Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,6287
Dolar
Arrow
34,8925
İngiliz Sterlini
Arrow
44,3362
Altın
Arrow
3006,0000
BIST
Arrow
10.125

Taamüden cinayet!

Perşembe günü, endüstriyel turizmin dünyayı öldürmekte olduğuna dikkat çekmiş, Güneydoğu Asya'dan örnekler sıraladıktan sonra Türkiye'deki ahval ve şeraiti kaleme almak için bugüne randevu vermiştik.

Lafı hiç eveleyip gevelemeden yazalım.

Türkiye'de turizm ve “yazlıkçılık” adı altında “taamüden cinayet” işleniyor.

Üstelik hepimizin gözünün önünde!

Bu memleketi, taşıyla, toprağıyla, deniziyle, sahiliyle, ormanıyla, dağıyla, tepesiyle, deresiyle artık bizim için “vatan” yapan ne varsa turizm endüstrisi, rant ve aç gözlü yazlıkçı ekonomisi için feda ediliyor.

Ben çocukluğumda ve gençliğimde Gemlik Körfezi'nin nasıl öldürüldüğüne tanıklık ettim.

Suyu adeta akvaryum gibi, bin bir çeşit balığın yaşadığı, karides ve midyenin bolluğundan adeta bedava olduğu, sabahları kıyılarında deniz atı yakaladığımız Gemlik Körfezi, Türkiye'nin Özal döneminde geçirdiği neo liberal değişimden payını fazlasıyla almıştı.

Çeyrek asırdan kısa süre içinde geri dönüşü olmayacak şekilde kirlendi, tabiri caiz ise yok olma noktasına geldi.

Oysa bir zamanlar buraları, Türkiye'nin önemli sanayi şehirlerinden olan Bursa'da işçilerin aileleri ile birlikte çadır kampları kurduğu, insanların biralarını keyifle yudumlayabildiği aile çay bahçelerinin sıra sıra dizildiği, küçük mangallarda pişirilen kuzu pirzola ya da bol kimyonlu köftelerin lüks sayılmadığı, şezlong-şemsiye teröründen azade havluların tertemiz kumların üzerine serildiği yerlerdi.

Bu dönem, 12 Eylül'den sonra Türkiye'de zengini seven iktidarların yağmacı siyasetleriyle kapandı. Zeytin ve çam ağaçları kesildi, yerine tarikatçıların, cemaatçilerin kümelendiği “villalar” yapıldı. Çadır kamplarının yerini yeni türedi zenginlerin yılda en fazla üç gün oturacağı malikaneler aldı.

Gemlik Körfezi'nin hayat enerjisi söndü.

Türkiye'nin sosyal değişimi konulu doktora tezi yazan öğrencilere, işçi sınıfının kamusal alandan çekilmeye zorlanmasıyla burayı tarikatçıların, cemaatçilerin, İslamcıların nasıl doldurduğuna örnek olarak Bursa'daki bu dönemi incelemelerini salık veririm.

Bir süre sonra yoğun yapılaşma sonucu alt yapı olmadığı için denize bırakılan pis suların kirlettiği Körfez’de denize girilemez oldu. Yıllar içinde neredeyse balık kalmadı, cennet gibi coğrafya öyle bir çoraklaştı ki onu bu hale getirenler bile villalarının kapısına kilit vurup çekirge sürüsü gibi yağmalayacakları başka kıyılara göç ettiler.

Geriye nükleer savaş sonrası konulu filmleri hatırlatan bina yığınları kaldı.

Bugün Gemlik Körfezi, sığınmacıların ve kaçak göçmenlerin işgali altında.

Bayramda, seyranda kıyılara gidip vakit geçirmek cesaret işi oldu.

Şimdi de aynı şekilde Edremit Körfezi'nin katledilmesini izliyorum.

Son bayram tatilinde nüfusu 3 milyonu geçti. Bu kadar insanı kaldıracak alt yapı olmadığı için tatil sonrası devasa çöp yığınları ortaya çıktı. Tatilcilerden geriye pislik içinde kumsallar, piknik alanları, dere kenarları, orman yolları kaldı.

Her yerde plastik şişeler, naylon torbalar, yemek artıkları, şişe kırıkları...

Sadece Ayvalık'ta 3 bin 660 ton çöp toplandı.

Marketlerde raflar boşaldı, şişe suyunu ara ki bulasın!

Ancak meseleyi sadece bayram tatillerindeki hareketliliğe bağlamak doğru olmaz.

Gelin yakın gözlüğümüzü takalım.

Bozcaada'nın karşısındaki Geyikli iskelesinden çıkın, Baba Burnu'ndan sonra Edremit Körfezi'ne girin. Ardından Ayvalık üzerinden Altınova'ya, oradan Salihleraltı, Dikili, Çandarlı, Foça derken İzmir Körfezi... 

İddia ediyorum, bütün Akdeniz ve Ege coğrafyası içinde eşi benzeri bulunmayacak kadar güzel olan bu kıyı şeridi son çeyrek asırdır tabiri caiz ise hunharca yağmalanıyor.

Betonlaşmamış yer bulmak mümkün değil.

Cart sitesi, curt tur, filanca park evleri, fişmanca tatil köyü, zart resort, zurt club derken, koskoca sahil aç gözlü sonradan görmelerin, rant hırsıyla yanıp tutuşanların, kara para aklayıcılarının, uyuşturucu tacirlerinin, mafyanın işgaline uğradı.

Çanakkale-İzmir yolundan geçerken pek anlaşılmıyor ama Altınova'nın sahil bandına doğru gideyim derseniz, odunu dikseniz ağaç olacak kadar mümbit bu coğrafyanın nasıl betonlaştığına içiniz yanarak tanık olursunuz.

Her biri Ankara'da arkası sağlamların ya da İstanbul'daki Kapalıçarşı esnafı gibi tuzu kuruların yaptırdığı çirkin kooperatif evlerinin arasından geçip denize ayağınızı sokabilirseniz ne mutlu size!

Duyunca insana şaka gibi geliyor ama son yerel seçimde CHP'den Belediye Başkanı seçilen Mehmet Ertaş, Edremit'in önde gelen müteahhitlerinden.

Neredeyse Akçay, Altınkum'daki her beş apartmandan birinin üstünde kendisinin soyadı yazıyor.

Mesela biz şimdi gidip kime “Edremit Körfezi beton yığınına dönüyor, hiç yeşil alan kalmadı, nefes alamıyoruz, zeytin ağaçları kesiliyor yerine apartmanlar dikiliyor” diye dert yanacağız.

Bizim paşa gönlümüz istiyor diye imar faaliyetlerini durduracak değil ya. Nasıl olsa, yurdum insanı değil belki ama gurbetçiler ellerindeki Avroları bozdurup basıyor parayı ve yaptığı daireleri satın alıyor.

Allaha şükür çorbası kaynıyor!

Oysa bizim CHP'den, CHP'li yerel yöneticilerden, ülkenin taşını, toprağını, ağacını, ormanını, havasını, suyunu, denizini, sahilini koruyacak siyaset izlemesini beklememiz gerekmez mi?

Yoksa sosyal belediyecilik, insanların parklarıyla, bahçeleriyle, yeşil alanlarıyla, betonlaşmamış sahilleriyle, kirletilmemiş denizleriyle daha yaşanabilir bir çevre siyasetini kapsamıyor mu?

CHP de AKP gibi rant ekonomisinin dayanılmaz hafifliği içinde başka dünyalara yelken açtı da bizim haberimiz mi olmadı!

Hadi, Kuzey Ege'de Edremit böyle, Burhaniye, Ayvalık çok mu farklı...

Değil tabii ki.

Balıkesir'in Akçay'ı, Gömeç'i, Altınova'sı yağmalandı, betonlaştı da İzmir'in Dikilisi, Foçasıbakir” mi kaldı.

Mesela, güzelim Salihleraltı'nın durumu içler acısı.

Çandarlı da öyle...

İzmir'in güneyini, Akdeniz kıyılarını hiç yazmıyorum bile. Oraları hemen her açıdan yaşadığımız distopya içinde ayrı bir distopya gibi.

Geçenlerde, CHP'nin Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na yeni seçilen Ahmet Akın, “Edremit'te halkla buluşuyor” dediler, kalktım gittim.

Muhabirlik günlerini de özlemişim ya, “basın mensubu” sıfatıyla ön sıraya kuruldum.

Toplam 54 kişilik salonda halk buluşması nasıl yapılır diye düşünürken, içeri hoplaya zıplaya Özgür Özel ile Ali Mahir Başarır arası kıvamda bir genç girdi.

Ahmet Akın'mış.

Lafa, “Vatandaş bana ulaşmakta zorluk çekiyormuş, doğrudur. Çünkü biz hep sokaktayız, halkın arasındayız. Makam odasında oturmuyoruz” diye afilli bir giriş yaptı. Üç beş ezber cümleyle yerel basının gönlünü aldı, ertesi gün çıkacak gazetelere ve yerel muhabirlerin sosyal medya hesaplarına kendi reklamını yapacak birkaç malzeme verdi.

Tam teşekkür edip basını salondan çıkarıyorlardı ki dayanamayıp el kaldırdım. “Sayın Başkan” dedim, “Bir çift sorum var. Öncelikle ne olacak bu arıtma meselesi? Nedir çözümünüz? Bize bir takvim verebilir misiniz?”

Arıtma, Balıkesir Büyükşehir Belediyesi'nin sorumluluğunda olduğu için sorumun muhatabı doğrudan Ahmet Akın'ın kendisiydi.

Düğün yok, bayram yok, eniştem beni niye öptü, demeyin. Körfez'deki arıtma sıkıntısı bugün için en kritik meseleyi teşkil ediyor.

Havran'ın, Edremit'in, kıyı şeridindeki beton ormanının bütün atığı, pisliği, lağımı neredeyse hiç temizlenmeden denize bırakılıyor. Edremit Körfezi inanılmaz bir hızda kirleniyor, yaşanmaz hale geliyor.

Arıtma yok değil elbette.

Var ama kapasitesi çok düşük.

Yeterli olmadığı için neredeyse bütün atık denize deşarj ediliyor.

Yaz aylarında insanlar gecenin bir yarısı kesif bir lağım kokusuyla uyanıyor. Ertesi sabah sahile gittiklerinde, denizin pislik içinde olduğunu görüyor.

Yazlıkçı tayfası veya günübirlik gelen yerli turistler, lağımdan dibi görünmeyen sularda yüzüp tatil yaptığını sanıyor.

Mesela geçen sene, denizden enfeksiyon kapanlar yüzünden Edremit Devlet Hastanesi'nin acil servisi dolup dolup boşalıyordu.

Daha önce Balıkesir Büyükşehir Belediyesi'ni elinde tutan AKP, CHP'li Edremit Belediyesi'ni zor durumda bırakmak için bilerek ve isteyerek arıtma meselesine el atmamıştı.

Eski Başkan Yücel Yılmaz, yurdum insanının, Körfez'in pislik içinde olmasının, ortalığın lağım kokmasının faturasını Edremit'in CHP'li belediyesine çıkaracağı hesabını yapmıştı ama evdeki bu hesabı çarşıya uymadı.

Son seçimde Edremit'in yanısıra Balıkesir Büyükşehir Belediyesi'ni de CHP aldı

Aldı ama değişen bir şey olmadı. En azından şimdilik.

Arıtma meselesi hala çözülmediği gibi ortada çözüme dair bir takvim de yok.

Ahmet Akın'a ısrarla bunu sordum.

- Bu arıtma meselesi ne zaman ve nasıl çözülecek? Bize takvim verebilir misiniz?

Üzerinde çalışıyorlarmış, finansman meselesinde son aşamaya gelmişler, en kısa zamanda  adım atacaklarmış falan filan...

Yani anlattıklarından anladığım kadarıyla ortada Edremit Körfezi'ni ipten alacak, geri dönüşü olmayacak şekilde kirlenmesinin önüne geçecek ne adam gibi bir projeleri var ne de buna ilişkin bir takvim öngörüyorlar.

Yine de üsteledim. Ahmet Akın, “Evet, bir takvim belirleyerek gelmiş olsak iyi olurdu” mealinde birkaç cümleyle meseleyi kapatmayı tercih etti.

Oysa, koltuğa oturur oturmaz ilk işi arıtma meselesine el atmak ve birkaç ay içinde bu meseleye kalıcı şekilde çözüm bulmak olmalıydı.

Körfez yaşanmayacak hale gelirse, bundan en çok Balıkesir ekonomisinin etkileneceğini bilmiyor olamaz.

Gerek Marmara Denizi gerekse Ege Denizi kıyısındaki ekonomik faaliyetler olmasa Balıkesir'in gelişemeyeceği gün gibi ortada.

Ez cümle Balıkesir'i kalkındırmanın yolu Edremit Körfezi'ne kendi gözü gibi bakmasından geçiyor. 

Bunun ne kadar farkında, bir şey söylemek zor.

Seçimden bu yana geçen 3 ayda pek iyi bir sınav veremedi. Aciliyeti olan o kadar iş varken  gitti Balıkesir'in logosunu değiştirdi. Üstelik marifetmiş gibi bunun sosyal medyada reklamını da yaptı ama eğer zahmet edip paylaşımının altındaki yorumları okusaydı, hemşerilerinin tepkilerini de görebilirdi.

5 yıllık yarışa ne yazık ki geride başladı.

Deveye neden boynun eğri diye sormuşlar, o da nerem doğru ki demiş; yurdum insanının büyük umutlarla yerel seçimde birinci parti yaptığı CHP'nin başındaki şahsiyet siyaseten neyi ne kadar doğru yapıyor ki partisinin belediyelerine de örnek olsun diyerek yazımıza noktayı koyalım.