Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,6207
Dolar
Arrow
34,8656
İngiliz Sterlini
Arrow
44,4914
Altın
Arrow
3046,0000
BIST
Arrow
10.058

Saraydan tasarruf ve Ebu Zer

Beslenme, sağlık, ulaşım, barınma gibi haklardan tasarruf yapılabilir mi? Hükümet bugünlerde tasarruf adı altında o haklarımıza dokunmaya başladı çünkü. Kaldırılan memur servisleri bunun bariz bir örneği. Oysa insanca ve onurlu bir yaşam için asgari düzeyde sahip olmamız gereken ihtiyaçlarımızdan bahsediyoruz. Saydıklarımızın hepsi de birer haktır; hak bilinciyle kavranması gerekir ki ötesi bizi köleliğe, paryalığa götürür. Oysa çıkarlar öyle değildir, çoğunda başkasının hakkı, hukuku vardır; hakkı aşan biçimde elde edilmişlerdir. Çıkarcılardan, menfaatçilerden biliriz, yaşamları ortadadır, tam karşımızda. O vakit tasarrufun yapılacağı yer bellidir; hakkı değil çıkarcıları işaret eder o yer. Hükümetin görmediği ya da gözlerden kaçırdığı yer de işte tam orasıdır. 

Hak-çıkar davasını konuşurken hem tarihten hem bugünden çokça örnek verebiliriz. Ben çoğunlukla tarihten örnek vermeyi yeğleyen biriyim. Bu yöntem hem sorunların kökenine inmek hem de sürdürülen gelenekleri görmek bakımından daha anlamlı geliyor bana. 

Ebu Zer el-Gıfari önemli sahabelerden biridir, peygambere yakınlığı ile tanırız onu.  Örneğin bir rivayete göre Peygamber kendisi ile ilgili şöyle der: “Gökkubbenin altında ve yeryüzünün üstünde Ebû Zer’den daha doğru sözlü kimse yoktur” (Tirmizî, “Menâ?ıb”, 35; İbn Mâce, “Mu?addime”, 11). Yine bir başka rivayet de Peygamberin onunla ilgili şöyle konuştuğu söylenir: “Ebû Zer yeryüzünde Îsâ b. Meryem’in zühdüyle yürür” Zühd kavramı dünya malına, makama, mevkiye, şan ve şöhrete önem vermemekle ilgilidir, fazla olan çoktur derler az olanın değeri ile değerlenirler. İsa Peygamberi de “devrimci tutumu” ile tanırız; ezilenlerle, yoksullarla yan yanadır: Rivayet o ki İsa Peygamber “Devenin iğne deliğinden geçmesi, zenginin Tanrı Egemenliği'ne girmesinden daha kolaydır.” der. Hakka olan hürmeti ortadadır, hakkı geçen iradeye gösterdiği tepki de Tanrı katına ulaşacak düzeydedir. Bir yerde “Zenginlik varsa Tanrı yok demektir” bu; görmek isteyen için öyledir.

Ebu Zer yaşamının son demlerini Rebeze çölünde bir başına, yalnızlık içerisinde geçirir. Peygamberin bile övgüsüne mazhar olan bir kişinin çölde, sürgünde ne işi vardır peki? İşte bu sorunun yanıtı bizi hak-tasarruf-çıkar üçgenine götürür. Kamu malının  haksız kullanımına, hazineden birilerine usulsüz para verilmesine, ganimetin haksız dağıtımına karşı çıkar Ebu Zer. Binlerce insan yoksulluk içerisinde yaşarken belli çıkar guruplarının zenginlik ve şatafat içerisinde yaşamasına itiraz eder; ne dinine yakıştırır bu durumu ne de kişiliğine. Sözü günden güne yükselir, sözünün muhatapları da.

O muhataplardan biri de Şam Kralı olarak ifade edebileceğimiz Muaviye’dir. Zira Şam’da bir validen ziyade kral gibi yaşar. Nitekim vakti zamanında Halife Ömer’de bu durumu görür ve onu krallara özenmekle itham eder ve fakat onu görevden almaz. Muaviye’nin gösterişli yaşamına dair savunması ise oldukça tanıdıktır. Mealen şöyle konuşur: “Yaşamımız, itibarımızı temsil ediyor. Güçlü gözükmemizin sebebi temsil ettiğimiz makamdır, komşularımız bizi böyle görmelidir”. Bağlılarından biliyoruz sözlerinin geldiği yeri.

İşte o günlerde Muaviye’nin karşısına çıkar Ebu Zer. Bir yanda halkın yoksulluğu, öbür yanda gösteriş içerisinde yaşayan bir vali vardır. Dedim ya bakmayın valiliğine bir tür Kral gibi yaşar Sarayında. Her şey bir yana o saraya isyan eder Ebu Zer ve ona şöyle seslenir: “Ey Muaviye! Eğer bu sarayı kendi paranla yaptırdıysan israftır. Eğer halkın parasıyla yaptırdıysan ihanettir ve haramdır.”

Saray diye aslında halkın yoksulluğu, fakirliğidir; gelirin haksız dağıtımıdır, adaletin olmayışıdır, bozuk düzendir; sistemin değişmesini işaret eder o saray. Onurlu bir yaşamın saraylarla kurulamayacağını, toplum halinde var olacaksak, gökyüzüne doğru binaların değil, adalet, vicdan, erdem gibi değerlerin yükselmesi gerektiğini söyler. Saray kurulan saltanatın sembolüdür, ona karşı çıkmak da bütün sistemi karşımıza almakla eşdeğerdir. Ebu Zer bu gerçeği haykırdığı için çöle sürülür. Ölümünün arkasında bu gerçeklik yatar.

Tarih boyunca ve günümüzde gerçekten tasarruf isteyenler; çıkarcılara meydan okuyanlar, onların karşısına çıkanlardı. Fazlalık oradaydı çünkü, haksızlık orada, israf, haram orada.  Üzerinde söz sahibi olacağımız ve fazlalığı talep edebileceğimiz bir durum varken, yoksulun hayatına göz dikip, onun yaşamı üzerinden tasarruf talep edemeyiz.  Zira bunun adı tasarruf değil gasptır.