Dijital çağın en temel haklarından biri, kuşkusuz bilgiye serbestçe erişimdir. İnternet, yalnızca bir iletişim aracı değil; ifade özgürlüğünün, haber alma hakkının ve siyasi katılımın da bel kemiği. Çünkü çağımızın en değerli kaynağı petrol değil, bilgi ve veri. Ancak bazı ülkelerde bilgiye ulaşmak, petrol çıkarmaktan bile daha zor olabiliyor. Çünkü tam da en çok ihtiyacımız olan anda, internet birden bire “hastalığa yakalanıyor” ve hızını kaybediyor. Elbette tesadüf değil: Adına “bant daraltması” denilen o ince, zarif ve bir o kadar da etkili sansür yöntemi devreye giriyor.
Teknik adıyla bant daraltılması, internet hızının bilinçli olarak düşürülmesidir. Sosyal medya platformlarının, haber sitelerinin ya da tüm internetin erişim hızının yavaşlatılması, kullanıcıyı fiilen bağlantısız hale getirmektedir. İnterneti nefes almak gibi düşünün. Bilgiye erişim, haber alma, iletişim kurma ve öğrenme… Hepsi bu görünmez ağın içinde. Peki tam da siyasi gündemin hareketli olduğu bir günde nefesinizin daraldığını, sayfaların açılmadığını, videoların donduğunu, mesajların geciktiğini fark ederseniz? İşte bu, teknik adıyla “bant daraltılması” ya da halk arasındaki adıyla “internet yavaşlatma”dır.
Bant daraltmasının güzelliği şu: Yasak yok, engelleme yok, duyuru yok… Sadece dakikalarca yüklenmeyen sayfalar var. Vatandaş “acaba modem mi bozuldu, internetim mi çöktü?” diye düşünürken, aslında “demokrasi”nin sessiz sedasız fişi çekilmiş oluyor.
Türkiye, bu uygulamanın sıkça görüldüğü ülkeler arasında yer alıyor. Özellikle terör saldırıları veya kritik siyasi gelişmelerin ardından sosyal medya platformlarına erişimin yavaşlatıldığı kamuoyunda defalarca tecrübe edildi. Ne zaman bir kriz yaşansa, Twitter ve YouTube’un sayfaları ağır ağır açılır. Ama merak etmeyin, bu bir güvenlik önlemidir. Demek ki güvenliğin ölçüsü, saniyede kaç kilobayt veri alıp verildiğimizle doğru orantılıdır. Ancak sormak gerekir: Toplumu bilgilendiren mecraları susturmak, güvenliği ne kadar sağlar?
Hindistan da Keşmir’de, İran’da, Rusya’da da benzer bir yöntem kullanıyor. Protestoların örgütlenmesini engellemek için interneti öyle bir yavaşlatıyorlar ki, insanlar neredeyse mektup güvercinine geri dönmek zorunda kalacak. Örgütlenme ve talepleri bastırmak için X, Instagram ve WhatsApp’a yapılan hız kısıtlamaları, dijital çağın en ironik paradoksunu doğurdu: Sosyal medya çağında sessizlik.
Devletler açısından ideal bir çözüm: Halk susturuluyor, ama resmi kayıtlarda kimse susturulmuş görünmüyor. Fakat işin ironik yanı şu ki: Bant daraltması, güvenliği artırmıyor; aksine toplumu daha da huzursuz kılıyor. Çünkü hızın kısıldığı yerde bilgi açlığı büyüyor, söylentiler hız kazanıyor. Yani gerçeği yavaşlatırken, dedikoduyu hızlandırıyorsunuz.
Dijital çağın ironisinde teknoloji hızlanırken, özgürlükler yavaşlıyor. İfade özgürlüğü, haberleşme hakkı yalnızca teorik bir hak değildir; aynı zamanda toplumsal barışın, şeffaflığın ve güvenin temelidir. Oysa bir ülkenin gücü, yurttaşların internetini kısmakla değil, ona özgürce nefes alabileceği bir dijital alan sunmakla ölçülmeli. Kısacası, bant daraltması bir güvenlik politikası değildir. Sadece “demokrasinin” modem ışığını kırmızıya çevirme eylemidir.
Çok Okunanlar

CHP'nin 21 Eylül'deki kurultayıyla ilgili bomba Kılıçdaroğlu iddiası!

Karakol saldırganı ile ilgili yeni ayrıntılara ulaşıldı

Kayyum krizi sonrası ilk anket! Kayyum darbesi geri tepti

15 Eylül'ün provası mı?

Gazeteler Gürsel Tekin'in polisle CHP binasına girişini nasıl gördü?

Gürsel Tekin’in minibüsünden 'aktrol' çıktı!

Asgari ücretli ve esnafla yapılan anketten Erdoğan'a kötü haber

CHP ve siyasi tarihimiz açısından utanç verici!

Kayyum Tekin’den '30 kişilik liste' dayatması

'Aramızdaki Farkı Bilelim'