Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
48,1615
Dolar
Arrow
41,1780
İngiliz Sterlini
Arrow
55,6235
Altın
Arrow
4755,0000
BIST
Arrow
11.288

İslam’ı yaşamayan Müslümanlar ve Kur’an’a uyan kafirler!

Toplumları; inançları, değer yargıları, kültür ve ideolojilerinden bağımsız ele almak, toplumsal yapıyı bu dinamiklerden bağımsız okumak sonuçları itibariyle ağır neticeler verebilir. Zira toplum uzay boşluğunda hareket etmez, ona yön ve ruh veren etkenler söz konusudur. Dahası toplumsal yapıda ortaya çıkan eksikliklerin tedavisi öncelikle doğru tanı ile mümkündür. Kanser hastasına grip tanısı konulursa, daha baştan o hastanın ölümüne imza atılmış demektir.

Yukarıdaki girizgaha sebep olan cümleler İmam Hatipli İsmail Yaşar’ın bir soruya verdiği yanıtla ilgili. Önce soruyu aktarayım :“Kâfirler neden refah içinde yaşıyor, neden başlarına bela gelmiyor?” Evet, soru böyle. 

Gelelim yanıta.

Bakın İsmail Yaşar mezkur soruya aynen şu yanıtı veriyor: “Dünya, müminin imtihan yeri; kâfirin ise geçici nimetler diyarıdır.” Yani Müslümanlar imtihan halinde olduğu için yoksullukla, rüşvetle, yolsuzlukla ve benzeri onca sorunla boğuşurken, kafirler geçici nimetler içinde yaşayabiliyormuş. Yaşar bu sözleri söylerken bu savını Kur’an’daki bir ayete dayandırıyor, diğer bir ifadeyle Tanrı’yı karşımıza çıkarıyordu. 

O vakit Müslümana susmak düşüyor değil mi? Tanrı konuşuyorsa, insanın sözünün hükmü kalır mı!? Zaten çoğunlukla dini metinleri referans vermenin altında da bu tutum yatar. İnananlar için “Tanrı sözü” öne sürülür ki, diğer bütün sözler sussun. 

Lakin susmak olmaz. Ne inananalar açısından, ne de yaşanan bu duruma tanıklık edenler açısından susmak, söze, düşünceye ortaklık etmek anlamına gelir. Niye susulmaması gerektiğine birazdan geleceğim lakin ona geçmeden önce Hz.Ali’ye atfedilen bir sözü yeri geldiği için burada aktarmak istiyorum. Şöyle diyor Ali: “Kuran konuşmaz, onu insanlar konuşturur” Tarih boyunca kimin Kur’an’ı nasıl konuşturduğunu hatırlayınca, sözün önemini de yeniden kavramış oluyoruz. En başta Sıffın savaşında mızrakların ucundaki Kur’an sayfaları bu gerçekliğin en çarpıcı fotoğrafını sunar bize.

İsmail Yaşar’ın açıklaması ile devam edebiliriz şimdi. Ne diyordu Yaşar: “Dünya, müminin imtihan yeri; kâfirin ise geçici nimetler diyarıdır.” Burada imtihan kadar nimet vurgusu da önemli. Öncelikle şunu ifade edelim; nimet dediğimiz kazanımların arkasında yatan sebeplere bakmadan, Müslüman toplulukların yaşadığı belaları da anlayamayız. Örneğin “kafir” diye tanımlanan kimi ülkelerde neden basın daha özgür, gelir dağılımı daha düzgün, demokrasi, hak ve özgürlük kavramları daha yerine oturuyor da, Müslüman ülkelerde bunlar yaşanmıyor sorusu, nimet-imtihan çatışması ile değil, büyük bir yüzleşme ve hesaplaşma ile gerçekleşir.

Sözünü ettiğimiz bu yüzleşmeyi gerçekleştirmek üzere yine Müslüman olan bazı akademisyenler yıllardır “Dünya İslamilik Endeksi” diye bir endeks üzerinde çalışıyorlar. Buna göre ülkelerinin İslami öğretilere bağlılık dereceleri ortaya çıkarılıyor. Burada ölçülen genel başlıklar ise, İnsani ve siyasi boyut, ekonomik boyut, hukuk ve uluslararası  boyut olarak farklı kategorilere ayrılıyor. Netice olarak İslamilik endeksinde ülkelerin yeri tayin ediliyor. Bakın 2025 sonuçlarına göre İslamilik endeksinde ilk sırada İrlanda var. Onu sırayla; İzlanda, Yeni Zelanda, Danimarka, Hollanda, İsveç ve İsviçre ile Finlandiya takip ediyor. Yani bu sonuca göre Müslümanlığı da kafirler yaşıyor.!

Listede ilk elli ülke arasında sadece üç Müslüman ülke var. Yani Müslüman ülkeler çok ironik ama “İslam”ı yaşamak istemiyor.

Türkiye mi? 149 ülke içinde 109.sırada. 

Lafta sözde, tebliğde, kürsüde, siyasette, ticarette, kıraathanede Müslümanlığı kimseye bırakmayanlar, meseli dinin ahlaki öğütlerini dinlemeye gelince “biz almayalım, bize dinin özü değil şekli lazım” diyorlar sanırım. Daha doğrusu söz konusu endekse göre yaşanan tam da bu. 

Fakat özünü, ruhunu, manasını, amacını yok saydığınız, sahiplenmediğiniz bir dini nasıl yaşar, onu nasıl canlı tutarsınız? Mümkün mü böyle bir gerçeklik? Böylesi bir durumda dini kendi ellerinizle öldürmüş olmaz mısınız? Sorular kadar yanıtlar da önemli ve açıkça İslamilik endeksi yukarıda ifade ettiğimiz yanıtlara dair çarpıcı gerçeklikler sunuyor bize.

Buradan İsmail Yaşar’ın açıklamasına geri dönersek şunu ifade edebiliriz ki; onun dediği gibi kafirin burada yaşadığı bir nimet yok. O, yer verdiğimiz araştırma sonuçlarının da gösterdiği üzere hukuka senden daha iyi uyuyor, geliri daha düzgün dağıtıyor, adaleti gözetiyor; yolsuzluk, rüşvet, kamu malının yağmalanması gibi konularda senden daha iyi sınav veriyor. Onun için senden daha iyi yaşıyor. Sana bela geliyorsa sebebi sensin; sebebi yüzleşmediğin gerçekler, sakladığın ayna, yer vermediğin hakikat. Onun için belayı da nimeti de başka yerde değil bizatihi ülkelerin idaresinde, yönetiminde, uygulanan ekonomik sistemde, ahlakın bütününde, sahip çıkılan ideolojilerde aramak lazım.

Öte yandan elbette bu sonuçların başka sebepleri olabilir. Yine Müslüman olmayan ülkelerin gelişim dinamikleri, tarihsel suçları ya da bugün hala yaşadığı sorunlar olabilir. Fakat bütün bunlar dünyaya mercek tuttuğumuz yapısal analiz gerçekliğini yok etmez. Sahici, samimi, ahlaki ve yapısal bir yerden topluma bakmıyorsak yalnız gözlerimizi değil, aklımızı ve inancımızı da kaybederiz. 

Kaybetmemek ve anlamlı bir hayat sınavı vermek için direncimizi ve itirazlarımızı daim kılmalıyız. Bir de Amin Maalouf’un şu sözünü hiçbir zaman unutmamalıyız. Çünkü o söz yalnız bugüne değil bir tarihe de ışık saçıyor. O ışığın önümüzü aydınlatacağı da muhakkak. Dindar ve inançlı bir aileden gelen yazar şöyle diyor: “Bir dinleri olduğu için ahlaka ihtiyaçları kalmamış gibi davranıyorlar.” El hak doğru, şahidiz.