Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
37,9216
Dolar
Arrow
34,0763
İngiliz Sterlini
Arrow
45,0830
Altın
Arrow
2804,0000
BIST
Arrow
9.774

Cehennemin Kapıları

Hamas'ın saldırısı, önce İbrahim Anlaşmaları'yla sonra da Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomik Koridoru projesiyle Arap İsrail yakınlaşmasını öngören süreci berhava etti diyerek İran'ın bölgede ABD'nin kurmaya çalıştığı oyunu bozduğunu salı günü dile getirmiştik.

https://12punto.com.tr/yazarlar/bahadir-selim-dilek/yarindan-sonra-1088

Yarından sonra ne olacak sorusunun cevabını aramak için bugüne randevu vermiştik.

Hiç lafı uzatmadan hemen sorularımızı sıralayalım.

ABD'nin, İsrail'i Arap ülkeleri ile yakınlaştırma çabalarına karşı İran'ın boş oturacağını ve kendisine yönelik güçlü bir cephenin oluşmasını hiçbir şey yapmadan izleyeceğini düşünmesi mümkün olmayacağına göre Washington'da nasıl bir "ihtimaliyat planlaması" yapıldı?

Yani, İran'ın bu stratejik hamlesine karşı ABD ne planlamış olabilirdi?

Bir anlamda ABD, İran'ı bu hamleyi yapmaya iterek, Ortadoğu'yu istediği gibi ve kalıcı olarak dönüştürmenin "meşru" zeminini oluşturmak mı istedi?

Daha açık soralım...

ABD, Hamas'ın saldırılarını gerekçe gösterip "Bunun arkasında sen varsın" diyerek İran'ın üzerine çullanabilir mi? 

İran'ı vurabilir mi? 

Hatta daha ileri gidip taktik nükleer silah kullanabilir mi?

Tabiri caiz ise zurnanın zırt dediği yer de burası!

11 Eylül sonrasında ABD'nin önce Afganistan'ı sonra Irak'ı fütursuzca işgal etmesi, 2011'den sonra "Arap Baharı" adı altında Ortadoğu ve Kuzey Afrika'daki ülkelerin rejimlerini değiştirmek için elinden geleni ardına koymamış olduğunu dikkate aldığımızda, "Washington'dakiler bu kadarına cesaret edemez" demek çok mümkün değil!

ABD öyle ya da böyle İran'ı vurmaya kalkarsa ya da bunu İsrail üzerinden denemeye çalışırsa, açık açık söylemek gerekir ki sadece Ortadoğu için değil, bütün dünya için cehennemin kapıları açılacaktır.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun, "Hamas'a vereceğimiz cevap, Ortadoğu'yu tamamen değiştirecektir" yönündeki sözleri doğal olarak akla ilk olarak İran'ı getiriyor! 

Bu sözleri, aynı zamanda Hamas'a yönelik psikolojik savaşın bir parçası olarak düşünmek de mümkün. 

Ancak, ABD'nin bir uçak gemisi filosunu Akdeniz'e göndermiş olması, F 35 uçaklarını devreye sokması, İsrail'e her türlü askeri desteğin sağlanacağı taahhüdünde bulunması, pek hayra alamet olmasa gerek!

Diğer yandan yaşanmakta olan fiili savaş halinin, Ortadoğu'da küresel güçlerin kurguladığı dönüşüm sürecini tetiklemesi kaçınılmaz olacak.

Suriye, Irak, İran ve Türkiye bu süreçten etkilenecek.

"Türkiye ne yapmalı?" sorusunun cevabını bir başka yazıya bırakıp devam edelim.

Bu süreçte İran, kritik bir unsur olarak daha fazla öne çıkıyor!

ABD açısından "Ortadoğu'da köpeksiz köyde çomaksız gezer gibi hareket etmek için" İran'ın kabuğunun kırılması gerekiyor.

Bölgesel veya küresel siyasetle ilgilenenler çok iyi bilir ki İran, ne Afganistan'a, ne Irak'a ne Ortadoğu'nun monarşi ile yönetilen krallıklarına ne de kuzey Afrika'daki kabile devletlerine benzemektedir.

Bin yıllık devlet geleneği olan, arkasında Rusya ve Çin gibi iki süper gücün bulunduğu, ağır sorunlarına rağmen Şii inancının ülkedeki kırılgan toplumsal fay hatlarını adeta tutkal gibi yapıştırdığı, hidrokarbon rezervleriyle petrol piyasasında söz sahibi olan bir ülkeden söz ediyoruz.

İran'daki rejim muhaliflerinden veya Güney Azerbaycan'daki Türklerden medet ummanın da çok akıllıca olduğu söylenemez. İran toplumunun dışarıdan gelen tehditlere karşı nasıl yek vücut olduğuna bugüne kadar bir çok kez tanık olduk.

Burada, ABD'nin "kadir-i mutlak" olmadığına ayrıca vurgu yapalım.

Vietnam ve Afganistan'da yüzbinlerce insanın kanına girdiğini, başarılı olamayınca arkasına bile bakmadan geri çekildiğini anımsatmakta yarar var.

Bugün için belki bir Üçüncü Dünya Savaşı'ndan söz edemeyebiliriz amma ve lakin eğer ABD, tek başına veya İsrail ile birlikte İran'ı vurmaya kalkarsa, işte o zaman cehennemîn kapıları açılacak, Üçüncü Dünya Savaşı başlamış olacaktır.

* * * * *

Krizin başından bu yana bir dizi önemli soruya cevap aranıyor.

Mossad ve Şin Bet böylesine büyük bir saldırıyı nasıl oldu da önceden haber alamadı? 

Bu kadar kapsamlı silah sistemleri ve füzeler Gazze'ye sokulurken, İsrail istihbaratı uyudu mu?

Hadi, "Mossad gaflet uykusundaydı" diyelim. ABD, Rusya ve Çin istihbaratları da mı fark etmedi. 

İran'ın bütün deniz yolu trafiğini izleyen Mossad ve CIA, Gazze'ye yönelik hareketliliği nasıl gözden kaçırdı?

Normal koşullarda, her ülkenin güvenlik birimi her hangi bir olayın yıl dönümünde fazladan önlem alarak hassasiyet gösterirken, 1973 savaşının yıl dönümünde İsrail güvenlik güçleri neden kulağının üstüne yattı?

Burada kısa bir parantez açıp, İran konusunda İsrail'deki hassasiyetin toplumsal paranoya seviyesinde olduğunu anımsatıp, "Paranoyak olmamız, takip edilmediğimiz anlamına gelmiyor" özdeyişine atıf yaptıktan sonra devam edelim.

Diyelim ki istihbarat zafiyeti var, Hamas saldırısı başladıktan sonra Gazze sınırı nasıl bu kadar kolayca delik deşik edildi. Sınır birlikleri ve polis güçleri maç seyretmeyi mi gitmişti?

Bu noktada belki de en önemli soru İsrail Yedioth Ahronot Gazetesi tarafından ortaya atıldı:

Gazetenin şu ifadeleri tarihsel bir kayıt niteliği taşıyor:

"Hamas'ın İsrail'e sürpriz saldırısından yaklaşık 10 gün önce Mısır İstihbarat Bakanı General Abbas Kamil, Başbakan Netanyahu'yu aradı ve onu Gazze yönünden gerçekleştirilmek üzere 'alışılmadık, korkunç bir operasyon' konusunda uyardı. Mısır istihbaratından üst düzey bir yetkili de, 'Kamil'in Netanyahu'nun gösterdiği ilgisizlik karşısında şaşırdığını' söyledi."

Netanyahu, bu uyarıyı dikkate almadı mı? 

Yoksa, "hele bir gelsinler, bakarız bir çaresine" diye mi düşündü!

Ya da Netanyahu'nun bu tavrı, büyük ve kirli bir oyununun parçası mıydı?

"Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz" diyerek Ankara'da uzun yıllar güvenlik bürokrasisinde çalışmış bir ismi aradım.

Söylediklerinden aldığım notlar şöyle:

- Netanyahu, İsrail'de sadece siyaseti değil, bürokrasiyi de yozlaştırdı. Dinci hükümet ortaklarının iş bilmezliği güvenlik sisteminde gediklerin açılmasına neden oldu.

- Güvenlik bürokrasisinin ilk günden bu yana Netanyahu ile yıldızı hiç barışmadı. Bürokrasi, aşırı sağcı hükümet ortaklarından çok şikâyetçiydi. Hatta güvenlik bürokrasisinde yer alan bazı isimler, televizyonlara çıkıp açık açık hükümeti eleştiriyordu.

- İsrail bir süre öncesine kadar kolektif akılla politika oluşturan ve bunu uygulayan bir ülkeydi. Netanyahu, bunu ortadan kaldırdı. Ortaklaşma ve dayanışma kültürü toplumsal kodlarına nakşedilmiş olan İsrail halkı kutuplaştı, ayrıştı. Bu da A'dan Z'ye güvenlik zafiyetine neden oldu.

- Netanyahu, başından beri, devletin resmi istihbaratının getirdiği bilgilere hep mesafeli yaklaştı. Bu bilgilerin kendisini iktidardan düşürmeye zemin oluşturduğu gibi bir sanrıya kapıldı.

- İsrail Başbakanı'nın ikircikli tutumu, gelen istihbaratın analizinde büyük hatalar yapılmasına neden oldu.

- Mossad'ın böyle bir hareketliliği atlaması, bunu kaçırmış olması mümkün değil. İnsan kaynaklı istihbaratta hata yapılmış olsa bile elektronik istihbaratın sağlamış olduğu verilerle Hamas'taki hareketlilik anlaşılabilirdi.

- İstihbarat faaliyetlerinde başarısızlıklar başarılardan çok daha fazladır. Ancak, Mossad ve CIA'nin Hollywood üzerinden uzun yıllardan bu yana yürüttüğü halkla ilişkiler faaliyeti, küresel ölçekte bu iki istihbarat örgütü hakkında gerçeklikle fazla bağı olmayan bir algı yarattı. Bu algı nedeniyle oluşan efsane, Mossad'a ilişkin bakış açılarını gerçeklikten kopardı.

Bütün bu bilgilerin Netanyahu'nun elinde olması da muhtemel. Belki, "Hamas böylesine büyük çaplı bir saldırı yapmaya cesaret edemez" diye düşündü!

Sonuçta bütün bunlar birbiri ile çarpan etkisi yaptı, inanılmaz bir güvenlik zafiyeti ortaya çıktı. 

Sonuçta Hamas İsrail'e tarihindeki belki de en büyük darbeyi vurdu.

İsrail'in Hamas'ı meşru bir gerekçe ile ortadan kaldırmak için Mossad'ın böyle bir saldırıya göz yummuş olduğu yönündeki iddialar/komplo teorileri tamamen geçersiz olsa bile Netanyahu'nun bu durumun sonuçlarından yararlanmak istemeyeceğini düşünmek safdillik olacaktır.

Son olarak en kritik soru:

- AKP'nin İhvan kardeşliği üzerinden Hamas'la olan yakınlığı ve MİT'in de bölgede güçlü bir istihbarat ağı olduğu dikkate alındığında, Türkiye böyle bir saldırı hazırlığından haberdar olabilir miydi? 

Ne yazık ki bu soruma bir cevap alamadım.

Ancak bazı sorulara verilmeyen cevapların bile cevap niteliği taşıdığına dikkati çekerek yazımıza noktayı koyalım.