Kutlama değil özeleştiri yapalım!
Yoksa, üç vakte kadar elimizde kutlayacak bir Cumhuriyetimiz kalmayacak.
Bu kadar açık.
Memleket dahilinde iktidara sahip olanlar, gemi azıya almış durumda.
İslamcısının da Kürtçüsünün de Atlantikçisinin de çakma solcusunun da foncusunun da amacı belli.
Cumhuriyeti yıkmak, cumhuriyet değerlerini berhava etmek, memleketi ortaçağ karanlığına sürüklemek; yurdum insanını dinciliğin, etnikçiliğin, mezhepçiliğin kör kuyusuna atmak.
Onların amacı belli de Atatürk'ün açtığı yolda, gösterdiği hedefe hiç durmadan yürüme sözü vermiş olanlar bugüne kadar ne yaptı?
Durup önce kendimize bakalım.
Ne yazık ki 101 yıldır Cumhuriyetimizi gerçek anlamda bir demokrasiyle taçlandıramadık. Böyle olunca, insan hakları da hukukun üstünlüğü de lafta kaldı.
Gericileri, Cumhuriyet düşmanlarını iktidara taşımanın demokrasinin gereği olduğunu düşündük.
Niteliği niceliğe feda etmenin bedeli önümüzde duruyor!
Oysa ilk 15 yılda neler yapmıştık.
Peki ya sonra!
O günden bugüne yurdumuzu dünyanın en mamur ve en medeni memleketleri seviyesine çıkaramadık.
Milletimizi en geniş refah, vasıta ve kaynaklarına sahip kılamadık.
Bunun için, zaman ölçümüzü geçmiş asırların gevşetici zihniyetine göre değil, asrımızın sürat ve hareket mefhumuna göre düşünmemiz gerekiyordu ama beceremedik.
Cumhuriyetin ilk yıllarında Türk milleti terakki ve medeniyet yolunda yürürken elinde ve kafasında tuttuğu meşale müspet ilimdi.
Bugün artık elimizde ve kafamızda tutuğumuz, önümüzü aydınlatan bir müspet ilim meşalesi yok. Onun yerini örümcek ağı bağlamış kafaların zifiri karanlığı aldı.
İşte bu nedenle bugün 29 Ekim'i anlamak, kutlamaktan belki çok daha önemli.
Böyle giderse üç vakte kadar bakacağız ki gerçekte ne ifade ettiğini pek fazla bilmeden kutladığımız Cumhuriyet, elimizde içi boş bir kabuk olarak kalmış.
Gelin dilimiz döndüğünce anlatmaya çalışalım.
Cumhuriyetle birlikte hakimiyet padişah, halife, şeyhülislam, cemaat, tarikat ve ulemadan millete geçmişti.
İktidar göklerden inmiş ve dünyevi olmuştu.
Ümmetin yerini, millet almıştı.
İşte bugün gericilerin ağızlarından köpükler saça saça devrimlere nefret kusmasının nedeni esas olarak budur.
Ortaçağ Arap masallarıyla kimseyi kandırıp sömüremeyeceklerdi.
Ama ne yazık ki milli hakimiyetin ne olduğunu bir türlü anlamadık, anlamak istemedik.
Belki de işimize gelmedi.
O günden bugüne, yurdum insanının kahir ekseriyeti bulduğu ilk fırsatta kendisini kul olarak görenlere koştu.
Vicdan özgürlüğünü de hiç kimsenin tahakkümü altına girmeden yaşamaktan çekindi. Tarikatlara, cemaatlere sığındı.
Belki de dünyevi olmaktan, bu dünya için çalışmaktan, hesabı ahirete bırakmadan bu dünyada vermekten korktu!
Ne yazık ki, bugün 101 yıl öncesinden geriye düştük.
O zamanki devrimci ruh, Türkiye'yi ortaçağdan alıp birkaç on yıl içinde modern çağa taşımıştı. Bugünkü gerici zihniyetin bizi götürmek istediği yeri ise kör olmayan, aklını, vicdanını kiraya vermemiş herkes görüyor.
Cumhuriyet daha ilk gününden, dahili ve harici bedhahların saldırısı altında.
Elde edilen kazanımlar, karşı devrim sürecinin başladığı 1950 yılından itibaren bir bir ortadan kaldırıldı.
Batı'nın desteklediği gericilik kurumsallaşırken son yarım asırdır memleket kimlikçi siyasetin tuzağına çekildi.
Ancak saldırı hiç bugünkü kadar büyük olmamıştı.
“Keşke Yunan kazansaydı” diyecek kadar gözleri karardı.
Ayasofya'nın merdivenlerinde kılıç kuşanıp Mustafa Kemal Atatürk'e “lanet” okumaktan bile çekinmediler.
Siyasal İslamcı iktidar “Cumhuriyetin ruhuna el Fatiha” demek için acele ediyor.
İnanması son derece zor ama memleketin kurucu partisinin başında olanlar bunlarla işbirliği yapıyor.
İçlerinde kurucu paradigmanın yanlış olduğunu iddia edenler bile var.
Atatürk, 1923'te bir ulus devlet kurmasaymış, devleti vatandaşların eşitliği üzerine değil de bugünkü PKK ağzıyla “eşit vatandaşlık” üzerine inşaa etseymiş yani memleketin idari yapısını etnik ve mezhepsel gruplara göre belirleseymiş, bugün bu sıkıntıları yaşamıyor olurmuşuz! O zaman Kürtler hak ettiğini alamamış filan!
Yani diyorlar ki düğme baştan yanlış iliklenince, son düğmeye kadar bu yanlış gidermiş!
Bu yaklaşımın cehaletle bir ilgisinin olmaması gerekir.
Çünkü, Modern çağ tarihini, sanayi devrimini, ulus devletlerin ortaya çıkışını, gelişimini, Cumhuriyet devriminin temellendiği aydınlanmacılığı bir miktar kıraat edenler; eğer ki ideolojik körlük içinde değillerse, bunun boş bir hikaye, art niyetli bir yaklaşım, siyasi bir algı operasyonu olduğunu görebilirler.
1923 devrimiyle, bu topraklarda tarihin akışı değişmiş; bu kadim millet yok olmaktan kurtulmuş, medeni alem içinde layık olduğu yeri bulma şansını yakalamıştı.
Ulus devlet, memleketin bir ucundan diğerine, din, mezhep, etnik köken ayırt etmeden herkesi eşit, onurlu vatandaş yapma gayreti içine girmişti.
Ama tökezledi, tökezlettirildi
Bugün içinde bulunduğumuz ahval ve şerait son derece namüsait bir mahiyette tezahür etmekte.
Hiç lafı dolandırmayalım. Cumhuriyete olması gerektiği gibi sahip çıkamadık.
Gericilerin siyaseti ele geçirmesine sessiz kaldık.
Ülkenin kurum ve kuruluşları tek tek düşerken başımızı diğer yana çevirdik. CIA beslemesi dinciler, Türk Silahlı Kuvvetleri'ni hallaç pamuğu gibi attı, karşıdan izlemekle yetindik.
Devrimci köklerini sahiplenmesi gereken solcularımız, Atlantik ötesinden esen kimlik siyaseti rüzgarı karşısında araba farı görmüş tavşan gibi kala kaldı, kimlikçiliğin konforlu alanından Cumhuriyet düşmanlığı yapmayı tercih ettiler.
Türk milliyetçisi olduğunu savunanlar, ümmetçiliğin önce payandası oldular sonra onun içinde eriyip gittiler.
Cumhuriyetin sağladığı imkanlarla beslenip büyüyen, palazlanan sermaye İslamcı siyasetin en büyük destekçisi oldu.
Liberaller gericilerin meşruiyetini sağlama görevini üstlenip Batı'dan gelen fonlarla heybelerini doldurdu.
Uzatmak mümkün...
Peki ya Mustafa Kemal Atatürk'ün “Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur” diyerek seslendiği Türk Gençliği...
Hiç hamasete kaçmayalım.
Maalesef en büyük hayal kırıklığıdır!
Memleket elden giderken İnstagram'dan ve Tiktok'tan başını kaldırabilenler soluğu yurtdışında alıyor. Kaldıramayanlar sanki paralel evrende yaşamakta. Bu kaygıyı taşıyanların ise sesi cılız kalıyor.
Ama yine de enseyi karartmamak lazım.
Biz tarihin doğru tarafında bulunuyoruz. Elbet bir noktada akıl galebe çalacaktır. Yakın tarihten ders alıp aklın ve bilimin ışığında yürümek zorunda olduğumuzu biliyoruz.
“Umutsuz durumlar yoktur. Umutsuz insanlar vardır. Ben hiçbir zaman umudumu yitirmedim” diyen bir liderin takipçisi olduğumuzu unutmadan; Türkiye Cumhuriyeti'nin ilelebet payidar kalacağına olan inancımızın altını kalın kalemle çizerek yazımıza noktayı koyalım.
Çok Okunanlar
Gelinim Mutfakta kim elendi? 10 bileziği kim aldı? 22 Kasım 2024 puan durumu
Netenyahu'yu tutuklayacak ülkeler belli oldu!
Lüks araba markası Jaguar logosunu neden değiştirdi? Yeni logosu ne oldu?
BEDAŞ açıkladı... İstanbul'da elektrik kesintisi
Mauro Icardi’nin Greeicy ile kulis paylaşımı Nara’yı çileden çıkardı
23 Kasım 2024 günlük burç yorumu
İsmi Fenerbahçe ile anılıyordu: Al Nassr'da flaş Talisca gelişmesi
Ağır hasarlı araçlar trafikten çekilecek
Samsun’da intihar eden Kavaklı ile aynı mülakata giren genç 12punto’ya konuştu
Bankalardan promosyon yarışı