Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
40,9439
Dolar
Arrow
37,9417
İngiliz Sterlini
Arrow
49,0201
Altın
Arrow
3799,0000
BIST
Arrow
9.659

Halil Konakçı ve devletin dini

Takvim yaprakları Nisan 1928’i gösterirken bir kanunla  "Türkiye Devleti'nin dini İslam'dır" ifadesi Anayasa’dan çıkarıldı ve devletin vatandaşları ile olan mesafesi eşit kılındı. Laikliğin Anayasa’ya girmesine ise henüz dokuz yıl vardı ve o laiklik ilkesiyle söz konusu mesafenin çerçevesi kalın çizgilerle çizilecekti. Bir başka ifadeyle, “din ayrımı gözetmeksizin devlet bütün vatandaşlara eşit mesafededir” denilecekti. Nitekim de böyle oldu, en azından kağıt üzerinde. Zira yaşanan bazı gelişmeler buna gölge düşürüyordu. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın hâlihazırda işleyişi bunun en somut göstergelerinden biriydi elbette. Kuruluşu 1924’e dayanan söz konusu başkanlık, olağanüstü şartların zorunlu kurumlarından biri olarak yaşam bulmuştu. Lakin “laik” bir ülkede işleyişi itibariyle böyle bir kurumun varlığı problemliydi. Gelişen süreç içerisinde maalesef bu kurum çeşitli siyasi odaklarca da bir biçimde kullanıldı, adeta iktidarın din sözcüsü durumuna getirildi. Yakın ve uzak tarih itibariyle yaşananlar belleğimizdeki yerini koruyor.

Yukarıda dinin devletle ilişkileri bağlamında özetlediğimiz kısa Türkiye tarihi, geçmişin bugünlere taşınmasının da tarihidir aslında. Her ne kadar bazı kurum ve gelişmeler, dinin siyasete alet edilmesi yönünde sonuçlar doğursa da, Anayasa özelinde yer alan ve devlete birlikte yaşama ruhunu veren maddeler yaşamsal önemdeydi; hiç kuşkusuz bu mahiyette de korunma altına olmalıdır. Aksi bir durum, kaos, çatışma ve kavga doğuracaktır çünkü. Nitekim dinin ideolojik gerekçelerle konuşturulduğu, kuşatıldığı kimi zaman eline silah ve cephane verildiği, kürsülerin adeta miting alanı gibi kullandırıldığı yerler son demde toplumsal bir parçalanma yaratmıştır. Tam da bu sebepten ders olmamak için, ders almalıyız. Peki ders alıyor muyuz? 

Sorunun yanıtını ilk elden verebilirim ki, bırakın ders almayı, başka toplumlar için adeta ders konusu olabilecek vahim yanlışlara imza atılıyor ülkemizde. Diyanet görevlisi olarak çalışmalarını sürdüren Halil Konakçı da söz konusu ders meselesinin en popüler isimlerin biri şu aralar. Zira Konakçı kendisine din adına emanet edilen kürsüleri adeta miting alanına çeviriyor, bir siyasetçi ya da komutan edasıyla konuşmalarını yüksek bir perdeden ve hırçın bir tondan toplumun üzerine boca ediyor. Oysa ne karşısında sefere çıkacak bir ordu var ne de kendisi bir siyasi partinin temsilcisi. Fakat buna rağmen o devletin din görevlisi olmasına rağmen, ayrıştırıcı ve yıkıcı bir söylemle konuşmasını maharet sayıyor ve bu konuşmaları sürdüreceğini açıkça ifade ediyor. Kendi beyanıyla "bu camilerde iç siyaset de konuşulacak dış siyaset de konuşulacak!" diyor. Söylediklerinin içeriğine girmeyeceğim, zaten o başlı başına ayrı bir yazı konusu lakin kendi deyimiyle bu camilerde herkes her şeyi konuşursa sonuç ne olur bir düşünelim? 

2024 rakamlarıyla Diyanet’in 145 bine yakın personeli var, bunlar içerisinde de binlerce imam, müezzin ve vaiz var. Doğal olarak her bir görevlinin de dine, siyasete, tarihsel ve güncel gelişmelere dair farklı görüşleri olabilir. Öyle ki kimileri meselelere tekfirci bir gözle, kimileri bir cemaat penceresinden ve hatta kimileri silahlı askeri yapılara mensup örgütler açısından bile bakabilir. Yine benzer biçimde dini tarihsel, anlam yönelimli ve farklı yorumlar açısından ele alabilir. Bugünün gelişmelerini de sahip oldukları bu perspektifler üzerinden okuyabilirler. Şimdi düşünün o cami kürsülerinin halini: bir gün bir cihatçı mikrofonda, bir gün radikal bir dini örgüt sempatizanı, bir gün bir cemaat mensubu bir gün kim bilir hangi isim. Ve bütün bunlar sonrasında o cami cemaatinin halini, ortaya çıkan kaosu, parçalanmışlığı gözünüzün önüne getirin. Olmaz mı diyeceksiniz? Olur, neden olmasın. Halil Konakçı’ya hak olan bir durumu başkalarına nasıl yasaklayacaksınız? Yasaklanırsa onun imtiyazı, ayrıcalığı, üstünlüğü ne olur? Bütün bir Diyanet teşkilatına yasak olan tek bir kişiye nasıl serbest kılınabilir? Bu sorular sözünü ettiğimiz gündem bağlamında elbette dile getirilecektir. Ki bizatihi Konakçı’nın kendisi demiyor mu “bu kürsülerde her şey konuşulacaktır” diye. 

Yukarıda ifade ettiğimiz kaos aynı zamanda dine ve devletin din ile kurduğu ilişkiye dair yaşanan kaosu da gözler önüne seriyor. Bunlardan birincisi dine içkin bir kaostur ki, Konakçı özelinde söylersek, Konakçı’nın yorumunun din diye dayatılması, ona bu imkanın tanınmasıdır. Her ne kadar kendisi din adına konuştuğunu söylese de bu tamamıyla kendi yorumudur ve pek çok Müslüman bu yoruma katılmamaktadır. Hal bu iken yorumunu kendinde tutmayıp, mikrofonlardan şiddetli tonlarla insanlara dinletmesinin manası nedir? Diyanet buna hangi saik ve hakla izin vermektedir.? Bu açıkça bir hataya ortak olmak, bir yanlışa zemin hazırlamaktır. İkinci kaos hali ise birinci maddenin bir devamı olarak devletin dini bir kimliğe büründürülme süreci ile ortaya çıkacaktır.

Şöyle ki eğer bu yorumlara ses çıkarılmıyor, Diyanet tüm bu itirazlara ve eleştirilere rağmen, kürsülerin abluka altına alınmasına göz yumuyorsa o vakit, bu ses aynı zamanda hali hazırda “devletin” sesi olacak, sözüm ona birilerinin din yorumu devletle özdeşleştirilecektir. Diğer bir ifadeyle konuşan yalnızca Konakçı değil devlet olacaktır. Biliyoruz ki mevcutta bu duruma yasalar izin vermiyor ama fiili olarak yaşanan durum bu. İyi ama Türkiye farklı seslerden oluşan, çoğulcu bir yönelimle yaşamını sürdürmeye çalışan bir ülke değil mi? Hal böyleyken sözüm ona dini devlet düzeyinde konuşturmak, bütün çoğulcu söylemleri yok ederek, yıkıcı dini yorumları egemen kılmak kaos değil midir? Elbette güncel gelişmeler böyle devam ederse zorunlu olarak varılacak yer orasıdır. Bu sadece Konakçı şahsında söylediğimiz bir durum değil. İlkesel olarak kürsülerin ve mikrofonların korunması ile ilgili bir durumdur. Bu ilkenin korunmaması ile kaoslar ortaya çıkacaktır. Yanı başımızda duran tozlu tarih sayfaları da bu ilkenin ihlal edilmesi sonrasında hangi acıların nasıl yaşandığının tarifsiz örnekleri ile doludur. Ehl-i Hadis ve Ehl-i rey kavgaları bu tarihin ibretlik örneklerinden sadece birkaç sayfasını oluşturur. Boşuna demiyor Sadi Şirazi “Ders alınmazsa, her hata bir sonraki hatanın virüsü olur.

Halil Konakçı vakası bu yanıyla şahsının sınırlarını aşan tarihsel ve güncel örnekleri ile pek çok başlıkta ele alınması gereken bir konudur. Burada mesele bir isim değil bir zihniyetin yaratabileceği sorun ve sonuçların tahlil edilmesidir. Dinin siyasetle, gündemle, toplumla ilişkisinin ve mesafesinin değerlendirilmesi ve buna göre gerekli önlemlerin alınmasıdır. Bu yanıyla sözünü ettiğimiz sorun toplumsal bir sorundur ve muhatapları da tüm toplumdur. Kürsüleriyle, camileri ve meydanlarıyla, bağlıları ve dostlarıyla her şey hepimizdir çünkü.