Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
34,9385
Dolar
Arrow
32,5064
İngiliz Sterlini
Arrow
40,8451
Altın
Arrow
2441,0000
BIST
Arrow
10.087

Tayyip sığınmacıları göndermez!

Kayseri’de, bir Suriyeli’nin 6 yaşındaki kız çocuğunu taciz etmesi üzerine patlak veren olaylar, sığınmacı meselesini yeniden gündemin ön sırasına taşıdı.

Lafı hiç eveleyip gevelemeyelim.

Türkiye, - Türk halkı pek farkında olmasa da - varlığını ciddi biçimde tehdit eden çok boyutlu demografik bir operasyonla karşı karşıya bulunuyor.

Bu operasyon başarıya ulaşırsa, görünür gelecekte elimizde bu haliyle bir vatan kalmayacak, Türkiye parça pinçik olacaktır.

Bunun altını kalın kalemle çizelim.

Meselenin birbirini besleyen ve destekleyen hem iç hem dış boyutu var.

Dışarısı malum.

İkisinin hesabı farklı olsa da ABD ve AB sığınmacıların Türkiye’de kalması için elinden geleni yapıyor.

Batı’nın demokrasi ve insan hakları diye attığı zaman mangalda kül bırakmayan liderleri, memleketi ortaçağ karanlığına sürükleyen, demokrasiyi ve insan haklarını yerle yeksan eden İslamcı zihniyeti, sırf sığınmacıları Türkiye’de tutuyor diye gözü kapalı biçimde destekliyor.

Oysa daha düne kadar Kopenhag Siyasi Kriterleri diye kendilerini yırtıyorlardı.

Meselenin ucu Avrupa'ya dokununca ne Kopenhag kaldı ne kriter.

Buraya notumuzu düşelim.

Tayyip, geçmişte iktidara bu kadar güçlü tutunabildiyse, Merkel ve Obama’nın verdiği koşulsuz destek sayesindedir.

AB, ağır bir göç dalgasından korktuğu için sığınmacılar Türkiye'de kalsın diye AKP’nin iktidarını sürdürmesini istiyor.

ABD'nin hesabı biraz farklı.

Onların derdi, PKK’nın Suriye’nin kuzeyinde kurduğu “terör devletinin” büyük bir sıkıntı ile karşılaşmadan serpilip, büyümesi, gelişmesi, kurumsallaşması!

Bunun için de Suriyelilerin bulundukları yerde kalması gerekiyor.

Eğer, ülkelerine dönerlerse, büyük kısmı haklı olarak PKK’nın gasp ettiği topraklarını geri almak isteyecek.

Meselenin sıcak çatışmaya varmadan çözüleceğini düşünmek safdillik olur.

Suriyelilerin topraklarına dönmesi aynı zamanda PKK’nın bölgede işgalci olduğunun tescillenmesi demek.

Böylece ABD’nin Ortadoğu’daki sıçrama tahtalarından birinin daha ayağının altından kayması ihtimali ortaya çıkacak.

Söz konusu ihtimal Washington’daki stratejik planlamacılar için adeta kabus senaryosu.

O zaman kendi akıllarınca Suriye'yi Rusya'nın eline bırakmış, stratejik denklemden dışlanmış olacaklar!

AB ve ABD’nin bu siyasetiyle Türkiye’deki siyasal İslamcı iktidarın orta ve uzun vadeli planlamaları tam olarak örtüşüyor.

Zurnanın zırt dediği yer de burası.

Daha açık yazalım.

Tayyip, bedeli ne olursa olsun Türkiye’deki Suriyelileri, Afganları, Pakistanlıları, Afrikalıları göndermeyecektir.

Kimse boşuna beklemesin. Gerekirse iç savaşı bile göze alır.

Çünkü sığınmacılar; Türk milletini ümmetleştirme, ülkeyi çok kimlikli, çok kültürlü, çok etnikli ve çok mezhepli federal bir İslam cumhuriyetine dönüştürmek için Tayyip'in elindeki en güçlü stratejik aparattır.

Memleketin demografik yapısının geri dönüşü olmayacak şekilde bozulması, iktidarın işine gelecektir.

Özellikle Suriyeliler üzerinden Anadolu'ya yapılan, yapılmakta olan Selefi aşısı tutarsa, bundan sonra Türkiye'de laikliğin esamisi okunmayacaktır.

Tayyip'in ısrarla gündeme taşıdığı ve CHP'nin ideolojik olarak zihnini bir türlü berraklaştıramayan siyaset acemisi Genel Başkanı Özgür Özel'in de “teşne” olduğu Anayasa değişikliği meselesini bu çerçevede değerlendirmek gerekiyor.

Batı'dan beslenen foncuların, Kürtçülerin, İslamcıların, çakma solcuların, ılık beyinli liberallerin saçma sapan bir şekilde  Türk milletini “Türkiyeli” yapma çabasının altında bu da var. 

Tayyip, dilinden düşürmediği “kutlu davası” için yurdum insanını, Türkiye Cumhuriyeti'nin eşit onurlu vatandaşları olmaktan çıkarmak, yeniden kullaştırmak sonra ümmetin halifesi olmak istiyor.

Gözüne tavuk karası inmeyen herkes bunu görebilir.

Sığınmacıları Türkiye'de kalıcı hale getirmeden bunu yapamayacağının farkında.

Tayyip sadece toplumdaki tepkinin kendisini iktidardan edecek noktaya geldiğini görürse geri adım atabilir!

2018 yılında basılan “Suriyeli Göçü” kitabını yazarken, iktidarın Suriyelilerin Türkiye'ye gelmesi için özellikle çaba gösterdiğine hatta ilk göç dalgasını MİT'in organize ettiğine tanık olmuştum. Bunu yurdum insanına bir güzel “ensar, muhacir” diye yedirmişlerdi. Proje ta o zaman uygulamaya konmuştu.

Peki ya muhalefet?

Tayyip’in karşısındaki ezikliğini aşamayan, sığınmacı meselesinin ciddiyetini bir türlü kavrayamamış CHP Genel Başkanı Özgür Özel’den medet ummak hayalcilik olur. Meselenin önemine vakıf olmadığı gibi çakma solcu ağzı ile konuşmayı marifet sanıyor.

Oysa üzerinde tarihi bir sorumluluk var ve bunu farkında değil.

Geçenlerde çıktı, “Yarın, öbür gün Esad meselesinde bir mesafe alırsak, ben Sayın Erdoğan'dan randevu da alırım. Gerekirse Esad'la Erdoğan görüşmesine aracılık da yaparım. Yeter ki masaya oturalım. Bu işe para lazımsa ben o parayı AB'den bulacağım” diye neresinden tutsak dökülen, son derece anlamsız bir açıklama yaptı.

Hadi geçelim, işgüzarlık yaparak iktidarcılık oynamasını, “AB'den para bulacağım” demesi de neyin nesi!

Ne yazık ki Tayyip'e yancılık yapmayı siyaset sanıyor.

Bugün için Türkiye'de meseleyi gerçekten dert edinen üç isim var.

Zafer Partisi lideri Ümit Özdağ, Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan, Afyon Belediye Başkanı Burcu Köksal.

Ümit Özdağ’ın hakkını teslim edelim.

Gelişmeleri en sıkı takip eden, en iyi çalışan ve somut siyaset geliştirip somut çözüm önerileri getiren tek isim.

Tanju Özcan ve Burcu Köksal, mensubu oldukları CHP’nin sisli, bulanık ve çakma solcularla, fonculara, ılık beyinli liberallere hitap eden siyasetinin aksine sığınmacılar konusunda tavizsiz tutum sergiliyorlar.

Diğer yandan toplumdaki tepki giderek büyüyor gibi görünse de özellikle AKP’nin seçmen tabanını oluşturan esnaf kesimi ve KOBİ’cilerin önemli bir bölümü sığınmacıların gönderilmesine pek öyle taraftar değil. Onları Türkiye’nin istisnasız dört bir yanında ve hemen her sektörde sigortasız, Türklerin neredeyse üçte biri fiyatına çalıştırıyorlar.

Yurdum insanı işsiz kalmış kimin umurunda!

Meselenin güvenlik boyutuna değinmeden geçmeyelim.

Sığınmacılar aşını, işini paylaşan; yaşanan büyük ekonomik krize rağmen -birkaç münferit olay dışında-  hala kendilerine ses çıkarmayan yurdum insanına yönelik hiç bir şekilde minnet duygusu içinde değiller.

Türkiye'yi yağmalanacak bir ülke olarak görüyorlar.

AB'den beslenen foncular da, “Aman birileri bunlara tepki gösterse de ortalığı velveleye versek” diye aportta bekliyor.

Sokaklarda, caddelerde, sahillerde köpeksiz köyde çomaksız gezer gibi fink atarlarken, arkalarında siyasal İslamcı iktidarın olduğunu çok iyi biliyorlar. Tayyip'in ve AKP'nin gözünde ayrıcalıklı olduklarının farkındalar.

Türkiye'nin genelinde, kıyılara, kumsallara, parklara, bahçelere yurdum insanı neredeyse giremez oldu. Aileler, küçük çocuklarını oyun parklarına götürürken bile korkuyor. Herkes tedirgin.

Sosyal medyada yurdum insanına hiç çekinmeden hakaret eden binlerce hesap var. Sadece hakaret etmekle yetinmiyorlar, tehdit de ediyorlar.

O kadar kendilerine güvenliler.

Gizli özne ile yazılmış bir cümleden “Cumhurbaşkanına hakaret suçu” çıkaran savcılar, Türk insanına nefret kusan sığınmacı hesaplarını nedendir bilinmez görmezden geliyor.

Ez cümle, yurdum insanının artık bir şekilde tehlikenin farkında olması gerekiyor. Tayyip'e geri adım attıracak güçlü bir toplumsal tavır ortaya çıkmadığı sürece Türkiye'ye yönelik bu demografik operasyonun başarıya ulaşma şansı da o kadar artacaktır, diyerek yazımıza noktayı koyalım.