Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.550

Süreç yok, 'al-ver' var

Aslında 2023'teki seçim öncesinde de tartışılıyordu.

Beriki mahalle, 6'lı masa, Kılıçdaroğlu'nun adaylığı, AKP eskilerinin vekilliği, Meral Abla'nın kaprisleri filan derken, öbür mahalle Tayyip'i bir sonraki seçimde yani 2028'de yeniden aday yapabilmenin yolunu arıyordu.

Meselenin üzerine o zaman pek fazla düşen olmadı çünkü anket şirketlerinin gazına fena halde gelmiş olan CHP'liler, Kılıçdaroğlu'nun seçimi kazanacağı hesabındaydı.

Dolayısıyla, 2028'i şimdiden düşünmenin alemi yoktu.

Ama öyle olmadı.

Kılıçdaroğlu önce seçimi, sonra kurultayı kaybetti. 12 yıldır dizinin dibinde büyüttüğü Özgür Özel partinin başına geçti. 31 Mart'taki yerel seçimden CHP birinci parti çıktı, yumuşama, normalleşme filan derken bir de baktık ki geçen yılın başlarında Ankara'nın derin mahfillerinde konuşulanlar ete kemiğe bürünüyor.

Siyasal İslamcı zihniyeti bilenler ya da tanıyanlar, yerel seçimden sonra Tayyip'in şapkasından tavşan çıkarmasını zaten bekliyordu.

Ama bunu bu kadar çabuk yapmasına şaşırdık.

Hazır Özgür Özel'i kafa kola almışken, şahsını, emri hak vaki olana kadar o koltukta tutacak bir Anayasa değişikliğini CHP ile yapabilirdi.

Özgür Özel zaten buna teşneydi. Gözüne girmek, koltuğunun altına sığınmak, kocaman bir aferin almak için hiçbir fırsatı kaçırmıyor olmasına rağmen Tayyip, hesabını Bahçeli üzerinden yaptı ve düğmeye bastı.

Ankara'da bu işleri iyi bilen kulağı delik bir iki kişiye sordum. “Neden” dedim, Tayyip Özgür Özel'i eli böğründe bıraktı? Gel birlikte Kürt açılımı yapalım, deseydi Özgür Özel koşa koşa giderdi.

Aldığım cevap dikkat çekiciydi.

“Özgür Özel giderdi de, CHP'li vekillerin ne kadarı O'nun peşine takılırdı, bilmiyoruz. Tayyip, Meclis'e geldiğinde ayağa kalkın talimatı verdiği halde parti grubu üçe bölündü. Bazıları Genel Kurul salonuna girmedi, bazıları ayağa kalkmadı. Bu kadar basit bir meselede vekillere sözünü dinletememişken, Kürt meselesinde nasıl dinletecek! Tayyip riski almadı.

Bu nedenle DEM'i tavladığı anda, yeniden aday olmasının önünü açacak bir Anayasa değişikliğini referanduma gitmeden yapabileceğini düşündü.

Tayyip, kadrolarını ve mirasını geleceğe taşımak istiyor. Buna kendinden sonrası için hazırlık demek de mümkün.

2002'den bu yana Türkiye'de siyasal İslam'ı tam olarak kurumsallaştıramadığı gibi son yıllarda Atatürkçü, Cumhuriyetçi rüzgarın giderek şiddetlendiğini görüyor.

Neo Hamidyen rejimin kendisinden sonra çökeceğini hissediyor olmalı ki, içine düştüğü sıkışmışlıktan  kurtulmak için Türkiye’nin siyasi zeminini - hala eli ayağı tutuyorken, akli melekeleri yerindeyken - tamamen yıkmak, çökertmek istiyor.

Yıktıktan sonra kafasına göre yeniden inşa ederek kendisinden sonra gelecek artık kim varsa ona  dikensiz gül bahçesi bırakmanın hesabında.

O yüzden bu çöküşün muhtemel sonuçlarını görebilmek için önce “kontrollü bir sarsıntı” yarattı.

Bahçeli'yi devreye sokup herkesi ters köşeye yatıran hamlenin arkasında bu var.

Cümbür cemaat ekim ayı başında DEM'cilerin elini sıkması, sonrasında “Teröristbaşı, Meclis’te konuşsun” demesiyle yeni bir açılım sürecinden bahsetmeye başladık.

Ancak kazın ayağının öyle olmadığını anlamamız çok uzun sürmedi.

Ortada yeni bir açılım süreci filan yok. Olmayacak da...

Sadece Tayyip ile DEM'ciler arasında bir al-ver söz konusu.

Yani Ortadoğu'nun kendine has mantığı üzerinden pazarlık yapmak için masaya oturacaklar.

Kimse oturup bir şeyleri uzun uzun müzakere etmeyecek.

Başlıklar zaten üç aşağı beş yukarı belli.

Tayyip diyecek ki yeni Anayasa yapalım, siz benim yeniden aday olmamın önünü açın, bana Cumhurbaşkanlığı'nı verin ben de Apo'yu serbest bırakayım, belediyelerinize kayyım atamayayım; Anayasa'dan Türk ifadesini çıkaralım filan...

Kürtçülerin ruhunu gıdıklayacak ne varsa masaya koyacak.

DEM'cilerin, Apo'nun serbest kalması dahil, istediklerini aldıktan sonra geri kalanı ile çok fazla ilgilenmeyecekleri ortada.

Tayyip, ölene kadar Cumhurbaşkanı olmuş, Türkiye'de rejim tamamen otoriterleşmiş, demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü filan külliyen bitmiş; çok da sallamayacaklardır.

Önceki açılım saçılım meselesi uzadıkça sarpa sardığından bu kez çok daha hızlı “hele bir yola çıkalım da” mantığıyla hareket ediliyor gibi görünüyor.

Geçen sefer iktidar yurdum insanını ikna etmek için tabiri caiz ise on takla atmıştı.

Bu kez meseleyi Meclis'te çözecekler.

2028'e kadar önlerinde dört yıllık bir süre var.

Eğer işler Tayyip'in istediği gibi giderse, Apo'nun örgüte silah bırakma çağrısı yapması ve PKK'yı lağvettiğini açıklamasıyla, iktidarın eline son derece büyük bir propaganda malzemesi geçmiş olacak.

Tayyip, yurdum insanına “terörü bitiren” lider olarak sunulacak.

Diyelim, Kandil'dekiler bunu kabul etti. Peki o zaman, Suriye'nin kuzeyinde ABD'nin kucağına oturmuş YPG'yi, PYD'yi ne yapacaksınız?

Onun için de şöyle bir hikaye bulmuşlar. Güya Türkiye, bu bölgedeki kantonları kendi himayesine alacakmış ve sözüm ona Misakı Milli'de belirlenen sınırlarına ulaşacakmış.

Tabi, yersen dolapta dolma var.

Çok hızlı ve dinamiği neredeyse tamamen gözümüzün önünde yapılan açıklamalara dayanan “nevi şahsına münhasır” bir süreç yaşıyoruz. Ama bu süreç yurdum insanının sinir uçlarına da fena halde dokunuyor. Tayyip'in evdeki hesabı çarşıya uyacak mı, üç vakte kadar görürüz diyerek yazımıza noktayı koyalım.