Der mi, demez mi şimdilik bilmiyoruz ama Esad, Tayyip'in hesabı ödemeden masadan kalkmasına izin vermeyecek gibi görünüyor.
Perşembe günü, Türkiye ile Suriye arasında ilişkiler kolayca normalleşir mi sorusuna cevap aramak için bugüne randevu vermiştik.
Zat-ı alileri, Almanya dönüşünde, “Biz dün Suriye ile düşman değildik ki. Biz Esed ile ailece görüşüyorduk. Biz davetimizi yapacağız. İnşallah bu davetle birlikte de Türkiye-Suriye ilişkilerini geçmişte olduğu gibi aynı noktaya getirelim istiyoruz. Davetimiz her an olabilir” demiş, birkaç gün sonra da "Bu dargınlığı bitirip yeni bir süreci başlatalım istiyoruz" açıklamasını yapmıştı.
Arka arkaya gelen bu çağrılar ve durumdan vazife çıkarıp AKP'nin yancılığına soyunan Özgür Özel'in Şam'a giderek Esad ile görüşme telaşından anlaşılıyor ki, Tayyip'in acelesi var.
Haşmetmeaplarının her zaman olduğu gibi bir taşla en az bir düzine kuş vurma derdinde olduğunun altını kalın kalemle çizip devam edelim.
Hem Esad ile yakınlaşmasının Batı'ya ve özellikle de ABD'ye karşı eline bir koz vereceğini düşünüyor hem de tamamen dışlandığı Suriye denkleminde yeniden yer alarak masada söz sahibi olmanın yolunu arıyor.
Derdi, elindeki bu kozu kullanarak Batı'nın kendi iktidarını uzatmasına destek vermesini sağlamak.
Nasıl ki sığınmacılar üzerinden Avrupa'ya şantaj yapıyorsa, Esad'la ilişkileri de benzer şekilde kullanma arayışında.
Meselenin diplomatik veçhesi üç aşağı beş yukarı böyle!
Ama asıl sıkıntısı içeride.
Sığınmacıların iktidar için bir tehdit haline gelmeye başladığını farketmiş durumda.
Yurdum insanının yaşamakta olduğu ağır ekonomik kriz ile iktidarın Suriye politikası arasında bir ilişki olduğunu – nihayet- anlaması, belli ki Tayyip'te alarm zillerinin çalmasına neden olmuş.
Giderek artan öfkenin patlamasından korktuğu gün gibi ortada.
Özgür Özel'in kendisinin dümen suyunda olmasının bile vaziyeti kurtarmaya yetmeyeceğini görmüş olmalı.
Ez cümle ülke Tayyip'in Suriye siyasetinin ekonomik ve sosyal yükünü kaldıramaz duruma geldi.
Geçelim, ÖSO gibi it kopuk tayfasına oluk oluk akıtılan paraları, sadece ticaretin durmuş olması bile Türkiye'nin geçen 13 yılda yüz milyarlarca dolarlık zararına neden oldu.
Liste çok uzun.
Ama vaziyeti artık idare edemeyeceğini anladı.
Ümmetinin balık hafızalı olduğuna da güvenerek düğmeye bastı. Arka arkaya çağrısını tekrarladı. Şam'dan gelen ilk cevap kendisi açısından çok umut verici olmasa da süreç işlemeye başladı.
Gelelim on puanlık uzman sualine.
Sırf Tayyip istedi diye, yaşanan bunca acıyı, yıkımı, hayatını kaybeden yüzbinlerce insanı yok sayıp Türkiye-Suriye ilişkilerinin kısa sürece içinde “normalleşmesini” bekleyebilir miyiz?
Yapılan tartışmalardan, basına sızan haberlerden, sosyal medyada pek kimsenin dikkat etmediği ayrıntılardan anladığımız kadarıyla Şam yönetiminin bir düzineden fazla şartı var.
Üstelik bunlar, Tayyip ve şürekâsının pek hoşuna gidecek türden değil.
Öncelik, Türk askerinin Suriye'den çekilmesi.
Esad, “içerikli” görüşmelere başlamayı bu şarta bağlamış görünüyor. Yani, diyor ki, önce askerinizi çekin, diğer meseleler için sonra masaya otururuz!
En azından bunun Rusya gibi bir garantörün güvencesiyle ve iki ülke arasında yapılacak resmi mutabakat çerçevesinde bir takvime bağlanması söz konusu olabilir.
Esad, Tayyip'in meseleyi kağıda dökmek istemediğinin farkında. Yarın öbür gün tornistan ederse - ki her an ve her koşulda bunu yapabileceğini cümle alem çok iyi biliyor – Şam yönetimi hukuken elinin güçlü olmasını istiyor.
Yani, Esad eşşeğini bu kez sağlam kazığa bağlama derdinde.
Rusların bunun için iki tarafın da “hayır” demeyeceği bir formül aradığı biliniyor.
Moskova'nın gözlemciliğimde Türk askerinin bir takvime bağlı olarak çekilmesiyle eş zamanlı olarak diğer meselelerin ele alınacağı diplomatik görüşme süreci başlayabilir.
Buraya kadar kazasız belasız gelsek bile bundan sonra kızılca kıyametin kopmasının an meselesi olacağını söyleyelim.
Çünkü, Esad için birinci mesele Türk askerinin Suriye'den çekilmesiyse ikinci mesele de Türkiye'nin rejim muhaliflerine desteğini kesmesi.
Bu konuda nasıl bir mutabakata varılır, şimdilik bilmiyoruz ama kolay olmayacağına dikkati çekelim.
Çünkü ortada BM Güvenlik Konseyi’nin muhaliflerin yönetime ortak olmasını, yeni bir anayasa hazırlanmasını ve bu çerçevede seçimlere gidilmesini öngören 2254 sayılı kararı var. Tayyip, bu karar üzerinden yürürse, bir anlaşmaya varılması neredeyse imkansız. Esad'ın Cenevre ve Astana süreçlerinde geri adım atmayıp, şimdi “eh yaparız bir şeyler siz arada olduktan sonra” diyeceğini düşünmek safdillik olacaktır.
Tayyip “tamam” dese bile içlerinde İhvan, IŞİD, el Kaide gibi örgütlerin bulunduğu cihatçılar, güle oynaya silahlarını bırakmaz.
Türkiye için asıl sıkıntı bu noktadan sonra ortaya çıkacak gibi.
Ya, desteğini tamamen kesip Şam yönetiminin bu örgütlere karşı girişeceği kapsamlı operasyonlara gözünü kapayacak ya da Türkiye'ye gelip yerleşmelerine izin verecek.
Nasıl bir formül üzerinden yürüyecekler, şimdilik meçhul.
Tayyip, Esad'la el sıkışsa bile rejim muhaliflerine ve ÖSO'ya desteğini pat diye kesmesi söz konusu olur mu, bu da ciddi bir soru işareti olarak duruyor.
İktidar, bugüne kadar beslediği akrebin bir gün gelip kendisini sokmasından korkuyor. Tayyip'in Esad'a çağrısı sonrası Suriye'nin kuzeyinde Türk askerine, Türk bayrağına ve Türk plakalı araçlara yönelik saldırılarını işaret fişeği olarak değerlendirmek gerekir.
Benzer sıkıntı Afrin için de geçerli.
Bugüne kadar cihatçılar için güvenli bölge olan Afrin'e muhtemel bir operasyon, Türkiye'ye yeni bir göç dalgasını tetikleyebilir.
Sığınmacıların geri dönüşüne gelince!
Kimse bugünden yarına tersine bir göç hareketi beklememeli. Zaten, iktidarın bu yönde bir somut projesi yok. Yine, “mış gibi” yaparak, bunu içeriye pazarlamak, yurdum insanında biriken gazın basıncını düşürmek istiyor. Bu kozu muhalefetin elinden alırsa, 2028 ya da öncesinde yapılacak erken seçimde elinin güçleneceğini düşünüyor.
Kaldı ki, sığınmacıların önemli bölümünün kopup geldiği topraklar şimdi, ABD'nin himayesinde gittikçe palazlanan SDG'nin elinde. Bu meseleyi çözmeden ve SDG'yi bu bölgelerden tamamen çıkarmadan sığınmacıların evlerine dönüşü mümkün değil.
SDG'nin yerleştiği bölgelerin dışından gelenler için de benzer bir durum söz konusu.
Bu çok bilinmeyenli denklemin içinde ABD'yi atlamayalım. Tayyip, ABD'yi yok sayıp güle oynaya Suriye ile ilişkileri normalleştiremez.
Washington'daki çok bilenler, SDG'yi gözden çıkarmayacağına göre, iktidar nasıl bir formül bulacak ve Şam yönetimini ikna edecek, bilmiyoruz.
Diğer yandan, Esad normalleşmenin Tayyip'in işine yarayacağının da farkında. Bunun siyasi ve ekonomik nimetlerinden sonuna kadar yararlanacağını biliyor. O yüzden pek acelesi yok. Faturayı ödemeden masadan kalkmasını istemiyor.
Görüşme masasına gelecek dosyalar üç aşağı beş yukarı belli ama Esad'ın sürpriz taleplerinin olabileceğini de göz ardı etmeyelim.
Mesela çıkıp “Benim ülkemdeki yangına benzin döken Ahmet Davutoğlu'dur. Yüzbinlerce insanımızın ölümünden sorumludur. O yüzden savaş suçlusu olarak yargılanmalıdır” dese Tayyip ne yapar?
Bu sorunun cevabını okuyucularımızın ferasetine bırakıp yazımıza noktayı koyalım.
Çok Okunanlar
BEDAŞ açıkladı... İstanbul'da elektrik kesintisi
23 Kasım 2024 günlük burç yorumu
Yalı Çapkını dizisinde ayrılık
Al-Nassr'da kadroya alınmayan Talisca'nın gitmesine bu formülle izin verecek!
Fenerbahçe-Kayserispor muhtemel 11 belli oldu
Av. Turan Karakaş hayatını kaybetti
Gazeteler Kılıçdaroğlu'nun davasını nasıl gördü?
22 Kasım 2024 Cuma yayın akışı: Bugün TV'de neler var?
22 Kasım Cuma reyting sonuçları: Zirvede hangi program yer aldı
Conor McGregor'a cinsel tacizden ceza