Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
37,8822
Dolar
Arrow
34,0393
İngiliz Sterlini
Arrow
44,9689
Altın
Arrow
2822,0000
BIST
Arrow
9.755

Teğmenlerin kılıçları, yasaların rejimi

Kanın üzerindeki silahı görmek kolay, savaş alanındaki kılıçları da. Lakin kanı döken, ülkeleri paramparça eden, asırlar boyu kapanmayacak yaralar açan yasalar öyle mi? Adı kanun olunca kulağa hoş geliyor, katliamların, darbelerin adını hukukla meşrulaştırmış oluyoruz. Hitler faşizmi sonrasında başlayan yargılamalarda sanıklardan biri “ben sadece bana verilen görevi yaptım, yasalara uydum” demişti. Kötülüğün sıradanlığından kitlelerin mankurtlaşmasına giden bir süreç böyle son bulmuştu. Toplama kampları için yasa kurulacaksa önce kurulur, sonra da herşey yasalara uygun olurdu. Denklem bu kadar basitti.

Ergenekon davalarında ne çok denk gelmiştik: İktidara ne zaman anılan dava ile ilgili sorular sorulsa “bağımsız mahkemelerden” dem vururlar, hukuku işaret ederlerdi. Oysa ortada ne bağımsız mahkemeler vardı, ne de iyi kötü de olsa bir hukuk düzeni. Sonradan onlar da ikrar etti olan biteni: “kandırıldık” deyip işin içinden çıktılar. Fakat bu süreçte kılıç ya da silahla değil yasalar ve hukuk eliyle ordu dönüştü, emniyet dönüştü ve neredeyse rejim dönüştü. Arka planı hala karanlık olsa da 15 Temmuz’da havada uçan jetlerden biliyoruz bunu. Sonra “sehven” yapılan hukuk cinayetlerinden, toplama kampına dönüşen Silivri zindanından, Kuddusi Okkır’lardan, Ali Tatar’lardan biliyoruz bunu. 

Bugün Kara Harp Okulu mezuniyet töreninde teğmenlerin yeminini diline dolayanlar ve buradan kendilerine siyasi rant elde etmeye çalışanlar, o gün dönüşen rejime, cemaatin çete faaliyetlerine, yaşanan onca mağduriyete tek kelime söz etmiyor, aksine bu süreci destekliyorlardı. Dahası en üst perdeden sahiplenilmişti Ergenekon savcılığı. Hukukçu görünümlü çete üyelerine methiyeler diziliyordu o günlerde. Ve tam o günlerde ülkenin rejimi asker ve kılıçlarla değil, siviller ve yasalar eliyle değiştiriliyordu. 

Rejimin değişimi o günlerle de sınırlı kalmadı. İktidar sahiplerine göre Allah’ın bir lütfu olarak görülen günlerin hemen sonrasında ülke başka bir karanlığa uyandı. Öğretmenlerden, memurlara, üniversite hocalarından, kamu kurumlarında çalışan hizmetlilere kadar herkes bu dönüşümden payına düşen acıyı aldı. Evet, kan damlıyordu her yerden ama ne silah kullanılmıştı cinayet aleti olarak ne de kılıç. “Herşey yasalara uygun” diyorlardı, rejimin değişmesi de buna dahildi. O kadar ki, o yasalarla insanların kendini savunması bile yok edilmiş, bir gece yarısı çıkarılan kararnamelerle emekçiler işinden aşından olmuş, yasalarla yasal hakları elinden alınmıştı. Fakat bunları hiç konuşmadı teğmenleri konuşanlar; madem rejimin dönüşmesiyle ilgili kaygıları vardı, niye hiç sesleri çıkmamıştı peki? Dönüşen ambalaj kutuları değil; ülkenin ruhu, memleketin kadim değerleri, hafızası, insanlığıydı. Bir gün olsun sesleri çıkmadı, tanığız.

Yalnızca bu yakın geçmişte değil, genel olarak siviller ve yasalar eliyle yapılan rejim değişikliklerinde kimler nasıl yemin etti, hangi duygularla bu dönüşümleri hayata geçirdiler bilmiyoruz. Lakin bildiğimiz bazı yeminlerin kapalı kapılar ardında edildiği, bazı sözlerin kimseye duyurulmadan verildiğidir.  Fakat işte “cambaza bak cambaza” misali bize teğmenleri tartıştırırlarken kendileri yasalarla yapacaklarını yapıyorlar. Oysa konuşulması gereken tam da o yasalar işte. Zira o yasalarla hala gezi sanıkları zindanlarda; meydanlarda onurumuz diye sahiplendiğimiz geziden o yasalarla suçlu çıkardılar. Yeminmiş, askermiş geçiniz memleketin dönüşümünü konuşacaksak esas sivillere bakalım. 

Geçelim ve son olarak şunları da ekleyelim: bu yemini konuşanlar ekonomiyi bu hale getiren, insanları yokluk ve yoksullukla yaşamaya mecbur bırakan “Nass” söylemini bir gün olsun konuştular mı? Bir gün olsun “kutsal” değerleri arkasına alarak, ülkenin iktisadi yapısını adeta felç eden bu sözleri eleştirdiler mi? Nihayetinde ekonomide korkunç bir dönüşüm yaşanmış, mülksüzleşme ve barınma sorunu diye bir sorunla tanışmıştık. Elbette bu süreci de hiç konuşmadılar, çünkü dertleri memleketin dönüşümü, rejimin değişimi değildi. Öyle olsa geride bıraktığımız tarihte samimi, sahici yüzler görür, ilkeli tutumlarına şahit olurduk.

Savaşlarda yalnızca silahlar kullanılmıyor, cephanliklerde yalnızca kurşunlar, füzeler, bombalar biriktirilmiyor, bütün bu süreç asıl olarak halkın savaşlara inandırılması ile gerçekleştiriliyor. Bize gösterilene değil gerçekte olana baktığımız, inancımızı buradan inşa ettiğimiz zaman esas olarak neyin dönüşüp değiştirildiğini o zaman göreceğiz. Evet, buna şahidiz.