‘Hukuk iktidarın neyi olur’ sorusu tarih boyunca farklı biçimlerde yanıt bulmuştur. Zira aralarında bir egemenlik, hiyerarşik ilişki kurulursa oradan hukuk beklemek zaten saflık olur. Hukuk orada iktidarın emir eri olur, propagandası olur, kullanışlı bir aparatı olur. Darbe dönemleri başta olmak üzere, kimi karar ve uygulamalarda bu sıkça başvurulan bir yöntem olmuştur. Orada hukuk kalmaz, yasalar ya gözden çıkarılır, ya görünmez kılınır; uygulanacak olan uygulanmaz, ihtiyaç duyulan yasa yoksa icat edilir, ezcümle orada iktidarın hukuku devreye girer ve bütün yasalar rafa kaldırılır.
Geçen hafta ülkece Beşiktaş Belediye başkanı Rıza Akpolat’ın tutuklanmasını konuştuk. İddialar, ifadeler, tutanaklar, olaylar vs..Bütün bunlar meselesinin bir yüzü ve zaman içerisinde detaylarını daha çok konuşuruz. Şimdilik Bahadır Özgür’ün şu soruları aklımızda kalsın:
“Şimdi önümüze bir dosya konuldu ve sadece ona bakıp karar vermemiz isteniyor. Önünü arkasını kurcalayınca bambaşka sorular beliriyor çünkü. Mesela; Beşiktaş’taki çete, nasıl olup da 20 kilometre ötedeki Bahçelievler’de muteber bir şirkete dönüşüyor? Veya iki ay önce özel yasa geçirilerek milyarlarca liralık rant sağlanan bir kişi, neden CHP’li belediyenin sınırına girdiği anda organize suç örgütü lideri sayılıyor?... Bunların hiç birisinin yanıtı o dosyada yok işte. Oysa hikayenin bütünü buralarda gizli.”
Şimdi hukuk ve iktidar arasındaki ilişkiye geçelim ve şu sorularla devam edelim: Gecenin bir yarısı Türkiye’nin en büyük şehrinin ilçe belediye başkanlarından birinin evine baskın yaparcasına güvenlik güçlerini göndermek hukukun neresinde yazıyor? Zaten kendisine yöneltilen sorularda da gördüğümüz üzere(!), süreç kendi içerisinde bitmiş, bir hazırlık yapılmış. O halde bu “baskını” hukuk mu söylüyor, yasa mı gecenin kör bir vakti alıp getirin diyor? Peki, aynı durum İstanbul’da AKP’li bir Belediye başkanına yapılsa ne olurdu? Hiç kuşku yok ki, iktidar partisi ortalığı ayağa kaldırır, yargı millete darbe yapıyor diye, söz konusu işlemleri gerçekleştirenler hakkında soruşturma bile başlatabilirdi. Hatırlayalım hâlihazırda soruşturma yürüten Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner makam odasında adeta derdest edilerek gözaltına alınmıştı. Üstelik bir savcı tarafından! Kimse bunlar yalnızca Fethullahçı yapının işiydi demesin. Yine hatırlayalım Erdoğan o dönemlerde “ben bu davanın (Ergenekon) savcısıyım” diyordu. Yani doğrudan olanları sahipleniyor, yapılan işlerin altına imza atıyordu.
Rıza Akpolat sürecinde yaşanan garabet sadece bununla da sınırlı değil, hepimiz bunu gördük, tanık olduk. Gece baskınlarında evler arandı, akabinde emniyette dört gün bekletilmesine rağmen ifadesi alınmadı, tutuklandıktan sonra üç cezaevi değiştirdi. Şimdi bütün bunları hukuk ile nasıl açıklayacağız? Bunun bir yanıtı yoksa, sorumuza hukuki açılardan yanıt bulamıyorsak o vakit adını söyleyerek ifade etmemiz gerekir ki; yapılan operasyon siyasidir ve yaşananlar hiçbir biçimde meşrulaştırılamaz. Dolayısıyla bir yerde psikolojik şiddet ve hatta işkenceye dönüşen bu süreç kendi içinde yargılanmaya muhtaçtır. Bu noktada kelimenin tam anlamıyla yargı devreye girmelidir.
Fakat kime söylüyoruz, yargı bu ve benzeri durumlarda hali hazırda devreye girebilir mi? Mesela bir yargıç yaşananlarla ilgili soruşturma başlatabilir mi? Maalesef yaşadığımız Türkiye gerçekliği bu soruya olumlu yanıt vermiyor. Türkiye’de iktidar cephesi ve onun güdümümdekiler hariç hangi vicdanlı insan Tayfun Kahraman, Can Atalay, Osman Kavala, Çiğdem Mater ve diğer insanların tutuklanmasını, hüküm giymesini kabul edebilir? Gezi parkı eylemleri gerekçe gösterildi bu tutuklamalara. Milyonlarca insanı tutuklasalardı o zaman; yapılamazdı elbette. Bu yanıyla hukukun ölü bedenini bir kez daha burada görmüş olduk.
Yasa tanınmadı, hukuk tanınmadı, bir ülkenin kimliği olan Anayasa Mahkemesi kararları tanınmadı, hatta onu bile kapatmak istediler. Hukuku, yargıyı mumla arar olduk. İşte o noktalardan bugünlere geldik, o süreçlerde yaşananlara güçlü siyasi yanıtlar verilmediği için sonuçlarını yaşamaya devam ediyoruz.
Son demde şunları ifade edebiliriz ki, Rıza Akpolat şahsında bu ülkede bir kez daha hukuk ayaklar altına alındı. Emniyetteki nezarethaneler, gece yarısı polisleri karşılayan kapılar, korku ve panik içerisinde gece baskınına maruz kalan aile üyeleri; babası annesi, eşi, ablası tanık oldu buna. Sonrasında duyan, haberlerde okuyan, televizyonlarda izleyen gözler tanık oldu. Ve herkes bulunduğu yerde şu soruları sormaya başladı: Bütün bunlar hukukun neresinde yazıyor? Bunun hesabı sorulmayacak mı? Hukuk şimdi uygulanmıyorsa, bütün bu hak ihlalleri herkesin gözü önünde işleniyorsa, şimdi ve sonrasında kimin hakkı ne kadar güvendedir? Ve elbet, hakkı korunmayan bir halkın varlığı ne kadar gerçekçi ne kadar anlamlıdır?
Dostoyevski, “Vicdanın ikinci bir kanun koyucu olduğuna inanıyorum. Bizim yakalayamadıklarımızı o kaçırmaz.” der. Halkın hakikate olan inancı, bağlılığı ve kararlılığı en büyük yargı mücadelesidir aslında. Gösterilen direniş ve eylemlerle kanunlar kendine gelir, uygulanmayan uygulanır, eksiği olan tamamlanır, ihtiyaç duyulan yasa çıkarılır ve hakikat yeniden ses verir bize. O vakit şimdi vicdanımıza ve gücümüze bakma vaktidir. Umut oradadır.
Çok Okunanlar
Teğmenler 'Poz' vermedi!..
İşte O Komutan!..
BEDAŞ 5 Şubat'ta İstanbul'da elektrik kesintisi yaşanacak mahalleleri açıkladı
Devlet yetkilileriyle yapılan görüşmenin detaylarını anlattı...
Anket sonuçlarında dikkat çeken sonuç!
Çetenin kilit isimlerinden Turan Yıldırım nasıl kaçırıldı? Film gibi operasyon..
Meteoroloji ve AKOM'dan peş peşe uyarı! İkinci kar ne zaman yağacak?
Naci Görür'den deprem açıklaması! En güvenilir şehir neresi?
Skandala imza atan Kanye West ve Bianca'nın konuşmaları deşifre edildi
Mansur Yavaş ile ilgili dikkat çeken ön seçim iddiası