Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,7470
Dolar
Arrow
34,2025
İngiliz Sterlini
Arrow
44,1202
Altın
Arrow
2925,0000
BIST
Arrow
8.946

Sen ağa, ben ağa, inekleri kim sağa?

Çiftçi bir aileden geldiğim için çok yakından gözlemlediğim bir mevzuyu yazmak istiyorum. Bizim köyümüz İstanbul’a 1 saat 20 dakika mesafede. Organize sanayi bölgesi olan Çerkezköy’e çok yakın bir köy. Arazilerimiz verimli ve 80 yaş üstü çiftçilerimiz bile hala tarlalarının başındadır, hala çalışırlar. Gençlerimiz de var, onlarda yardım eder, çiftçiliği sahada küçük yaştan itibaren öğrenir ve bu yaşlı, tecrübeli büyüklerinden kitaplarda yazmayan bilgileri sindirirler.

Bizim oraların köylüleri eğitime meraklıdır. Çocuklarını okutmak için büyük çaba harcarlar. 

Ama… gel gör ki çocuklara okumak zor gelir. Köy yerinde canları sıkılır, ellerindeki akıllı telefonlarda gördükleri hayata özenir ama o hayata giden yolu yürümek de zor gelir. Neticede çoğu okulu bırakır. Askerlik zamanı gelir, asker düğünleri yapılır, o arada muhtemelen bir kıza aşık olmuşlardır. Köylük yerde erken evlenmek normaldir. Askere giderken döner dönmez evlenme hayalleriyle yola çıkarlar. 

Kızlar desen köyden sıkılmış, işten bezmiş, aynı akıllı telefonda gördükleri hayatlar akıllarını çeldiği için en büyük hayalleri köyden uzak bir ilçeye taşınmak, yepyeni eşyalarla döşenmiş temiz apartman dairelerinde oturmak, anneleri gibi kapı önü süpürüp ahır temizlemekten kurtulmak… kim kızabilir…hayaller sonsuz…

Anne baba zaten yıllardır çocuklarını evlendirecekleri günün hayaliyle para biriktirmiş, çalışıp çabalamış, gençler de bunu biliyor. Herkes kendince planını yapmış.

Asker dönüşü düğün dernek kurulur, yemekler pişer, davullar vurulur, şenlik ateşi yanar.

Gelinlere söz geçirmek mümkün olmadığından, (e oğlan da yeni evli, huzuru kaçsın istemiyor) köyden ilçeye göç başlar. Böyle böyle köylerin genç nüfusu gitgide azalır.

E okumadılar da bu çocuklar ne yapacaklar?

Soralım; 

“Çerkezköy’de bir fabrikaya gireriz ya n’olacak…”

Araya tanıdık sokulur, fabrikada iş ayarlanır, orada verimli araziler dururken bizim gençler fabrikalara yalvar yakar üç para beş kuruşa bakmadan kapağı atarlar. Fabrika rahat, sabah 9 akşam 5, servisi de var. ‘Oh ne güzel hayat’, sanırlar!!!

Kredi kartları şişer, şişer, şişer… yine baba kapısına varırlar; ‘hayat çok zor geçinemiyoruz.’ Haklılar, buna da sözüm yok, gençlik neticede…bir nevi “düşünememe sanatı”

O beğenmedikleri tarla işlerinden kazanılan para onları da bir şekilde beslemeye devam eder.

Köylü yaşlandıkça bu zorlu işler için yardımcı aramaya başlar, tabi gönüller de kırık; aslan gibi oğulları var ama işten kaçtı, çiftçi olmak, hayvan beslemekle uğraşmak istemedi, onlar köyden şehre gitti.

E kim çalışacak? Köyde genç kalmadı, kalan da kendi işine zor yetişiyor.

Hayvanlara bakacak adam lazım. 

Kim bakar? AFGANLAR…

Tarlada çalışacak adam lazım. 

Kim çalışır? TÜRKMENLER…

Onların aldıkları paralar da o fabrikada çalışan çocukların aldığı maaştan misliyle fazla… Sen malına, mirasına, işine, değerine sahip çıkmadıkça… E koyunun bulunmadığı  yerde keçiye ‘Abdurrahman Çelebi’ denir.

Şimdi kendi köyümden çıkıp genele bakınca şöyle bir tabloyla karşılaşıyorum.

Yaşlı bakımı, çocuk bakımı; Özbekler, Türkmenler…

Bağ bahçe işleri; Afganlar, Suriyeliler…

Kuzeyde çay, fındık toplama; Gürcüler… 

Ağır iş, sanayi, inşaat, fırın vs; Suriyeliler,Afganlar…

Ülkeye sığınmacı doldururken artan nüfusları karşısında şikayet etmekten başka ne yapıyoruz durup düşünmek lazım. 

Adama sormazlar mı?

“Sen ağa ben ağa bu inekleri kim sağa?”