyancılar, halifeden çeşitli taleplerde bulunur, lakin bu talepler son ana kadar karşılık görmez. Olaylar artık çığırından çıkmıştır. İsyancılar halifeden görevi bırakmasını ister. Osman bu talebe olumlu karşılık vermez. Bu esnada Halife Ömer’in oğlu Abdullah’da, Osman’ın yanında yer alır ve “ bu görevi sana Allah verdi o alır ancak” minvalinde sözler söyler.
İsyan ateşi günden güne büyümektedir artık. İsyanın son gününde önce halifenin evinin kapısı yakılır. Akabinde içeriye girilir ve halife Osman döve döve öldürülür. Kimi rivayetlere göre içeriye girmese dahi halife Ebu Bekir’in oğlu Muhammed’te isyancılar arasındadır. Akabinde Osman’ın evi ve hazine yağmalanır. En azından bu yönde rivayetler vardır. Olaylar bununla da sınırlı kalmaz. Oluşan tepkilerden dolayı Osman’ın cenazesi ancak üç gün sonra çok sayıda sınırlı bir kalabalıkla (üç ya da on yedi) kaldırılabilir.
Yazımızın başında söylemiştik ya, insan yaşamının tümünü bilse ne olur acaba diye? Osman b.Affan’ı düşünelim; peygamberin sofrasında bulunuyor, onun damadı, Tebuk seferinde neredeyse bir ordu donatıyor, fakat sonrasında büyük eleştirilere maruz kalıyor. Sonuç ise oldukça düşündürücü: Kendi ümmeti içinde cenazesi bile zor kaldırılıyor, gözlerden ırak bir yere adeta zor bela defnediliyor.
Halife Osman’ın hikayesi İslam tarihinin kısa bir özeti olarak okunabilir. Egemen islam uleması her ne kadar gerçekleri örtbas etmek için yaşananları fitne söylemleri üzerinden açıklamaya çalışsa da gerçekler hiç de öyle değil. Olayların arkasında büyük iktidar kavgaları, hakka ve hukuka riayet etmeyen devlet görevlileri, halkın güne güne büyüyen öfkesi ve sonuç alınmayan yıllar vardır. Görmek isteyen için hakikat gün gibi açık aslında. Lakin kör olmayı seçmişseniz hiçbir ışık size ulaşamaz.
Çok Okunanlar
BEDAŞ açıkladı... İstanbul'da elektrik kesintisi
23 Kasım 2024 günlük burç yorumu
Fenerbahçe-Kayserispor muhtemel 11 belli oldu
Verona- Inter maçında Hakan Çalhanoğlu oynayacak mı? 11'de yer alıyor mu?
Yalı Çapkını dizisinde ayrılık
Kenan Yıldız Milan - Juventus maçında ilk 11'de mi? Maç ne zaman, saat kaçta?
Al-Nassr'da kadroya alınmayan Talisca'nın gitmesine bu formülle izin verecek!
Av. Turan Karakaş hayatını kaybetti
Gazeteler Kılıçdaroğlu'nun davasını nasıl gördü?
Conor McGregor'a cinsel tacizden ceza