Günler önce önüme düşen bir tweet’inde Deniz Akkaya kızıyla aralarında geçen şiddetli bir kavgayı haykırıyordu. Anlattığı olay özetle şuydu; 15 yaşındaki kızının bazı hareketlerinden şüphelenip telefonuna bakmak isteyince ergen kızı haddinden fazla tepki göstermiş, anne ısrarla üzerine gidince işin boyutu değişmiş, öfke karşılıklı artmış, kavga büyümüş, çocuk annesini balkona kilitlemiş. Apartman ayağa kalkmış, komşuların yalvarması sonuç vermemiş, polis gelmiş, çocuk şifreyi vermemek için polise bile kapıyı açmamış ve sonrasında polise “annem bana şiddet uyguladı” demiş.
İlk okuduğumda bende çoğu insan gibi Deniz Hanım’a kızdım. Kızıyla arasında geçen özel bir anı öfkeyle x’te paylaşarak hata yaptığını düşündüm. Yorumlar korkunçtu. Annenin küçücük kızını sosyal medyada paylaşarak insanların önüne attığı filan yazıyordu. Takip etmeye başladım.
Ertesi gün bir açıklama geldi. Anne şunu savunuyordu; ben tanınmış bir insanım, kızımla aramızda yaşananlar çığırından çıktı, konu komşu duydu, magazinin ne acımasız olduğunu biliyorum, onlardan önce benden duyun istedim.
Ve bir açıklama daha geldi. “Kızımı aklı başına gelsin diye devlet korumasına verdim.”
Aman Allah’ım, acımasız yorumlar arttı. Sonuçta memlekette herkes klavye silahşörü olduğu için eline kılıç alan Deniz Hanım’a saplamaya başladı.
Anne dik durdu. Bel altı vurmaya başladılar. Geçmişi, ilişkileri, işi, evliliği, anneliği üzerinden yargılanmaya başladı.
Burada bir ara vererek kendi yorumumu yapmak istiyorum.
Deniz Akkaya hepimiz gibi bir kadın ve annedir. Zamanın en iyi mankenidir. Nasıl bir hayat yaşadığı beni zerre kadar ilgilendirmez, özgür bir bireydir, kendi seçimleriyle yaşama ve hata yapma hakkı bakidir. Bunların anne-kız arsındaki konuya karıştırılmaması gerekir. Sadece konuya odaklanacak olursak Deniz Hanım neden bu kadar feryat ediyor?
Öncelikle ‘çocuğum ne yaparsa yapsın haklıdır’ diyen annelerden değil. Gayet mantıklı, evladını korumaya çalışan, o ana kadar bizim bilmediğimiz bir takım zorluklar ve yoksunluklarla bugüne geldiğini anlatmaya çalışan bir tavır içinde.
İlerleyen zamanlarda da açıklamalarından öğrendiğimiz üzere kendi anne, baba, hala, teyze ekseninde büyük problemler yaşamış ve kendini bu ortamdan kurtarmak için çabalamış bir kadın. Olabilir, herkes mükemmel ailelere doğmuyor.
İkinci önemli husus çocuğun babasının tavrı ki onu da öğreniyoruz. Çocuğu yapmış ve gitmiş. Hiçbir sorumluluk almamış, maddi ve manevi olarak bir iştiraki yok. Çocuğuna nafaka ödemeyi bile kendine zul saymış. Belli ki anneyle problemlerini çözemediği, kinlerini bir tarafa koyamadığı için çocuk üzerinden anneyi cezalandırmaya devam ediyor. Bunlar ne sanıyor acaba? Verdikleri üç kuruş parayı çocuğun ihtiyaçlarından kısıp barlarda pavyonlarda yiyeceğimizi mi sanıyorlar acaba ? Anneyiz biz anne, anneler kendinden kısar çocuğuna harcar. Barlarda pavyonlarda çocuğunun rızkını yiyenler genelde anneler değildir.
Kadın mağdur arkadaşlar! Olay bu kadar basit aslında.
Kuyruğu dik tutmak için bunları açık etmemiş. Bir de ünlü, yani büyük bir yem. Dikkat etmezse köpek balıklarının önünde canlı bir yem. Kadın akıllı, bunun da farkında. Saygı duydum. Çocuğu etkilenmesin diye söylemek istediklerinin yarısını susmuş kadın bunca zaman. Ve o da herkes gibi etten kemikten insan.
Siz bir kadının çocuğunu tek başına büyütmesi ne demek hiç düşündünüz mü? Şöyle bir düşünmeden bahsediyorum ama… kapatın gözlerinizi; doğduğu andan, kurduğunuz hayallerden, emzirdiğiniz lohusa günlerinizden bir anda yalnız bırakıldığınızı anladığınız o ana kadar yemesi, içmesi, ilk adımı, yuvası, okul etkinlikleri, aile tasvirli resim- kompozisyon ödevleri, psikoloji yönetimi, korkuları, eksikler, ihtiyaçlar, alınması gereken formalar, toplantılar, ödenmesi gereken okul taksitleri, haftasonu kursları, etkinlikleri, ev kirası, servisi, biraz büyüyünce nereye gittiği, kaçta geldiği, kimle görüştüğü, tehlikeler… ya düşünün, benim aklıma gelmeyenleri de siz düşünün. Bir anne bunlarla tek başına uğraşırken tek başına!!! Neyiz biz, ahtapot mu? Bir insan tek başına bunlara nasıl yetişsin?
Onun da bir hayatı, işi, sosyal yaşamı, arkadaşları, tatil ihtiyacı, sorumlulukları, toplantıları var. Size gün 24 saatse bu annelere gün 4 saat! Yalnız olmak herkesin anladığı gibi partnerinin olmaması değil. Yalnız olmak bunları tek başına düşünmek, tek başına halletmek ve kendi yaşamına da devam etmeyi başarmak demek.
Ne kadar yorucu olduğunu bir parça tahmin edebildik mi?
Kadın yorgun arkadaşlar. Hem annelik hem babalık yapmaktan yorgun.
Şimdi olaya başka bir açıdan bakalım.
Bu durumlardaki çocuklar manipülasyona çok açıktır. Babalar, anneler, üvey anneler, üvey babalar ve tekmil akrabalar, arkadaşları filan yani kısaca herkes bu zayıflıklardan yararlanmaya bayılır. Çocuk babaya kızar anneye yanaşır, anneye kızar babaya yanaşır. Büyüdükçe de çıkarcılığı öğrenir. Anneyle babanın iletişimsizliğini kullanmayı öğrenir. Yani ezcümle tehlikeye çok açık hale gelir bu ilişkiler. İşte Deniz Akkaya ve kızı arasındaki durum budur.
Anne zaten yorgun, hassas ve diken üzerinde, bir şeylerden de şüphelenmiş. Olay da hiç istemediği bir boyuta gelmiş. Devreye baba girmiş, tehditler başlamış, mahkemeye başvurmuş; Velayeti alırım! Alabilirsin tabi sorun yok ama sen bu çocuğu gerçekten tanıyor musun acaba? Ayakkabı numarasını, arkadaşlarını, en sevdiği yemeği bile bilmiyor olabilirsin, sonuçta büyürken maddi ve manevi olarak yanında değildin, nasıl başa çıkacaksın? Ben yatırdığı nafakanın açıklama kısmına “istinaf mahkemesi sonucu geri alınmak üzere” yazan baba tanıyorum. Çocuğuna bağlanan dişinin kavuğuna gitmeyecek üç kuruş beş para için mahkeme kararını istinaf mahkemesine taşıyan, verdiği parayı çocuğuna helal etmeyen babalar var bu dünyada. Yaşamayan bilmez!
Anne bunu bildiği için bir dişi aslan gibi saldırgan. Normal değil mi?
Ve anne söylemleriyle bir bir toplumsal tabuları yıkmaya başlıyor aslında…
ANNE KUTSALDIR!
Hayır diyor anneler kutsal filan değildir, bu söylemin ardına sığınarak bizi susturmaya, bastırmaya çalışmayın, konuşmamızı engellemeyin, biz anneler de geri kalan tüm herkes gibi insanız.
Anne çocuğunu kötülemez, kol kırılır yen içinde kalır!
Hayır diyor, burada büyük bir tehlike var ve bu konuşulmalı! Çocuklar çocuktur, elbette hata yaparlar, benimkinin de herkesin çocuğu gibi hataları var ama benim görevim onu koruyup kollamak, ben tek başıma başa çıkamaz hale geldim ve babası da bu hatalara çanak tutuyor, imdaaaat!
Çocuğunun yanlışlarını gizle!
Ben her hatayı gizlersem nasıl önüne geçebilirim. Bu ona cesaret vermek demektir.
Mükemmel çocuk yetiştirdiğini iddia eden narsistik kişilikli ebeveynler yüzünden bu hallere düşmedik mi zaten?
Öğretmenden çok bilen, okuldaki yemeği müfettiş edasıyla eleştiren, en mükemmel ebeveyn kisvesi altında disiplini dinamitleyen veliler yüzünden? Oysa ki okullar eğitimin yanı sıra ebeveynlerin evde sağlamakta zorlandıkları disiplini onlara vermek için varlardır.
Olay büyüdükçe bilgiler kendiliğinden gelmeye başlıyor. Pandoranın kutusu açılıyor;
Ergen velileri yaşadıkları zorlukları anlatmaya başlıyorlar. Çocuklarından dayak yiyenler mi istersiniz, tehdit edilenler mi, etrafıyla çocuklarını konuşamayanlar bir bir dökülmeye başlıyor. En büyük tehlike çocukların her şeye hakları olduğunu düşünmesi. Bunu da yapanlar aslında bizleriz! O kadar çok veriyoruz ki, her şeyi… onların bir şey istemelerine bile fırsat vermeden her şeyi önlerine yığıyoruz.
Neler duyuyoruz neler… 18 yaş altı kürtajlar, yasaklı madde kullanımları, çeteleşme ve zorbalık… etrafta bunları görüp duydukça bir annenin anksiyete seviyesini düşünebiliyor musunuz?
O sırada Deniz Hanım’ların evinden ikinci bir cep telefonu çıkıyor. O da şifreli, anneden saklanmış, kim tarafından ve nasıl alındığı muamma ve en önemlisi anneden neden saklanıyor?
Kadın aklını yitirmesin de ne yapsın?
Bu mesele sadece Deniz Hanım’ın meselesi değil, aslında toplumun meselesidir. Bizim çocuklarımız, bizim kadınlarımız, bizim toplumumuz, bizim ailelerimiz.
Eipstein belgeseli, Adnan Oktar’ın yıllarca ailelerinden kopardığı gençler, kaçırılan çocuklar, Tiktok’ta yaşanan tehlikeler, okul önlerinde satılan yasaklı maddeler, alınan ekran görüntüleri, şantajlar bu dünyanın gerçekleridir. Çocuklarımızı bunlardan korumak için de her yol mübahtır.
Onlar genç, belki etraflıca düşünemezler, belki çok önemsemezler ama bugün yaptıkları hatalar ömür boyu unutulmayacak sonuçlar da yaratabilir. Bizim görevimiz onları korumak. Bizler hayatı onlardan daha uzun deneyimledik, tecrübelendik. Onların düşünemediklerini biz kafamızda kırk kez analiz edebiliyoruz.
Bu tehlikeler konuşulsun, bu size garip gelen çok yargıladığınız tepkiler evladı için korkan, üzülen, çözüm arayan bir annenin tepkileridir. Başımıza gelse belki biz de aynısını, belki aynısı olmasa da benzerini yaparız. O sebeple çuvaldızı başkasına batırırken iğneyi de kendimize dokunduralım ki ne kadar canımız yanıyor bilelim.
Sevgili Deniz Akkaya, ben sizin yanınızdayım. Siz çok haklısınız ve sizi bu konuda takdir ediyorum. Umarım bir an önce huzura kavuşur, yavrunuzu içinde bulunduğuna inandığınız o karanlıktan çeker alırsınız. Anne olmak budur. Siz o boş boş konuşanlara kulak asmayın. Biraz kurcalasak nasıl anneler, babalar oldukları ortaya çıkar. Ellerini taşın altına koymayan, çocuklarına bir tas çorba içirmemiş, hastalandığında alnına sirkeli bez koymamış ama atmaya gelince mangalda kül bırakmayanlar o kadar çok ki… Onlar giyinip süslenip mezuniyetlere gitmekten başka bir şey bilmezler. Zorlukları ise sadece yaşayan bilir. Size yolunuzda kolaylıklar diliyorum.
Çok Okunanlar
Serdar Ortaç: Sol kolumu kaybettim, artık ölmek istiyorum
Gelinim Mutfakta bugün kim elendi? 13 Aralık Cuma 10 altın bileziği kim aldı?
Bahçeli'nin teröristbaşı açılımı çöpe gider!..
Bu hafta Avrupa’da sadece Başakşehir kazandı
Kararsız seçmen oranı yüzde 30'u aştı
Reyting sonuçları açıklandı! 12 Aralık 2024 Perşembe birincisi kim oldu?
İstanbul'da İSPARK otopark ücretlerine büyük zam
Narin Güran cinayetinde şok edici iddialar: Uygunsuz şekilde mi gördü?
Bugün hangi maçlar var? 13 Aralık Cuma hangi takımların maçı var?
Rusya'ya kaçan Beşar Esad'ın evinin içinin son hali görüntülendi