Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
37,6648
Dolar
Arrow
33,9136
İngiliz Sterlini
Arrow
44,6300
Altın
Arrow
2790,0000
BIST
Arrow
9.521

Hz. Ali Sosyalist miydi?

Profesör Mustafa Öztürk bir konuşmasında İslam tarihinin Mekke dönemini devrimci, solcu, Medine dönemini ise reformcu, ıslahatçı gördüğünü belirtir. Hz.Ali bu dönemde Müslüman oldu, henüz çocuktu o günlerde. Dahası yokluk ve yoksulluğu yaşadı, o kadar ki geçim sıkıntısından dolayı aynı zamanda amcasının oğlu olan Peygamberin evinde yaşadı bir süre. Dönemin yoksullarından biriydi o, oligarklarından değil. 

Belki bu durumun bir yansıması olarak da halife olur olmaz Medine’de hazine de biriken 300 bin dinarı Arap-Mevali, kadın-erkek ve hür-köle ayrımı yapmadan tüm Medinelilere eşit dağıttı. Fakat bu durum Emeviler başta olmak üzere Talha ve Zübeyr gibi aristokrat kesimi rahatsız etti. Bunun üzerine Ali şöyle seslendi: “…eşit mal dağılımındaki itirazlarınıza gelince, o öyle bir konudur ki ben onu şahsi görüşüme dayanarak uygulamaya koymadım. Aksine hepimiz onun Hz. Peygamber tarafından getirildiğini ve uygulandığını gördük. Allah’ın dağıtımını ön gördüğü ve hakkında hükmünü bildirdiği bu hususta görüşlerinize ihtiyaç duymadım. Vallahi ne sizin nede başkasının bu konuda özrünü kabul ederim. Allah kalplerimizi ve kalplerinizi doğruya yöneltsin ve bize ve size sabır ihsan eylesin.”

Alman kökenli bir iktisat tarihçisi olan Benedikt Koehler'in Hz.Ali bahsinde dile getirdiği değerlendirlemeler, yazımız açısından önem taşımaktadır. Şöyle diyor Koehler: "Ali servet biriktirmeye karşı her zaman ilgisizdi ve lüksü geçici bir yanılsamadan başka bir şey olarak görmeyi küçümsediğini hiçbir zaman gizlemedi. Ömer, Pers kralı Ctesiphon'un sarayından yağmalanan en muhteşem ganimet olan altın iplikler ve mücevherlerle iç içe örülmüş şatafatlı bir halıyla ne yapması gerektiğine dair tavsiye aradığı bir zamanda, bazısı bu ganimetin resmi görevlerde etkileyici bir görünüm sunacağı önerisinde bulundu. 

Ancak Ali, iyi bir Müslümanın her türlü dünyevi malı geçici olarak görmesi gerektiğini açıkça ifade etti ve halının kesilip parça parça satılmasını önerdi. Ali'nin önerisinin baskın çıkması Ali'nin o zamandaki saygınlığının bir işaretidir ve halıdan Ali'nin payına düşen parçanın 20,000 dirheme satılmasından halının ne kadar harika bir mülk olduğu çıkarılabilir. Ali kendi gösterişsiz hayat tarzını ailesi üzerinde de uyguluyordu; El-Fahri, Ali'nin "kendisi ve ailesinin kaba pamuk kumaştan yapılma giysiler ve arpa ekmeğine razı olurlarken tamamını fakirler ve düşmüşler için harcadığı mülkiyetinden büyük bir gelir kazandığını nakleder."

Genel olarak dönemin yoksulları, ezilenleri ve muhalif hareketleri de Ali etrafında kenetlenmiştir. Örneğin devrin muhalif seslerinden olan ve bunun bedelini çölde bir başına ölerek ödeyen Ebu Zer, Ali’nin sadık dostuydu. Rebeze’ye sürgün edilirken yanında Ali vardı. Benzer biçimde Osman’a karşı yoğun muhalefetiyle de öne çıkan dönemin “devrimci” isimlerinden biri olarak gösterilen Ammar b. Yasir de Ali’nin yakın dostlarındadı. Öte yandan her ne kadar sonrasında Ali’yle ters düşmüş olsalar da, o günün önemli muhalif hareketlerinden biri olan ve kimilerine göre “devrimci söylemlerde” bulunan Hariciler de ilk başta Ali’nin safında yer almışlar, hatta onun safında Sıffın savaşına katılmışlardı. Bu yanıyla Ali muhaliflerin merkezde temsil edilen sesiydi.

Ali’nin sesinden bize ne yansıyordu peki? Bu sorunun cevabını Mısır valisi Mâlik el-Eşter’e gönderdiği emirnamede duyabiliyoruz. Ali valisi Eşter’e şöyle yazmıştı:

Ey Mâlik! Yöneticiye en ağır yük oluşturan zümre, yakın çevreyi sarmış adamlardır ki bunlar aslında iyi gün dostlarıdır. Bunlar zor zamanlarda hemen hiçbir yardımda bulunmadıkları gibi adaletin tesisine de engel olurlar. İstediklerini alma hususunda halktan daha çok baskı yaparlar. Kendilerine verilen imkânlara razı olmazlar, şükürden anlamazlar… Oysa İslam toplumunun ana gövdesini oluşturan, dini koruyan ve din düşmanlara karşı vaziyet alan insanlar halk tabakasıdır. Bu yüzden kalbin ve sevgin halktan yana olmalıdır.

Ali, sözlerine şöyle devam eder: 

Ey Mâlik! Yakın çevrende kümelenmiş insanların sana yağcılık yapmalarına, yüzüne karşı seni pohpohlamalarına, yapmadığın güzel işleri sana mal edip nefsini okşamalarına izin verme. Bilesin ki fazla övgü insanı kibre yönlendirir, gaflete düşürür. Ayrıca iyilik eden ile kötülük işleyeni eşit tutmaman gerekir. Çünkü bu eşit muamele iyi insanları iyilikten vazgeçirir, kötü insanları da kötülüğe dadandırır… Yöneticilerin sorumsuzca davranan birtakım özel dostları vardır ki bunlar halka zulmeder, insanları insafsızca ezmeye çalışırlar. Bu zulmü önlemek için, yakın çevrende dolaşan dostlarına ve hısımlarına devlet imkânlarından yararlanma hakkı vermemelisin. Kimi insanlara küçük de olsa farklı muamele yapmak tüm halkın tepkisine yol açabilir.

Şu satılarda doğrudan yoksullarla ilgili bir uyarı niteliğindedir: Ey Mâlik! Tayin ettiğin yardımcı, memur, asker ve polis tarafından fakir ve güçsüz insanlara reva görülen zulüm ve baskının önüne geçmelisin. Korku ve şiddeti ortadan kaldırıp sertlik ve otoriterliği kendinden uzak tutmalısın ki insanlar seninle yüz yüze korkmadan, çekinmeden rahatça konuşabilsin…

Nihai olarak dönemin din gerçekliğine dair şu çarpıcı satırlara imza atar ve esaret altına alınan dinin durumunu şöyle ifade eder Ali: Ey Mâlik! Mahkemelerdeki davaların sonuçlarına ve yargıçların tutum ve davranışlarına çok dikkat etmelisin. Zira bu din bozuk düzen anlayışının bir uzantısı olarak şerir insanların elinde esir oldu. Ne acıdır ki bu şerir insanlar din namına istediklerini yapıyorlar ve dini kullanarak dünyalık toplamanın yolunu buluyorlar.


Hz.Ali’nin devlet yönetimie dair ifade etmiş olduğu bu sözler, onun görmek istediği toplum yapısıyla ilgilidir diyebiliriz. Diğer bir ifadeyle nasıl bir siyasal yönelimle halka giderseniz öyle sonuçlar alırsınız. Bu bağlamda Ali’nin sözleri önemlidir. Bu noktada önem arz eden başka bir nokta ise onun mal biriktirmeyle ilgili ifadelerinde ortaya çıkar. Zira rivayetlere göre Ali mal biriktirmenin en üst seviyesini açıkça ifade etmiştir. Buna göre o rakam, yani bir kişinin serveti en fazla 4000 dirhem  (11.900 veya 12.500 gr. gümüş/1.250 gr. altın) olabilir. Günümüze uyarlarsak da oldukça sınırlı bir varlığa tekabül eder bu sahiplik. Dahası o üst sınırda mal varlığına sahip olanlar için de oldukça çarpıcı bir uyarı yapar Ali ve şöyle der: “Allah zenginlere, fakirlerin ihtiyacını karşılayacak ölçüde mallarından vermelerini farz kılmıştır. Fakirler aç, kıyafetsiz ve zorda kalmışsa bunun nedeni zenginlerin mallarını vermeyip stoklamalarıdır. Allah’ın, böyle yapan kimseleri hesaba çekerek onları cezalandırma hakkı vardır” 

Adaletin tesis edilmesi adına zenginliğe bir sınır konulması ve yaşanan yoksulluktan dolayı zenginlerin sorumlu tutulması başlı başına “devrimci” bir söylem olarak görülebilir sanırım. O vakit yazımızın başlığındaki soruya dönelim: Hz.Ali Sosyalist miydi? Aslında bu yazıya Profesör Mustafa Öztürk’ün değerlendirmesi neden oldu. Yukarıda da ifade ettiğimiz üzere hoca Mekke dönemini solcu, Medine dönemini ise reformcu olarak nitelendirmişti. Bu halde Mekke döneminin de öncü isimlerden olan Hz.Ali solcu ve hatta sosyalist olabilir miydi?

Elbette her dönemin kavramı, kendi tarihselliği içinde ve kendi ekonomi-politik şartlarına göre ifade edilmştir. Bu anlamda anakronizme düşüp, Hz.Ali’ye dair “politik” kıyafetler dikemeyiz. Lakin onun hem söylemlerinden hem de icraatlarından yola çıkıp gönlünün ve ruhunun nereye düştüğünü, kimden yana ses verdiğini söyleyebiliriz. Bu noktada Hz.Ali’nin ekonomi ve toplum anlayışına dair kimi görüşlerini yukarıda aktarmaya çalıştık.Bu görüşlerden yola çıkarak politik olarak Ali’yi konumlandıracağınız yer size kalmış. Lakin Mustafa Öztürk’ün döneme dair söylemlerinden yola çıkarsak Ali’deki “Mekke döneminin” neredeyse hayatına hep etki ettiğini söyleyebiliriz. Zira onun etrafını saran siyasi kümelenmeler ve ona nispedilen sözler bize bu gerçeği söyleme hakkı sunuyor.