Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,3594
Dolar
Arrow
34,4660
İngiliz Sterlini
Arrow
43,6304
Altın
Arrow
2935,0000
BIST
Arrow
9.367

Memleket yol geçen hanına dönerse...

Sosyal medyada dolaşırken dikkatimi çekti.

Ayrıntılarını öğrenmek için 'tık'ladığımda bu ülkede yaşıyor olmaktan dolayı giderek yükselen şaşırma eşiğimi bile zorlayan bir haberle karşılaştım.

Edirne’de Pakistanlılar, Akhıl Krıshnan Radhakrıshnan isimli bir Hindistan vatandaşını iş vaadiyle kandırarak kaçırmıştı.

Kaçırmakla kalmamış, kendisine işkence yapmışlar, işkencenin görüntülerini rehinenin Hindistan'daki ailesine göndermişlerdi. Serbest bırakılması karşılığında da 2 milyon Rupi yani yaklaşık 775 bin Türk Lirası fidye istemişlerdi.

Aile, bu görüntüleri izledikten sonra Türk polisine ulaşmış ardından düzenlenen operasyonla Hindistan vatandaşı şahıs kurtarılmıştı.

Operasyon sonrası 3'ü Pakistan uyruklu 4 şüpheli gözaltına alınmış, rehine de sevinç gözyaşları dökerek kendisini kurtaran polislere sarılmıştı.

Önce Zaytung haberi sandım ama baktım ki değilmiş.

Meselenin neresinden tutarsak tutalım elimizde kalıyor.

Memleket, özellikle Arap Baharı ile başlayan süreçte, adeta yol geçen hanına döndü. 

Suriyelilerin dışında Etiyopya'dan, Sudan'dan, Nijerya'dan, Somali'den, Irak'tan, Bangladeş’ten, Pakistan'dan, Afganistan'dan ipini koparan Türkiye'ye geldi.

Büyük şehirlerde kendi mahallelerini, kendi gettolarını oluşturdular.

Şaka gibi ama Ankara'nın tam ortasında, Kızılay'da Somalilerin sokağı var. İstanbul'da Esenyurt'u söylemiyorum bile!

İktidar, sadece Avrupa Birliği'nden para tırtıklamak için ülkeyi yasadışı göçmen deposuna çevirmedi. Meselenin siyasal İslamcılar için kritik önemi haiz stratejik yönü de bulunuyor.

Sığınmacıları kullanıp ülkenin demografik yapısını değiştirmek istiyorlar ki ulus kimliğini daha rahat ortadan kaldırıp Türk toplumunu ümmetleştirebilsinler.

Sayelerinde, “Parası neyse verelim de bunları bize göndermeyin” diyen Avrupa Birliği'nden Avro yağıyor. Aynı zamanda İslamcıların Makyavel'e bile rahmet okutan pragmatizmine hizmet ediyorlar.

Açık açık yazalım; bugün artık sığınmacılar ve iktidarın koruyup kolladığı yasadışı göçmenler Türkiye için tam bir beka meselesine dönüşmüş durumdadır.

Ne yazık ki Türk toplumu, bu gerçekle tam anlamıyla yüzleştiği zaman iş işten geçmiş olacak.

Uzağa gitmeye hiç gerek yok. Yakın gelecekte Türkiye'nin içine düşeceği durumu tahmin etmek için Pakistan'a bakmak yeterli.

Sovyet işgali sorasında Afgan sığınmacıların Pakistan'ı ne hale getirdiği ortada.

Daha 2016 yılında, Pakistan'daki Nava-i Vakt Gazetesi Genel Yayın Editörü Cavit Sıddıki Türkiye'yi uyarmıştı.

"Afgan mülteciler, Pakistan’a kendileri ile beraber silah ve uyuşturucu getirdiler ve Pakistan’a yeni bir atmosfer aşılamaya başladılar. Artık Pakistan'da birçok kesim, mültecilerin ülkemize sosyal hastalıklar getirdiğini ve çok sayıda suça karıştıklarına inanıyor. Güvenlik ve istihbarat birimlerimiz, son 30 yılda işlenen suçların çoğunun mültecilerden kaynaklandığını biliyor. Güvenlik güçlerimiz birçok mülteciyi suç işlediği için hapse attı. Mültecilerin kamplarının veya yerleşkesinin bulunduğu hangi şehirde bir suç işlense polis olayın altından mültecilerin çıktığını görüyor ve onlara odaklanıyor."

Bu cümleler, o zaman Türkiye'de çok fazla yankı bulmadı.

Çünkü, Avrupa Birliği fonlarıyla beslenen ılık beyinli liberaller, ıslak rüyalarıyla hümanistlik yapmaya soyunan sivil toplumcular, kimlik siyasetinin sarmalında sarsaklaşmış sözüm ona 'sol'cu tayfası ve iktidar şakşakçıları ana akım medyada tuttukları köşe başlarında sığınmacıseverlik oynuyordu.

Öyle ki, Batılıların beslediği derneklerden bazıları, meseleye ilgi duyan taze muhabirleri beş yıldızlı otellerde ağırlayıp, “Türkiye, bütün sığınmacılara ve göçmenlere vatandaşlık vermelidir” diyerek beyin yıkama seansları düzenliyordu.

Göç meselesini biraz sorgulamaya kalkanları da faşist olmakla suçladıktan sonra ırkçı yaftası yapıştırıveriyorlardı.

Bugün rüzgarın yönü değişmiş durumda. Yurdum insanı yavaş yavaş tehlikenin farkına varmaya başladı.

Ancak yine de yakın gözlüğünü çıkarmamak, toptancı yaklaşımlardan uzak durmak Suriyelileri, Afrikalıları, Afgan ve Pakistanlıları aynı kefeye koymamak gerekiyor.

Mesela, Türkiye'de bugün seçim olsa ve İslamcıların yerine meseleye açık ve net siyasi irade koyan bir iktidar gelse, Şam yönetimi ile yapılacak ikili anlaşmayla Suriyeli sığınmacıların dönüşü için adım atılabilir.

Ama, Afgan ve Pakistanlılar kolayca geri gönderilecek gibi değiller.

Gerek Türkiye'nin söz konusu iki ülke ile sınırının olmaması gerekse Afganistan’daki Taliban yönetiminin mesafeli tutumu, Türkiye'yi kısıtlayabilir. Buna ABD'nin Afganistan'daki işbirlikçilerini Türkiye'de tutmak istemesini de ekleyebiliriz. 

Cümlelerimizin altını kalın kalemle çizelim çünkü bir zamanlar Afganların enfekte ettiği Pakistanlılar şimdi sosyal hastalıklarını itinayla Türkiye'ye bulaştırıyorlar.

Yakın gelecekte, Pakistanlılar'dan kaynaklanan hırsızlık, gasp, adam kaçırma, uyuşturucu kaçakçılığı suçlarının hızla arttığına tanık olacağız. O yüzden Edirne'de yaşanan olay basit bir asayiş meselesi olarak değerlendirilmemeli.

Bu, Pakistan'dan ve Afganistan'dan Türkiye'ye yönelik yasa dışı göçün kısa süre sonra yurdum insanına yönelik nasıl bir tehdide dönüşebileceğini gösteriyor.

Belki de bir işaret fişeği.

Özgür Özel pek farkında olmayabilir ama ana muhalefet partisi olarak CHP'ye ciddi görev düşüyor. Kendisinin Arapça tabelaları kaldıran CHP'li belediyelere ayar vererek dincilere yaranma çabasını bir kenara bırakması ve ivedilikle yasa dışı göç meselesine ciddi olarak eğilecek bir çalışma grubu kurması gerekiyor.

Tayyip'in siyasi ömrünü uzatmak için “normalleşme”, “yumuşama” gibi kerameti kendinden menkul yaklaşımlarla zaman kaybetmek yerine ülkenin bu beka sorununa ilişkin açık ve somut önerilerle yurdum insanının karşısına çıkmasını bekliyoruz diyerek yazımıza noktayı koyalım.