Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
37,5658
Dolar
Arrow
33,9499
İngiliz Sterlini
Arrow
44,6408
Altın
Arrow
2814,0000
BIST
Arrow
9.685

Mursi mezarında ters dönmüş müdür!

Sisi, dün Ankara'ya geldi.

Saray'da tatlı bir telaş vardı; çünkü bu 12 yıl sonra Mısır'dan Türkiye'ye cumhurbaşkanı düzeyinde ilk ziyaret olacaktı.

Tayyip bu ağır misafiri bizzat karşılamak için kalktı Esenboğa'ya kadar gitti.

Uçağın kapısında elini sıktı, ayak üstü bir iki cümle hoş geldiniz faslından sonra arabasına aldı ve Beştepe'deki sarayına götürdü.

Resmi karşılama töreni, milli marşlar, baş başa görüşme, Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği toplantısı, resmi yemek falan filan. Bunlar meselenin yurdum insanına pazarlanan yönü, eğer ki merak eden varsa.

Normal şartlarda, Türkiye ve Mısır gibi ülkelerin bu ve benzeri temaslarından bölgedeki gelişmeleri de etkileyecek önemli sonuçlar çıkması beklenir. Mesela dün iki ülke arasında 17 ayrı anlaşma imzalandı. Görüşmelerde Tayyip, Gazze meselesini gündeme taşıdı, Sisi, Türkiye'nin Suriye ile yakınlaşmasına destek verdi. Temasların, iktidarın işine yarayacak kısmını bugün, yarın besleme yazarlardan zaten öğreniriz.

Ama takip edebildiğim kadarıyla ziyaretin bu yönlerine pek fazla takılan yok.

Muhalif mahalle, Zat-ı Alîleri'nin zamanında bir anasına bacısına sövmediği kaldığı, defalarca "darbeci", "katil", "zalim", "firavun", "tiran", "asla görüşmem" dediği Sisi'yle şimdi sarmaş dolaş olmasını eleştirip salvo atışı yaparken karşı mahalle, “ülkeler arasındaki ilişkilerde ezeli ve ebedi dostluk veya düşmanlık yoktur, ülkelerin çıkarları vardır” ezberiyle yürümeye çalışıyor.

Saraydan aldıkları talimat böyle. Haşahuzurdan, çıkıp “bu ne perhiz bu ne lahana turşusu” diyecek halleri yok ya!

Cümle alem biliyor ki dış siyaset, Haşmetmeaplarının iki dudağı arasından çıkacak bir cümleye bakıyor.

O yüzden hangi anlaşmalar imzalanırsa imzalansın, hangi mutabakatlara varılırsa varılsın, hangi açıklamalar yapılırsa yapılsın; eğer Reis o gün tersinden kalkmışsa bir cümleyle her şeyi tepetaklak ediverir.

Ama benim asıl dikkatimi çeken gerek haber kanallarında gerekse sosyal medyada bu meseleleri iyi bilen “uzmanların” ısrarla ve inatla Tayyip’in dış siyasetinde hala bir “akıl” arıyor olmaları.

Bununla iktidarın her daim nalıncı keseri gibi hep kendine yontan çıkarcı esnaf zihniyetine, siyasal İslamcı siyasetin paradigmasına öyle ya da böyle meşruiyet sağlıyorlar.

Mesela, Suriye'de sırf İhvancılar iktidara gelsin diye cihatçılara verilen desteğin Türkiye'ye olan faturası “hangi rasyonel” akılla açıklanabilir.

22 yıldır izlediği dış siyasetin ne bir mantığı var ne de arkasında “rasyonel” bir akıl.

Cumhuriyete, değerlerine, felsefesine, kurumlarına ve kendileri gibi olmayan herkese karşı biriktirdiği hınçla, nefretle iktidara geldiğinde devletin “rasyonel” aklı da ortadan kalktı.

Harici işlerde, yılların tecrübesine dayalı, adeta kuyumcu terazisiyle tartılarak belirlenmiş devletler arası ilişkilerin hassas dengeleri üzerine kurulu, milli çıkarları esas alan akılcı dış siyaset yerini İslamcılığın travmatize ettiği ergenlik hülyalarına, yalan yanlış tarihi bilgilerle, hurafelerle şişirilmiş içi boş heveslere,  dizginlenemez şahsi hırslara bıraktı.

Hesap kitap edilmeden ve çoğu zaman geri vitese atmakla sonuçlanan refleksif çıkışlar yurdum insanına “Güçlü, onurlu siyaset” olarak bir güzel yedirildi.

Dış siyasetin bir hesap, kitap meselesi olmasıyla hiç ilgilenmedi.

Yaptığı tek hesap, “bunu içeriye nasıl satarım” oldu.

Din, iman, vatan, millet hamasetiyle kitlesini, kütlesini tahkim etti; karşı çıkanları düşmanlaştırdı hatta hiç çekinmeden “terörist”, “vatan haini” diye yaftaladı.

Sünni gözlüğünü, İhvancı gömleğini hiç çıkarmadı.

Arap Baharı'yla Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da İhvancılar idareyi ele alacak, kendisi de İstanbul'da post modern halife olarak hüküm sürecekti.

Ama olmadı.

Batı'daki ağababaları projeyi iptal etti. Etmekle de kalmayıp, İhvan'ı sonraki oyuna kadar tiyatronun bir köşesine koyuverdiler.

Ezcümle dün ağzına geleni söyledikleriyle bugün el sıkışıp aynı masaya oturacak noktaya ricat etmesinin arkasında da “rasyonel akıl” yok.

Topun gelişine vurmayı seviyor. Şimdilik böyle, ama yarın ne olur, onu da Allah bilir.

Ama burada Türkiye için asıl sıkıntı karşıdakilerin hurafelerle bezeli boş hayallerle değil, kendi milli çıkarlarına göre hareket ediyor olmasında.

Mesela, Mısır'la arasını bozduktan sonra Türkiye Ortadoğu'da ve Doğu Akdeniz'de siyasi, stratejik ve askeri açıdan sürekli zemin kaybetti. Yunanistan bu fırsatı kaçırmadı, dört yıl önce Mısır'la münhasır ekonomik bölge sınırlandırması anlaşması imzaladı. Eğer Mısır bu anlaşmayı Türkiye ile yapmış olsaydı, Doğu Akdeniz'de çok daha büyük bir alanda hak sahibi olacaktı. Türkiye'nin de hem Yunanistan’a hem Rumlara karşı eli güçlenecekti.

Ama, ideolojik bakış açısı, Mursi sevdası, memleketin çıkarının önüne geçti. Mısır'ı Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin kucağına itti.

Geçen yıllarda, siyasal İslamcıları yakından tanıyan emekli bir bürokrata, “Sisi'ye bu böylesine tepkili olmasının nedeni, sadece İhvancıları iktidardan devirmesi mi?” diye sormuştum.

“Kendini, Mursi'nin yerine koyuyor, O'nunla özdeş görüyor” cevabını vermişti. Mursi'nin askeri bir darbeyle devrilmesi ve darağacına gönderilmesi belli ki bilinçaltındaki korkuları tetiklemişti. Sisi'ye böylesine büyük nefret beslemesinin ve hatta belki de asker alerjisinin arka planında bu vardı. Oysa, Türkiye'de darbe dönemlerinin artık çok uzakta kaldığını öncelikle kendisinin bilmesi gerekiyordu.

Ezcümle, bu ziyaret ilişkilerde bir milat olacak mı, bekleyip göreceğiz. Sisi, sarayda "Ziyaretim, iki ülke arasında yeni bir işbirliği başlatma iradesini yansıtıyor" dedi. Bölgenin şartları ve gelişmeler Türkiye ile Mısır'ın yakınlaşmasını mecbur kılıyor ama “rasyonel” zeminde. Dinle, imanla, mezheple, İhvancılıkla diplomasi yürümüyor.

Dış siyasette rasyonel zemine dönebilir mi, o başka bir yazının konusu olsun.

Bağlarken, “Mursi, öbür dünyadan Tayyip ile Sisi'yi el ele kol kola görünce mezarında ters dönmüş müdür?” diye soralım; cevabını okuyucumuzun ferasetine bırakıp yazımıza noktayı koyalım.