Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,6207
Dolar
Arrow
34,8656
İngiliz Sterlini
Arrow
44,4914
Altın
Arrow
3046,0000
BIST
Arrow
10.059

'Nüfuz casusluğu'

İktidarın yasama yılı bitmeden Meclis'e getireceği 9’uncu Yargı Paketi’nde yeni tip casusluk olarak gösterilen “etki ajanlığı” suçuna yer vereceği yönündeki haberler basına yansıyınca, aklıma eski İçişleri Bakanı Saadettin Tantan geldi.

Bunu ilk kez kendisinden duymuştum.

2000'li yılların başıydı. Ecevit Hükümetinin İçişleri Bakanı’ydı.

Emniyet kökenli olduğu için seleflerinden çok daha farklı bir portre çiziyor, şifreli konuşmaktan hoşlanıyor, basının kendisine yönelik ilgisinden sonuna kadar yararlanıyordu.

İçişleri Bakanı’ydı ama polis müdürü gibi davranmaktan bir türlü vazgeçmiyordu.

Büyük çaplı yolsuzluklara karşı başlattığı operasyonlar, yaptığı açıklamalar, ya altın çağını yaşamakta olan haber kanallarına “son dakika” olarak giriyor ya da ertesi gün büyük gazetelerin manşetlerinde yer alıyordu.

57'nci Hükümetin kuşkusuz en renkli üyesiydi.

2000 yılının Mayıs ayında Mısır'a yaptığı ziyareti izleme şansım olmuştu.

Dışişleri Bakanlarının kalabalık heyetlerinin aksine, yanında sadece koruması Yusuf ve İçişleri Bakanlığı'nın Dış İlişkiler Sorumlusu olan bir görevli vardı.

Yani, Türkiye Cumhuriyeti'nin İçişleri Bakanı, kendisi dahil üç kişilik heyetle Mısır'a resmi bir ziyaret gerçekleştiriyordu.

Hasbelkader Kahire yolunda uçakta hemen arkasındaki koltuğa oturmuştum.

Uçağa biner binmez, çantasından bir kitap çıkardı ve okumaya başladı. Kitabın adı, “Unholy War” yani Kutsal Olmayan Savaş'tı.

Kitap, CIA'nın el Kaide'yi nasıl kurduğunu ve desteklediğini anlatıyordu.

Kitap üzerinden lafa girip arka arkaya birkaç soru sordum. Sonra konu, “nüfuz casusluğu” meselesine geldi.

Türkiye'de Batılı ülkeler için çalışan çok sayıda “nüfuz casusu” olduğunu söyledi. 

Saadettin Tantan'ın sözünü ettiği casuslar, siyasal ve sosyal konumlarını kullanarak, kendilerini fonlayan ülkelerin çıkarlarına hizmet ediyordu.

Aralarında, anlı şanlı üniversite hocaları, kalemi keskin gazeteciler, üst düzey bürokratlar, yazarlar, STK yöneticileri vardı.

Nüfuz casuslarının en tehlikelerinin siyasetin içindekiler değil basındakiler olduğunu birkaç kez arka arkaya vurguladı.

“Bunlar hükümet devirir, yeni hükümet kurar, Başbakanları değiştirir, bakanları atar. Kendilerini hangi ülke besliyorsa o ülkenin çıkarlarına göre siyaseti dizayn etmeye çalışırlar” dedi.

Belli ki söylediklerinin altı doluydu. Ama ne dersem diyeyim, isim vermeye ikna edemedim.

Mısır'daki temasları boyunca da konuşmadı.

Ağzından laf alamayınca, bari iki satır haber çıksın diye, Kahire'deki temaslarını sordum.

Gayet sakince,:

Galiba” dedi, “el Kaide diye bir örgüt var ya, onun iki numarası İstanbul'daymış. 'Yakalarsanız bize verin' dediler. 'Veririz tabi, niye olmasın' dedik

O dönemde, İkiz Kuleler henüz sağlam olduğundan, meselenin ciddiyetine pek vakıf olamamıştım. El Kaide de -en azından benim için- kenarda köşede radikal İslamcılık oynayan CIA beslemesi bir örgütten fazlası değildi.

Türkiye'ye döndükten sonra bir süre daha konuşuldu. Hatta Başbakan Bülent Ecevit, “Bana isim veren kimse olmadı” açıklaması yaptı. Belli ki, Saadettin Tantan bunu fazla büyütmek istemiyordu.

Türkiye sıkıntılı günlerden geçiyordu. Gündem değirmeninin taşı gelişmeleri çok hızlı öğütüyordu, bir gün önce konuştuğumuzu ertesi gün hatırlamıyorduk bile.

Ben de bu meseleyi zihnimin tozlu sandığına kaldırdım. Ta ki 2002 yılının Aralık ayına kadar.

Yaklaşık bir ay kadar önce siyasal İslamcılar iktidara gelmişti. Türkiye, yeni bir döneme adım atmıştı. Dikkat çekici olan, Türkiye'nin liberal, sol-liberal ve muhafazakar Kürt seçmenin ve el altından Kürtçü siyasetin siyasal İslamcılara vermekte olduğu destekti.

Siyasette kartlar yeniden dağıtılıyordu. Meclis'e sadece AKP ve CHP girmişti ama dışarıda kalan partilerde de ciddi hareketlilik yaşanıyordu.

Yeni Parti'yi kurduktan sonra Kemal Derviş'in kendisini iyot gibi açıkta bırakmasıyla büyük hayal kırıklığı yaşayan eski Dışişleri Bakanı İsmail Cem, ANAP Genel Başkanı olmak isteyen Ekrem Pakdemirli'yi ziyarete gelmişti.

Hasbelkader ben de görüşmenin yapıldığı odadaydım

Yıllardır muhabir olarak takip ettiğim için İsmail Cem'i yakından tanıyordum. Son derece morali bozuktu.

Kısa bir hal hatır sorma muhabbetinden sonra konuya girdi.

Biz” dedi, “Nüfuz casusluğunu çok ciddiye almamıştık. Ama büyük hata etmişiz. Farkında olmadan altımızı oymuşlar. Kimleri iktidara taşıyacakları zaten belliymiş. Yugoslavya'da olanlar ortadayken, biz nasıl bu hataya düştük”

Ekrem Pakdemirli İsmail Cem'in söylediklerini hiç garipsemedi. Üstelik, her söylediğini başıyla onayladı.

Açıkça dile getirmemişti ama sözlerinin adresi belliydi. 

Kemal Derviş'in bir “nüfuz casusu” olduğunu düşünüyordu.

Ama aklında başkaları da vardı. Görüşme sonrası, arabasına binmeden önce yanına gidip doğrudan “Kim bunlar” diye sordum.

“Güvendiğimiz kim varsa” diye mırıldandı. 

Çok üzgündü ama yine de üsteledim. Cevap vermeden arabasına bindi ve gitti.

Dört yıl sonra bir türlü kurtulamadığı kanser illeti nedeniyle hayatını kaybetti.

Yani, nüfuz casusluğu bugünün meselesi değil.

Eğri oturup doğru konuşalım, AKP'nin 2002 yılında iktidara gelmesinde, Batılı ülkelerin çıkarlarına hizmet eden nüfuz casuslarının büyük katkısı oldu. Çünkü Batılı ülkeler, Türkiye'de siyasal İslamcıların kendi çıkarlarına hizmet edeceğini düşünüyordu.

Öyle de oldu.

22 yıldan buyana Batı; ABD ve AB, AKP'nin ve Tayyip'in iktidarda kalması için Türkiye'de hem basında, hem akademide, hem bürokraside beslediği nüfuz casuslarını sonuna kadar kullandı.

Şimdi iktidar muhalefetin sesini biraz daha fazla kısmak için bunu bir “suç” kılıfına sokmaya hazırlanıyor. Bu paket geçerse, sosyal medyada muhalif paylaşım yapanlar, “etki ajanı” olarak suçlanacak.

Ve bu zihniyet, Türkiye'de sözüm ona demokratik, özgürlükçü ve sivil bir anayasa yapmak için kollarını sıvamış durumda.

Bakalım, Tayyip ömür boyu iktidarda kalabilmek için şapkadan başka hangi tavşanları çıkaracak diye soralım ve yazımıza noktayı koyalım.