Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
37,6648
Dolar
Arrow
33,9136
İngiliz Sterlini
Arrow
44,6300
Altın
Arrow
2790,0000
BIST
Arrow
9.685

Kurumların söylemlerinden güncel tartışmalara: Gerçek Alevilik nedir

Gerçek; yalanın tersidir, doğru olmayan bilgi, ifade, sözdür. İlk bakıldığında gerçeğe ulaşmak kolay gibi görünür lakin bu her zaman böyle değildir. Bakılan yer, durulan zemin, güç ilişkileri arasındaki mücadele, tarihi ve güncel kavrayış farklılıklarI, şartlanmış zihin ve benzeri daha pek çok faktör “gerçeğe” ulaşmada engel teşkil edebilir. Bazen de gerçeği duymak istemeyiz. Bulunduğumuz yerin fikri, ekonomik ve sosyal imtiyazı başka bir gerçeklik yaratmıştır bizde, onu yok edecek gerçek bizim gerçeğimiz değildir artık. 

İşte tam bu noktada, şüpheye, tartışmaya yer bırakmayan gerçeğimiz ortaya çıkar. Eylemlerimiz, yaptıklarımız, işlerimiz gerçeğimizdir bizim. Günlük yaşantımızda da, kurumsal yapılarda da ve hatta dinin yaşanma biçiminde de bu böyledir. Özellikle son dönemde Hacı Bektaş Veli Anma etkinlikleri kapsamında Alevi örgütlenmeleri arasında çıkan tartışmalar, bana gerçeğin bu yüzünü hatırlattı. Anılan etkinlik kapsamında yaşanan saflaşmalar bir yana, bu saflaşmalar sonrasında ortaya çıkan Alevilik tartışmalarına nasıl bakmalıyız? Hatta çerçeveyi daha geniş tutarak kurumların Alevilik algısını ve anlayışını nereye koymalıyız?

Yukarıda da ifade ettiğim gibi tarihe dönük fikir ve kavrayış farklılıkları farklı Alevilik yorumlarını beraberinde getirebilir ve hatta bu yorumlar sonrasında birileri “Alisiz Alevilik” düşüncesine dahi kapılabilirler. Yalnız bu durum kağıdın gerçekliğidir, sözün, konuşmanın gerçekliği. Oysa yaşanan ve yaşatılan Alevilik bunun tam tersi yönde cerayan ediyor ve bu yanıyla da Alevilik “dönüştürülüyor” (!) olabilir. Esas önemli nokta burası bence. Kurumlar nasıl bir Alevilik yaşıyor, hangi Aleviliği geleceğe miras bırakıyor?

Geleceğe bırakılan iktidara yaslanmış ve egemenlerin denetimine terk edilmiş bir Alevilik mi olacak? Ya da birilerinin yükselme basamağı olarak kullanılan, kişisel kariyer merkezi haline getirilmiş bir inanç mı olacak Alevilik? Alevik siyasi partilerin suçunu günahını üstlenen ve sanki bunun karşılığında bir sus payı “yardımlar” alan bir yol mu olacak? Yaşatılan Alevilikle Alevilik neye dönüşecek; bütün geleneğini, tarihini hafızasını kaybedip hangi değeri, anlayışı, ahlakı yeni nesle bırakacak? Bir gerçek Alevilik tartışması olacaksa bence buralardan yapılmalı ve tam bu noktada kurumlar, onların ilişkileri, imtiyaz ve ayrıcalıkları, bilançoları, mal varlıkları tartışılmalı. Bunları konuştuğumuzda zaten, kimin hangi gerçeği nasıl yaşadığı ortaya çıkacaktır. 

Buradan Alevi Bektaşi geleneğinin önemli isimlerinden Otman Baba’aya dair bir gerçeği hatırlatmak istiyorum. Şöyle ki Prof. Ahmet T. Karamustafa, Alevi-Bektaşi tarihinin önemli isimlerinden Otman Baba ile ilgili şu bilgileri aktarır: "Kendisi mal mülk edinmeye bütünüyle karşıydı ve her tür armağanı özellikle boka benzettiği parayı reddederdi. Saltık yoksulluk dini kurtuluşa götüren tek durumdu". Yine Otman Baba’yla ilgili İslam Ansiklopedisi de şu bilgileri aktarır: “Otman Baba, medrese mensuplarının yanı sıra dönemindeki bazı tarikat şeyhleriyle de anlaşamamıştır. Bunda onları dünya malı biriktirmek, şan ve şöhret peşinde koşmak, iktidara yakın çevrelerle iş birliği yapmak, halka yalan yanlış mârifet satmak, kurdukları vakıfları evlâdiyelik hale dönüştürmekle suçlamasının büyük payı olmalıdır."

Şimdi dönelim günümüz kurumsal Alevi gerçekliğine: Siz Otman Baba’nın yolundan gittiğinizi söyleseniz bile, Alevi kurumlarını şan ve şöhret için kullanıyor, buralardan rant devşiriyor, siyasi partilere geçiş yapıyor, kurumları adeta kendi mülkünüz gibi yönetip, patron gibi davranıyorsanız Otman Baba’ya bağlı olsanız ne olur olmasanız ne? Değerleri ayaklarınızın altına almışken isimleri, tarihi sahiplenseniz ne olur sahiplenmeseniz ne? Zira mesele özdür, biçim değil. Ve Hatayi’nin dediği gibi “özün eğri ise yola zararsın” ötesini konuşmaya gerek var mı…

Sözün yolu uzun ve ağır, onun için buralarada durayım şimdilik. Lakin madem Hatayi’den aldık bir dem, bir dem de dedem Yunus’tan alalım. Şöyle diyor Yunus :

“Bir kez gönül yıktınsa

Bu kıldığın namaz değil

Yetmiş iki millet dahi

Elin yüzün yumaz değil.”

Genç yazarlarımızdan Ceren Acar’ın dizeleriyle, Yunus’un her dizesi gönlümüze bir nakış, her mısrası bir yakarıştır. Alevilik dahil gerçeği aradığımız her yerde bir eyleme, işe, yapılana bakacağız, bir de dizelerinden nefes aldığımız o büyük ozanlara. Nihai olarak yazımızı Jung’un şu dizeleriyle bitirelim: “İnsan, yaptığı şeydir; yapacağını söylediği şey değil.” Gerçek de öyle.