Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.549

Hüseyin'in sırtındaki oklar

Akan kanı görmek mümkün de o kanın neden aktığını, onca acının neden ve nasıl yaşandığını görmek o kadar mümkün olmuyor. Toprağa düşen cansız bedenler ölümleri haber veriyor yalnızca, sebeplerini konuşmak yine bize kalıyor. Lakin bazıları kasıtlı olarak o sebeplere eğilmiyor; kimi kaygılarla ölenleri bir kez daha öldürüp toprağın altına gömüyor. Bazıları da acının derinliğinden, yasın ağırlığından başını kaldırıp nedenlere gitmiyor, gidemiyor; toprak yine sırlarıyla kalıyor.

Hüseyin, yoldaşları ve ailesi Kerbela’ya ulaştıklarında yalnızca kendilerini getirmemişlerdi, geride bıraktıkları, omuzladıkları bir tarih de vardı orada. O vakit Kerbela’yı konuşurken, o tarihi de unutmamak gerek. Hüseyin’in bedenindeki yaraları, ailesinin arşa çıkan feryatlarını konuşurken, o güne uzanan geçmişi de ayrıca anmak gerek. Yezid’i Yezid yapan o tarihin bütünüdür aslında, bir parçası değil. Ondan sebep Kerbela’ya gelmeden öncesini de konuşmalı, zira felaket yayılan bir zamanı içerir; tetikçilerin elindeki kanın arkasında azmettiriciler vardır. 

Hüseyin, Kufe’ye doğru yola çıkmadan önce kardeşi Muhammed b. Hanefiyye ile konuşurken Yezid’e başkaldırma gerekçesini şöyle açıklamıştı: “Ben şımarıklığımdan, bozguncu ve zalim olarak ortaya çıkmış değilim. Ben, dedem Muhammed’in ümmetinin felahını ve iyiliğini talep maksadıyla ortaya atılmış bulunmaktayım. İyiliği emretmek ve kötülükten nehyetmek, dedem ve babamın yolunda yürümek istiyorum.” Lakin o yolda yürüyemedi Hüseyin, Kerbela önlerine vardığında zaten uzun süredir onu kuşatan orduyla çarpışmak zorunda kaldı. Sonuçları malum Peygamberin torunları gündüz gün ortası kendilerine Müslüman diyen askerlerce katledildiler. Vakit namazlarını unutmayanlar, Peygamberin torunlarını katlederken gözlerini dahi kırpmamışlardı; o vakit anlıyoruz ki, şuursuz bir inancın dökeceği kanın da sınırı yoktur.

Hüseyin’in karşısındaki Müslüman (!) askerler kadar komutanları ve katliam emrini veren Kufe valisi de tanıdıktı. Kerbela günü ordunun başındaki isim Ömer b. Sa’d. İdi. Bu Ömer, güya cennetle müjdelenen Sa’d b. Ebi Vakkas’ın oğluydu. Bir rivayete göre kendisine yakınlığı dolayısıyla Peygamber ona yer yer “dayı” diye hitap ederdi. Yazgıya bakın ki, Peygamberin torunlarını, Peygamberin dayısının oğlu katletmişti.! Dönelim Kufe valisine, o yabancı mıydı sanki: Ubeydullah b. Ziyad. Ubeydullah, Ziyad b. Ebih’in oğludur. Ziyad ise Ali’nin valisidir. Yazgıya bakın ki, çocuklarının kanının üzerinde valisinin oğlunun adı yazılıdır.!

İşin en acı taraflarından biri de Yezid’de saklıdır aslında. Zira Yezid’de Müslümanlar açısından yabancı bir isim değildir. Dahası Peygambere bir yönüyle yakınlığı dahi vardır. Şöyle ki, Peygamberin eşlerinden Ümmü Habibe, Muaviyenin kardeşi dolayısıyla Yezid’in de halasıdır. Bu kadarı da fazla mı artık bilmiyorum ama Peygamberin torunlarının kanında, eşinin yeğenin adını görmek mümkündür.

Bu adları çoğaltabiliriz aslında. Tarih sayfalarını geriye doğru çevirdiğimizde toplum yönetimini; adil, çoğulcu bir yapıdan ziyade kişi odaklı bir sisteme yaklaştıran, liyakatı değil, çıkar ilişkilerini önceleyen, geniş halk kesimlerini değil egemenleri güçlendiren her siyasal arayış Kerbela yolunda bir adım olmuştur. Bu yanıyla Kufe yolunda Şair Ferezdak’ın Hüseyin’e söylediği sözleri bir kez daha anmak gerek. Şair, yolda Kufelileri kastederek şöyle demişti: “Onların dilleri Ali söyler, gözleri Muaviye bakar.” 

Biliyoruz ki, Muaviye bakan gözler yalnızca Yezid zamanında ortaya çıkmadı; bilakis valiliğinin başlangıcından itibaren onu koruyan, kollayan, yanında yakınında bulunan, hutbeleriyle onu dini olarak da destekleyenler hep vardı. Gözlerinden Muaviye akanlar ise, hep fırsat kolladılar, kimi zaman kenarda beklediler, kimi zaman ona muhalifmiş gibi gözüktüler, lakin son demde Yezid’leri var edenler de yine onlar oldular.

Dönelim o acı güne.

Kerbela’da insanlar katledildikten sonra başları da kesilir, başları kesilenlerden biri de Hüseyin’dir. Şunu açıkça belirtelim ki özellikle muktedire iyi gözükmek, ödül almak ve ganimet elde etmek için insanların başları kesilirdi. Bu noktada Kerbela bize aynı zamanda şunu söyler: Ganimet ideolojisinin hakim olduğu yerde ne davalar, ne ilkeler, ne de inanç ve kutsallar kalır. Bu yanıyla Kerbela’da dökülen kanın üzerinde ganimet de vardır, akıldan çıkarmamak gerek.

Sonuç mu?

Derler ki Hüseyin öldürüldüğünde üzerinde onlarca ok ve kılıç yarası vardı. O okların ve yaraların izlerini konuşacaksak bunu bir güne sığdıramayız; değil mi ki Hüseyin o gün yalnızdı, elbet saldıranlar çok olacaktı. Değil mi ki Sıffın’dan Cemel’e ve hatta öncesine kadar iktidar çatışmaları boy vermişti; egemenler güçlenip hakimiyetini arttıracaktı. Diyeceğim Hüseyin’in üzerindeki okların tarihi çok daha eskilere gider aslında.