Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.367

Bir “başarı hikayesi” çıkar mı! Erdoğan'ın 'nalıncı keseri' politikası

Hemen lafı hiç uzatmadan soralım.

Gazze krizinden Erdoğan için bir başarı hikayesi çıkar mı?

Yerel seçimlere 5 ay kaldı. 

Her ne kadar 14-28 Mayıs seçimlerini kazanmış, cumhurbaşkanlığı koltuğunu korumuş, AKP meclis çoğunluğunu elde etmiş olsa da yerel seçimler, Erdoğan'a göre çantada keklik değil.

Özellikle de İstanbul.

CHP'nin hezimete uğraması için Kılıçdaroğlu'nun elinden geleni yapıyor olmasına rağmen Erdoğan İstanbul konusunda temkinli hareket ediyor.

İşini şansa bırakmak istemiyor.

O da biliyor ki İstanbul'da İyi Parti ve HEDEP'in tavrı belirleyici olacak.

Diğer yandan seçime kadar ekonomik krizin daha da derinleşmemesi, en azından doların bu seviyede durması önemli.

Mehmet Şimşek yurtdışından sıcak para bulup getirebilir mi, bulup getirse bile bu para Türkiye'nin yarasına merhem olur mu, enflasyon düşer mi; bu ve benzeri sorulara "evet" cevabı vermek şimdilik pek mümkün görünmüyor.

Belki seçime kadar Merkez Bankası'nın politika faizini arttırmasıyla, arka kapıdan piyasaya döviz satışıyla idareyi maslahat edebilirler.

Seçimden sonrasıysa, Allah kerim...

Erdoğan'ın hedefi, başta İstanbul olmak üzere CHP'nin elindeki büyükşehirleri almak.

Ancak, giderek derinleşen ekonomik kriz nedeniyle AKP tabanında belirgin bir çözülme söz konusu. 

Özellikle kendi tabanının gözardı edilmeyecek kesimini oluşturan emekliler, AKP ve Erdoğan'la olan gönül bağını koparıyor! 

AKP lehine olan denge giderek bozuluyor.

Belli ki, Beştepe'de artık rutine bağlanmış olan kamuoyu araştırmalarının sonuçları, Saray'da alarm zillerinin çalmasına neden olmuş! 

Erdoğan'ın her seçim öncesi yaptığı gibi kendi tabanını hızla ve güçlü şekilde tahkim etmesi gerekiyor.

Siyasi algoritması tamamen seçim kazanmaya ve iktidarını korumaya yönelik olan Erdoğan için bunun formülü belli:

Ağır bir kimlik siyaseti, güçlü bir İslamcı ve milliyetçi söylem, keskin bir kutuplaştırma; muhalif olan kim varsa, baskı ve gözdağı...

Ancak bütün bu politikaların, bugünün ahval şeraiti içinde Erdoğan lehine sonuç vermesi için kendisini kitlelerin gözünde parlatacak, kahramanlaştıracak iyi kotarılmış bir "başarı hikayesine" ihtiyaç var.

Tabiatıyla, bu başarı hikayesi ne kadar İslamcı, milliyetçi damara uygun olursa, Erdoğan için o kadar makbul sayılacak. 

Erdoğan'ın seçim sürecinde ekonomik sorunları arka plana atacak başarı hikayesinin dış politikadan çıkması, büyük önem taşıyor! 

Mesela, Suriye, Avrupa Birliği, NATO, PYD/PKK, Ukrayna, Karabağ ya da Filistin meseleleri gibi...

Hele ki dış politikanın İslam dünyası, İslam kardeşliği gibi dokunulmaz konu başlıkları üzerinden Erdoğan'ın eleştiriden azade kılınmasıyla, seçim sürecinde kendisine geniş bir manevra alanı sağlaması söz konusu!

İşte, 7 Ekim'de Hamas'ın Gazze'den yaptığı, sivilleri de hedef alan saldırının ardından İsrail'in insan haklarını, savaş hukukunu, uluslararası anlaşmaları, sözleşmeleri göz ardı ederek ağır bir şekilde giriştiği misillemeyle bugün artık bir "insanlık krizine" dönüşen Gazze meselesi, Erdoğan'ın ekibinin Karabağ savaşından sonra yana yakıla benzer bir başarı hikayesi daha aradığı sırada, kaçırılmayacak fırsat olarak ortaya çıkıverdi!

Erdoğan'ın 21 yıllık iktidarı süresince dış politikadaki her konu başlığını, nalıncı keseri gibi kendine yontarak iç politikaya tahvil etmiş olduğunun altını kalın kalemle çizelim.

İdeolojik dış politikanın, Sünni İslamcı yaklaşımların, "yerine, zamana ve zemine" göre geçerli olduğunu dile getirip Erdoğan’ın Makyavelli'ye rahmet okutacak pragmatizmine ayrıca vurgu yapmak gerekiyor.

Saray medyasının Erdoğan'ı öne çıkarma adına yalan, yanlış ve hatta çoğu zaman trajikomik haberleri bir yana Türkiye'nin önce arabuluculuk için nabız yoklaması, ardından "Garantörlük" meselesini gündeme taşıması diplomaside Erdoğan için başarı hikayesi yazma çabasından öte bir anlam taşımıyor.

Erdoğan'ın Hamas'a olan muhabbeti gizli saklı değilken, İsrail'in böyle bir arabuluculuk teklifini kabul etmeyeceğini dünya alem biliyor.

Ama bu önerinin sadece dile getiriliyor olması bile içeride Erdoğan lehine bir rüzgar estirilmesini sağlıyor. 

Keza, garantörlük meselesi de böyle.

Peki, Türk askeri Gazze'ye gidebilir mi?

Mehmetçiğin yabancı ülkelerde bulunmasına izin verme yetkisi Anayasa’nın 92. maddesine göre münhasıran TBMM’nin elinde bulunuyor. 

Ancak, TBMM’nin bu yetkisi "milletlerarası hukukun meşru saydığı haller" koşuluna bağlı. 

Yani, BM kararı olmadan Türk askeri Gazze'ye gidemiyor.

BM Güvenlik Konseyi'nden böyle bir karar çıkması ihtimali bulunmadığı için, bu tartışmaların pratikte çok fazla bir anlamı bulunmuyor.

Ancak, bu meseleler gerek sosyal medyadaki AKP trolleri, gerek Saray medyası tarafından köpürtülüyor.

Yaratılan suni gündemle Erdoğan'ın Gazze krizinin çözümünde ön planda olduğu imajı yaratılmaya çalışılıyor.

Oysa ki ne ABD Dışişleri Bakanı Blinken ne ABD Başkanı Biden, Ortadoğu'daki diplomasi trafiğinde Ankara'dan randevu istedi. 

Bir anlamda Erdoğan’ı yok saydılar.

Erdoğan, başarısız olacağı başından belli olan Kahire zirvesine de Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ı gönderdi. 

Diyelim ki bu zirveye Biden katılmış olsaydı, işte o zaman Erdoğan'ın ayaküstü birkaç dakika da olsa ABD Başkanı'yla görüntü verme adına Kahire'ye gitmek için uçağa atlayacağından emin olabilirdik.

Erdoğan'ın sürekli kendine yontan bu nalıncı keseri politikası içeride sonuç verir mi, şimdilik bir tahminde bulunmak zor.

Ancak dünya Türkiye'yi de etkisi altına alacak fırtınalı bir dönemin eşiğinde dururken, diplomaside ideolojik yaklaşımlardan vazgeçilmesi; akılcı, ulusal çıkarları önceleyen dış politika yürütülmesi gerekliliğinin bu ülke açısından çok ama çok önemli olduğuna vurgu yaparak yazımıza noktayı koyalım.