Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
37,3535
Dolar
Arrow
35,9326
İngiliz Sterlini
Arrow
44,9148
Altın
Arrow
3286,0000
BIST
Arrow
9.719

'Sosyalizm devrimizin şeriatıdır'

İlkokul arkadaşlarından olan sonrasında da hep yanında bulunan Mehmet Sırrı Tüzeer’e göre o bir “edep timsaliydi.” Türk Tarih Kurumu eski başkanlarından Prof. Ali Birinci ise “Onu tanımak ve sohbetlerinde bulunmak; bu hayâtta benim en büyük saadetim oldu” diyerek duygularını ifade ediyor. Akademisyen, yazar, düşünür Nurettin Topçu’dan bahsediyorum.

Dostlarına göre oldukça sakin, itidalli en hararetli tartışma ortamlarında bile kendinden emin düşünceleri ile heyecana kapılmayan bir isimdir Topçu. Peki, öfkesi yok muydu, hiç öfkelenmez miydi? Elbette öfkelenirdi lakin eski siyasetçilerden Ferruh Bozbeyli’nin ifadeleriyle “öfkesi tertemizdi.” “Öfkelendiği zaman etrafına bir avuç temiz su serperdi.”

1909’da İstanbul’da doğar Nurettin Topçu. Babası tarafından Erzurum’ludur. İlkokula İstanbul Beykoz’da bulunan Bezmialem Valide Sultan Mektebi’nde başlar. Ortaokulla birlikte semtte değişir. Yer Fatih’tir artık: Büyük Reşit Paşa Ortaokulu. Mehmet Akif Ersoy sevgisi de bu yıllara denk gelir. Öğretmenlerinden Nafiz bey, Topçu’nun hayatı boyunca devam edecek Akif sevgisini uyandırır. Sonrasında İstanbul Erkek Lisesi’ne ve oradan da burslu olarak Fransa’ya Sorbon’a gider. Yedi yıllık Fransa yolculuğu da böylece başlamış olur. 

Fransa’da önce Aix Lisesi'ne kaydolur. İlk yazı denemelerini burada kaleme alır ve üyesi olduğu Sosyoloji Cemiyeti'ne gönderir. Bu lisede psikoloji sertifikası da alan Topçu, iki yıl sonra Strazburg'a gider ve üniversitede felsefe öğrenimi görür. Bu sırada önemli bir isimle de tanışır: Tasavvuf tarihçisi Louis Massignon.  Onun Hallac-ı Mansur’a olan hayranlığının arkasında bu tanışmanın yattığını düşünebiliriz. Gelinen aşamada Strazburg'da doktorasını hazırlayan Topçu, Sorbonne'a giderek doktorasını verir. Bu üniversitede felsefe doktorası veren ilk Türk öğrenci unvanını da böylece kazanmış olur. Tezi 1934 yılında Paris’te kitap halinde yayınlanır. Bu yıl aynı zamanda onun Türkiye’ye döndüğü yıldır. Memleket hikayesi kaldığı yerden devam edecektir.

Galatasaray Lisesi’nde Felsefe öğretmenliği ile mesleğe ilk adımını atar Nurettin Topçu. Sonraki yıllarda da İzmir Atatürk Lisesi, Vefa, Haydarpaşa ve son olarak İstanbul Erkek Lisesi ile bu yolculuğunu sürdürür. Evliliği göreve başladığı ilk yıllarda gerçekleşir. Lakin çok sürmez bir süre sonra eşi Fethiye hanımla yollarını ayırır. Hayatında bir dönüm noktası olarak ifade edebileceğimiz Hareket Dergisi serüveni ise 1939 yılında başlayacaktır. Dergide yayınlanan bir yazı nedeniyle Denizli’ye sürgün edildiğini ve orada Said Nursi ile tanıştığını biliyoruz, davalarını takip ettiğini de. Ve tabi Türkiye’de yaşanan şekliyle Müslümanlığı sert bir biçimde eleştirdiğini de. Birazdan o görüşlere değineceğiz lakin ona geçmeden önce genel olarak faaliyet sürdürdüğü örgütlenmeleri de aktaralım: Türk Kültür Ocağı, Türk Milliyetçiler Cemiyeti, Milliyetçiler Derneği ve Türkiye Milliyetçiler Derneği.

Yakın arkadaşlarından Ercüment Konukman onunla ilgili şöyle der: “İslam’ın hemen bütün şartlarını şahsında tatbik eden, bu son derece mütevazı insanla ekseriya Cuma günleri namazda Küçük Ayasofya civarında bulunan Mehmet Paşa Camisi’nde buluşur ve namazdan sonra oradan beraberce çıkar İstanbul Erkek Lisesi’ne kadar gider konuşur ve dertleşirdik.” Nurettin Topçu kişisel yaşamında işte bu kadar dindar biridir ve içinde yer aldığı camia da buna tanıktır. Dahası bir tarikat şeyhi olan Abdülaziz Bekkine’ye intisap ettiğini de biliyoruz. Dolayısıyla onun Türkiye’de yaşanan haliyle Müslümanlığa, dine ve ahlaka dair söyledikleri ayrıca önemli ve anlamlıdır. 

Peki, Topçu yaşanan şekliyle Müslümanlığı nasıl görüyor ve gördüğü manzara karşısında neler söylüyordu? 

Başlayalım o vakit.

Şu sözler “İslâm ve İnsan - Mevlâna ve Tasavvuf” adlı kitabından: “Türlü sefaletlerle ihtirasların parça parça böldüğü hasta bir vücudu andıran İslâm dünyası, en bedbaht devirlerinden birini yaşıyor ve her İslâm memleketinde ruhlar birbirinden ayrılmış, birbirlerine saldırıyorlar. Her sene yüz binlerce ziyaretçi ile dolan Kâbe’nin etrafında ruh birliği ve beraberliği meydana gelemiyor. Bunun sebebi ne siyasî, ne iktisadî, ne de esasında ilmî ve fikrîdir. Bu halin sebebi, İslâm’ın temeli ve Kur’an’ın özü olan ahlâkın kaybedilmiş olmasıdır.”

Yukarıdaki ifadelerde de görüldüğü üzere açık bir biçimde “ahlak” vurgusu yapan Topçu, sorunların kaynağını da burada görür. Müslüman dünya genel olarak ahlaktan, dine ruhunu veren yapısal önerilerden uzaklaşmış ve şekilci bir anlayışla dini yaşar olmuştur. Müslümanların tek endişesi ritüellerdir ve bu hali ile ilkçağın ilkel sihirbazlarını andırmaktadırlar. Nihai aşamada “Kur’an harikası olan ilahi ahlak” der Topçu, “İslam diyarında çoktan gömülmüştür.” Bu yanıyla egemen Müslümanlık kapitalist ruhla birleşmiş ve onunla ittifak içerisine girmiştir.   Yaşanan artık bir zulüm sistemidir. Sefalet din diye tanıtılmış, gerilik ve taassup bu dinin vazgeçilmez ögeleri olmuştur. Egemen din adamları eliyle sürdürülen bu düzenden kurtulmak da imkânsızdır. Zira siyasal ve toplumsal olarak dine hükmeden yapılar bu adamların zihniyet kuşatması altındadır. Mesele, o kuşatmanın ortadan kaldırılması, bu çürümenin önüne geçilmesidir.

Ve çürüme had safhadadır. Basın, kurumlar, siyasetçiler özetle toplumun büyük kesimi bu çürümenin etkisi altındadır. Bu noktada ahlakı arayan kitleler yüzünü nereye dönecek, kimden nasıl çözüm bekleyecektir. Örneğin siyasete dair şöyle der: “Eşsiz sahtekârlık hünerleriyle ticaret ve siyaseti pek mükemmel birleştiren, dergâhı kâh fabrika bacası kâh ikbal ve siyaset kapısı haline koyan bu hezeyan alayı İslam dinine en büyük tehlikeyi getirme durumundadır.”

Umutsuzdur Topçu, İsyan Ahlakı’ndan okuyoruz: “Etrafımızdan imdat istiyoruz, gözlerimizin önünde kuvveti temsil eden zümre lâkayıt gülüyor. Halka çevriliyoruz, cemaat sarhoştur, kendine gelemeyecek kadar sızmış bir halde. Kime yalvaralım? Nereye çevrilelim?”

Topçu’nun deyişiyle özellikle seçimlerden önce kılınan namazların çoğu gösteriş için eda edilir, camiler de bu yanıyla gösterişe ev sahipliği yapar. Fayda görüldüğü anda, başta bulunan din adamı seçim propagandası olarak anında sahaya sürülür. Hiç şüphesiz burada en büyük görev basına düşer. Bütün bu operasyonlar basın eliyle yürütülür, halka sunulur ve propaganda faaliyetini kendilerine Müslüman diyen gazeteler yapar. Bu bahiste Topçu’nun sözleri ateş gibidir, dokunduğu yeri yakar. Birlikte okuyalım: “..öyle ki zamanımızda İslam cephesinin bir ruh ve karaktere sahip olmadığını, İslami denen neşriyattan/yayından daha mükemmel ortaya koyacak bir delil ve şahit bulunamıyor”

Bu yayınları İslam binasına içeriden vurulan baltalara benzetir Topçu. “Dinci gazeteler” der, “düşünen ve seven ruhları her gün Müslümanlıktan soğutarak uzaklaştıran menfaat ve tezvir (yalan) vasıtalarıdır.” Yazar, hayatının son demlerinde Müslümanlara dair yaşadığı hayal kırıklığını bir arkadaşına yazdığı mektupta açıkça dile getirir ve bu satırlar tarihe adeta bir mıh gibi çakılır. O mektubu yazının sonunda okuyacaksınız. Ben şimdi Nurettin Topçu’nun kurtuluş gördüğü yere ışık tutmak istiyorum. 

O ışık sosyalizmdedir. Ve sosyalizmi şöyle tanımlar yazar: “…Sosyalizm, 19. asırda doğan ve büyük sanayi işçilerinin yaşama şartlarıyla refah vasıtalarında cemiyetin diğer fertleriyle eşitlik temini için ortaya konulmuş olan ekonomik doktrinlerin umumi adıdır. Sosyalizm şekilleri pek çoktur. Hepsinde müşterek olan taraf, istihsal(üretim) vasıtalarıyla geçim şartlarının fertlerden alınıp toplumun eline verilmesidir.”

Gelelim Topçu’daki sosyalizm anlayışına.

Nurettin Topçu sosyalizmi materyalist bir zemin üzerine değil, inanç, maneviyat ve değerler üzerine inşa etmek ister. Bu yanıyla inancının anlattıkları ile sosyalizm değerleri zaten kesişmektedir. Nasıl mı? Yanıtı Topçu’dan alalım: “Bizim sosyalizmimiz İslam’ın ta kendisidir. Davamız İslam ahlakına dayanan bir cemiyet düzeni kurmaktır”

Ona göre sosyalizm bahtiyar beldenin hayat planı, asrımızda hiç benzeri görülmemiş şekilde çiğnenen kul hakkı davası, devrimizin şeriatıdır. 

Topçu’nun dünyasında bu aynı zamanda ruhçu sosyalizme denk düşer. Ve tam bu noktada sözü edilen sosyalizm anlayışı “otoriter” bir zemin üzerinden karşımıza çıkar. Fatih Yaşlı söz konusu zemini şöyle netleştirir: “Topçu’nun ruhçu sosyalizminin yönetici sınıfı, onun “millet mistikleri” dediği kişilerden oluşacaktır. “Toprak ve iman sentezini derin bir felsefi-mistik kavrayışla değerlendiren ve ilerleten” millet mistikleri ruhçu sosyalizmde “milli irade”yi temsil edecekler ve bu vesayetçi yönetim “gerçek demokrasi” olacaktır.

Bu anlamda Topçu dönemin Nazi Almanya’sına yaklaşır ve “Alman milli sosyalizmi, devlet sosyalizminin en mükemmel gerçekleşmesi olmuştur” der.

Sonuç olarak şunu ifade edebiliriz ki; gerek yaşadığı dönemde gerekse sonrasında savunduğu düşünceler ve yaşadığı hayat pratiği ile tartışmaların merkezinde yer alan Topçu, İslamcılık ve sosyalizme dair fikirleri ile tartışılmaya devam edecektir.

Gelelim yukarıda sözünü ettiğimiz o mektuba. Birazdan anılan mektuptan aktaracağımız satırlar Türkiye’nin yakın tarihini ve bugününü görmek ve tartışmak adına önemli olacaktır diye düşünüyoruz. Buyurunuz:

"...Hizmetine ömrümü harcadığım memlekette dostlarım kalmadı gibi bir şey. Adeta yapayalnızım, boşlukta ve adeta etrafımdakilerden başka bir dünyadayım. 

İnsanın düşkünlüğünü, sefaletini bilirdim ama ruh sefaletinin bu kadar karanlığını görmemiştim. İnsan diye emek verdiklerimin hemen hepsi de ruh ve mana mefhumuna yabancı, menfaat kölesi bir takım haşerelermiş. 

Ahlaksızlığın ummanı olan bu Şark'ı (Doğuyu) insan yaşadıkça tanıyor. Burada insanı fenerle arayanlar yanılmamışlar. "Müslümanız diyen insan yığını" yok mu? İşte onlar Şark'ın en aşağı tabakasını teşkil ediyorlar. 

Müslümanlık, yaşanan şekliyle Şark'ı bitirmiş. Buralara artık ne ilim girer, ne ahlak; ne de Allah uzanır bunlara. Bunların önce her şeyi bırakıp insanlık devrine girmeleri lazım..." (M. Orhan Okay, Anadolu'dan Hatıralarla Nurettin Topçu'nun Mektupları, s. 139. Cümle Yayınları, 2. Baskı, 2016)

Kaynaklar: 

Hüseyin Karaman/Nurettin Topçu

Fatih Yaşlı/ Türkiye’de Muhafazakâr Anti-Kapitalizm: Nurettin Topçu.

Nurettin Topçu/ Ahlak Nizamı ve İslâm ve İnsan - Mevlâna ve Tasavvuf.

M. Orhan Okay, Anadolu'dan Hatıralarla Nurettin Topçu'nun Mektupları