Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
37,5658
Dolar
Arrow
33,9499
İngiliz Sterlini
Arrow
44,6408
Altın
Arrow
2814,0000
BIST
Arrow
9.577

Çakarlı araba meselesi

Hadi, Ankara'nın içini; Atatürk Bulvarı'nı, İnönü Bulvarı'nı, GMK Bulvarı'nı geçtim! Onların şimdi konusunu etmiyorum bile...

Ama başkentten İstanbul'a, Eskişehir'e ya da Konya'ya doğru yola çıktıktan sonra radara yakalanmamak için ibreyi 110'a koymuşken arkadan son hızla gelen, sivil plakalı, çakarlı siyah Volkswagen Passat ya da Audi A 5'lerin tacizine maruz kalmayan kimse neredeyse yok gibidir.

Diyelim, arabanızla çoluk, çocuk, eş, dost tatile gidiyorsunuz, istikamet Eskişehir yolu üzerinden İzmir veya Antalya...

Makul bir hızda, olması gerektiği gibi orta şeritte keyifli keyifli araba kullanmaktasınız.

Belki radyoda güzel bir yol müziği var belki de güzel bir sohbet.

Aynı zamanda, tamtakır kalmış Hazine'nin derdine derman olsun diye adım başı koydukları radara yakalanmamak için hız sınırına dikkat ediyorsunuzdur. 

Birden bire dikiz aynasında çok uzakta titrek şekilde yanıp sönen mavi, kırmızı bir ışık belirir.

Sonra bu mavi, kırmızı titrek ışık, hızla büyümeye başlar.

Derken, cehennem zebanisi gibi devasa büyüklükteki arabalar kıçınıza yapışır.

Yapışmakla da kalmaz, hem sirenle, hem de selektörle bir güzel taciz ederek sizi en sağ şeride atmaya çalışır.

Arkanızdaki, muhtemelen makam aracı olan en solda giderken, içindeki şahsiyeti koruyanların aracı da onun hemen sağında, yani sizin bulunduğunuz şerittedir.

Normal bir ülkede uygulanmakta olan trafik kurallarına göre aynı şeritte olduğunuz için önce sola sinyal vermesi sonra sizi geçmesi gerekmektedir. 

Ama öyle yapmaz. 

Daha da sağa geçmeniz için sizi zorlar, arabayı üstünüze üstünüze sürer.

Sizin sağınızda başka bir aracın bulunması veya şarampol olması onu hiç ilgilendirmez. Kaza yapıp yapmamanız da. 

Siren ve selektörle tacizine devam eder. Bu tacizinin yetmediğini düşünürse el, kol hareketleri devreye girer.

Olmadı mı, siyah camı aralayıp silahını gösterir.

Sonra yanınızdan şimşek hızıyla geçip gider.

Siniriz bozulur, kaza yapmamış olduğunuza dua edip birilerine rahmet okurken bu kez dikiz aynanızda bir başka kırmızı mavi titrek işık ortaya çıkar.

Hiç beklemeden aracınızı sağa doğru çekersiniz ve yanınızdan son sürat geçen araca yol verirsiniz.

Ankara'nın çevresindeki yollarda giderken üç, beş saatlik mesafelerde en az on kez bu ve benzeri tacize uğramamışsanız, şanslısınız.

Ama siz bu sivil plakalı çakarlı arabalarda kimin olduğunu hiç bir zaman bilemezsiniz.

İçinden MİT Başkanı da çıkabilir, MHP Tavşanlı İlçe Başkan Yardımcısının şoförü de... Artık orası sizin şansınıza kalmış.

Geçen yıllarda yabancı bir gazeteci arkadaşımı Atatürk Orman Çiftliği'ne kokoreç yemeğe götürmüştüm. Açık otoparkın önünde siparişlerimizi beklerken, giriş kapısında bir hareketlilik oldu. Otoparktan çıkmaya çalışan bir aracın önünü, otoparka girmeye çalışan başka bir araç kesmişti. Siyah bir Audi A5, çakarlarını yakmış, sirenini açmış, kapıdan çıkmaya çalışan arabayı geri gitmeye zorluyordu.

Dışarı çıkmaya çalışan aracın sürücüsü çakardan ve sirenden korkmuş olacak ki, meseleyi uzatmadan geri vitese taktı ve Audi A5 bütün haşmetiyle otoparka girdi.

Benim de gazeteci merakım depreşti, sakince arabadan kim inecek diye beklemeye başladım. Birkaç dakika sonra kıçında düttürü pantul, daracık ceketin içine giydiği gömleğinin üç düğmesini açmış, saçlarını köşeden yarmış, 44 numara ayaklarına babet çorapla makosen ayakkabı giymiş tipik bir AKP çocuğu arzı endam eyledi.

Yanında da türbanlı bir bacımız...

Zannedersin ki küçük dağları o yaratmış.

Yanına gittim, küçük bir gazeteci numarası yaptım. 

Beyefendi dedim, yanlış hatırlıyorsam düzeltin, siz Dışişleri Bakanlığı'nda diplomatsınız değil mi?

İltifat kabul etmiş olacak ki gevşedi; hayır, dedi, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'nda filanca müdürün filanca yardımcısının danışmanıyım.

Hay Allah benzettim herhalde, kusura bakmayın dedikten sonra diyerek yanından ayrıldım.

Birkaç ay önce de Ankara - Edremit yolunda Eskişehir'e 15-20 kilometre kala, bu kez devasa bir Volkswagen neredeyse bütün arabaları taciz ede ede giderken plakasını aldım. 

Eskişehir girişindeki polis noktasında durdum, görevli polis memuruna plakayı verip yoldaki durumu anlattım.

Eğer şehrin girişinde mobese kameraları varsa görebilirsiniz, dedim.

Plakayı aldı ama herhangi bir sonuç beklemememi söyledi.

Yetkisiz kullanımlara karşı gerekli cezaları kesseler bile bir süre sonra yukarıdan gelen talimatla bunlar zaten iptal ediliyormuş.

İçişleri Bakanlığı arasıra bu konuda genelge yayınlayıp, bu meseleden şikayetçi olanların gazını alıyor ama kısa süre içinde tabiri caiz ise aynı tas aynı hamam.

Eski Türkiye'de de çakarlı araçlar vardı ama uygulama böyle değildi. Çakar ve siren çok büyük çoğunlukla resmi plakalı araçlarda olurdu. Kırmızı plakaları tanırdık, resmi plakaların hangi kuruma ait olduğunu, hangi bakanlığın hangi müsteşar yardımcısının hangi arabayı kullandığı meçhul değildi.

Belki, MİT Müsteşarları güvenlik nedeniyle sivil plaka kullanırdı ama o kadar...

Şimdi önüne gelen, altına siyah Audi, Volkswagen ya da Mercedes çekti mi, çakarı, sireni takıp yola çıkıyor. Resmi bir sıfat taşıyıp taşımadıkları hiç önemli değil. 

Yeter ki AKP'li olsunlar.

Bunu, bir sosyal statü, bir güç simgesi, bir ayrıcalık, bir hava atma aracı olarak gördükleri belli. Görgüsüzlüğün dik alası olduğunun farkında değiller.

Batılı ülkelerde böyle bir görgüsüzlüğe tanık olmazsınız.

Koruma ve güvenlik meselelerini, halkı en az rahatsız edecek şekilde yürütürler. Kaldı ki kamu kaynaklarınının böyle israf edilmesi başlı başına siyasi kriz nedeni olarak görülür.

Bu distopyanın içinden çıktığımızda, benim fikri takiplerimden birisi şu çakarlı arabalar olacak. Ömrüm vefa eder, 2028 ya da öncesinde yapılacak muhtemel bir erken genel seçimi görürsem, oyumu çakarlı araçları trafikten men edecek olan partiye vereceğimi ilan ederek yazıma noktayı koyayım.