Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.549

Sosyalist dindarlar

16. yüzyılın ilk yarısında Almanya’daki Köylülerisyanında öne çıkan isimlerden birisi de Alman Papaz Thomas Müntzer idi. Müntzer o isyana sebep olan güçleri şöyle haykırıyordu: “Tefeciliğin, hırsızlığın ve eşkıyalığın batağı, tüm canlı varlıkları: sudaki balıkları, gökteki kuşları, toprak üzerindeki bitkileri kendi mülkleri yapan prensler ve beylerdir. Sonra da, yoksullara: çalmayacaksın(!) buyruğunu vaaz ederler, ama kendileri, ellerine düşen her şeyi kapar, köylü ve zanaatçının iliğini sömürürler..” Binlerce köylünün çatışmalarda can verdiği bu isyanda hedeflen neydi peki? Diğer bir ifadeyle Papaz Müntzer isyanla nereye varmak istemişti? Bu sorunun cevabını da bilimsel sosyalizmin öncülerinden Friedrich Engels’ten dinleyelim: “Müntzer’in siyasi programı komünizme yönelikti. (...) Müntzer, Tanrı krallığı ile sınıf farklılıkları olmayan, özel mülkiyetin olmadığı ve toplumun üyelerinden bağımsız veya onlara yabancı bir devlet otoritesinin bulunmadığı bir toplumu kastetti.”

Üretim araçlarındaki mülkiyeti reddeden, toplumcu, kolektif bir dünya görüşünü benimseyen ve bu uğruda mücadele eden yalnızca Müntzer değildi elbet. Uzun tarihin daha pek çok sayfasında, dünyanın farklı dinlerinde ve farklı bölgelerinde dini gruplar, ilahi mesajın anlamını komünal yaşam olarak okuyor ve bu mesajı aynı zamanda hayatlarına taşıyorlardı. Bu gruplardan birisi de Hristiyan Kardeşler (Anabaptist) toplulukları içerisinde yer alan Hutterler idi. Özel mülkiyet anlayışını reddeden Hutterler, ortak yaşam alanlarında, üretim ve çalışma süreçlerini hep birlikte gerçekleştiriyorlar. Hutter gruplar “komünist” hayatlarını Amerika, İngiltere, Almanya ve Avusturalya gibi ülkelerde yaşatmaya devam ediyorlar. Onlara göre böyle yaşamalarını İsa Peygamber istemişti. Bu noktada liderlerinden Peter Riedemann şöyle der: “Tanrı, insan için her şeyin ortak olmasını istedi. Böylece insan İsa’yı takip edecektir. Bunun için insan icatları ve malı terk etmelidir.”

Söz İsa Peygamber’e gelince onu da ayrıca anmak gerek. Zira İsa Peygamberin zenginlere dönük olarak söylediği sözler ve uyarılar tarih sayfalarında çoktan yerini almıştır. Vaazlarından birine “Vay halinize, ey zenginler” diye başlayan İsa Peygamber, sözlerinin devamında onların sonrasında açlık çekeceğini söyler. Yine başka bir yerde “Yeryüzünde hazineler biriktirmeyin” diye seslenir zenginlere. Öfkesi büyüktür. Matta’dan okuyoruz: “Yine şunu söyleyeyim ki, devenin iğne deliğinden geçmesi, zenginin Tanrı Egemenliği'ne girmesinden daha kolaydır.” Yani Tanrı katında zenginlere yer yoktur! Çünkü onların kul olduğu ilah Tanrı değil, paradır. İncil’de bu sözler şöyle yer alır: “Hiç kimse iki efendiye kulluk edemez. Ya birinden nefret edip öbürünü sever, ya da birine bağlanıp öbürünü hor görür. Siz hem Tanrı'ya, hem de paraya kulluk edemezsiniz.” 

Milattan önce sekizinci yüzyılda yaşadığı öne sürülen İşaya Peygamberin oruç bahsinde dile getirdiği şu sözler de eşitlikçi geleneğin önemli haklarından biri olarak görülebilir. Yeşaya kitabından okuyoruz: 

Benim istediğim oruç,

Haksız yere zincire, boyunduruğa vurulanları salıvermek,

Ezilenleri özgürlüğe kavuşturmak,

Her türlü boyunduruğu kırmak değil mi?

Yiyeceğinizi açla paylaşmak değil mi?

Barınaksız yoksulları evinize alır,

Çıplak gördüğünüzü giydirir,

Yakınlarınızdan yardımınızı esirgemezseniz,

Işığınız tan gibi ağaracak,

Çabucak şifa bulacaksınız.

Doğruluğunuz önünüzden gidecek,

RAB'bin yüceliği artçınız olacak.

O zaman yardım çağrılarınızı RAB yanıtlayacak,

Feryat ettiğinizde, ‘İşte buradayım’ diyecek.”

Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi adaleti, onurlu yaşamı, dayanışma içerisinde var olan toplumsal hayatı savunan dini grupların sayısı oldukça fazladır. Mazdeklerden, Zerdüştlere, Maniheizm’den İslam geleneğine kadar bu tür eşitlikçi söylemlerle pek çok dönemde karşılaşmaya devam ederiz. Heterodoks İslam geleneği içinde sayılan Karmatiler, toplumcu dini geleneğin önemli unsurlarından biridir mesela. Kaleler biçiminde örgütlenen Karmatiler, Faik Bulut’un deyişiyle “İslam Komüncüleri” olarak tarihe geçmiştir. 

Daha yakın tarihte ise zahid geleneği içerisinde mülk karşıtı yaşamları ile Kalenderi dervişler karşımıza çıkar. Bu dervişlerden birisi olan ve 1478 yılında öldüğü belirtilen Alevi-Bektaşi geleneğinin önemli isimlerinden Otman Baba mülk edinmeyi oldukça sert biçimde eleştirir. Ahmet T. Karamustafa Otman baba ile ilgili şu bilgileri paylaşır: “Kendisi mal mülk edinmeye bütünüyle karşıydı ve her tür armağanı, özellikle boka benzettiği parayı reddederdi. Saltık yoksulluk, dini kurtuluşa götüren tek toplumsal durumdu.” İslam Ansiklopedisi de onunla ilgili şunlar yazar: “Otman Baba, medrese mensuplarının yanı sıra dönemindeki bazı tarikat şeyhleriyle de anlaşamamıştır. Bunda onları dünya malı biriktirmek, şan ve şöhret peşinde koşmak, iktidara yakın çevrelerle iş birliği yapmak, halka yalan yanlış mârifet satmak, kurdukları vakıfları evlâdiyelik hale dönüştürmekle suçlamasının büyük payı olmalıdır.”

Çok daha yakın tarihte ise Ali Şeriati’den Mahmut Muhammed Taha’ya, Mustafa Sıbai’den Nurettin Topçu’ya kadar pek çok isim, din ve sosyalizm arasındaki bağa dair çarpıcı satırlara imza atmıştır. Örneğin sosyalizm bağlamında Topçu’nun kaleminden şu sözler dökülür: “Bizde İslam kültürüne bağlı zümrenin, İslam’ı daima sathi ve ters tarafından anlamış olması onu sosyalizme karşı koymaktadır. hakikatte bu dava, İslam’ın özünde barınan hak davasıdır. Sosyalizm, çiğnenmesi halinde Allah’ın da affetmeyeceğini bildirdiği kul hakkının müdafaasıdır. Sosyalist olarak İslam’ın ta kalbinde yer alacağımızı bilemeyenler kelimenin yabancı kıyafetine tutuluyorlar. Düşünmüyorlar ki kelime bir kıyafettir, elbisedir, onu biz giydiririz. Allah’ın olan ruh ve davadır. Ruhu görmediklerinden bir zavallı elbiseyi kurşunluyorlar.”

Dini metinlerde var olan sözlerin hakikatte neyi murad ettiği, nasıl bir dünya özlemi ile insanlara seslendiği ayrı bir tartışma konusu olmakla birlikte, dinlerin hiçbir zaman güç ilişkilerinden bağımsız olarak okunmadığını ve dolayısıyla egemen olan gücün aynı zamanda yaşanan dini de belirlediğini söyleyebiliriz. Varsılların düzeninde elbette o düzene boyun eğen, ezilenlerin feryadını duymayan ya da onu duyurmayan yorumlar, din diye karşımıza çıkarılacaktı. Nitekim böyle oldu. Başta politik düzen olmak üzere bütün toplumsal yapı, muktedirlerin ilahları ile “ulema sınıfını” müttefik kıldı. Ona karşı çıkanlarsa “sosyalist dindarlardı.” Bir kısmını burada aktarmaya çalıştığımız sosyalist dindarlar.