CHP'de 13 yıllık Kılıçdaroğlu dönemi sancılı bir şekilde sona erdi.
38. Olağan Kurultay'da, "değişim talebini" temsil eden Özgür Özel ipi göğüsledi ve CHP'nin 8'nci genel başkanı oldu.
Özellikle kendisini muhalif olarak tanımlayan medyaya bakıldığında - 14-28 Mayıs'ta büyük bir hezimet yaşayan CHP değilmiş gibi - adeta bahar havası esiyor, estiriliyor. Kurultay coşkusu değil de sanki seçim zaferi yaşanıyor!
Bunun, CHP tabanının 13 yıl boyunca öğrenilmiş/öğretilmiş çaresizlikten kurtulma çabasının bir tezahürü olduğu tespitini yapalım, "psikopolitiğin konusudur" diyelim ve devam edelim.
Peki, Özgür Özel gerçekten yeni bir dönemin kapılarını açtı mı?
Öncelikle, gençliği, enerjisi, hitabeti, güçlü değişim talebiyle CHP tabanında kayda değer bir hareketlilik yarattığı tespitini açık yüreklilikle yapalım. Ancak, yeni bir dönemin kapılarını açıp açmadığını söyleyebilmek için henüz çok erken. Her ne kadar Parti Meclisi listesinde yaptığı tercihler CHP'de bir değişimin işaretlerini veriyor olsa da bu değişimin hangi yönde olacağını kestirmek çok mümkün değil.
Bir değişim süreci başlayacaksa öncelikle Kılıçdaroğlu'nun, 13 yılda CHP'ye verdiği hasarın tespit edilmesi söz konusu olmalı. Sonra da hasarın giderilmesi için akılcı politikalar oluşturulması. Ancak bu kolay değil!
Lafı hiç dolandırmadan yazalım!
CHP'nin iktidara yürüyebilmesi için Cumhuriyetin kurucu ilkelerini yeniden güçlü şekilde sahiplenmesi; aydınlanmacı, aklı ve bilimi önceleyen bir yaklaşım benimsemesi zorunlu!
Aynı şekilde laikliğin ve dünyeviliğin tavizsiz şekilde savunulması da. Ne yazık ki Kılıçdaroğlu Genel Başkanlık koltuğunda oturduğu süre boyunca laiklik konusuna yeterli hassasiyeti göstermedi. İslamcı kesime yaranma çabasıyla ülkenin ortaçağ karanlığına doğru itilmesine sessiz kaldı. Siyasal İslamcıların dinci, mezhepçi yaklaşımlarını meşrulaştırdı.
Özgür Özel, bu meseleye ilişkin güçlü ve tavizsiz bir yaklaşım benimseyecek mi? Şimdilik bilmiyoruz. Önümüzdeki süreçte, zaman kaybetmeden 13 yıldan bu yana inceden inceye CHP tabanını esir alan kimlik siyasetinin açmış olduğu yaraların tedavi edilmesi gerekiyor.
Bugün için çok fazla ön planda değil ama CHP tabanında "mezhepsel" bir kırılma yaşanıyor. Parti içinde ve seçmenleri arasında Kılıçdaroğlu'na yönelik muhalefetin, kendisinin Alevi kimliğinden ötürü olduğuna inanan bir kitle bulunuyor.
Yarım düzineden fazla seçim kaybetmiş olmasının, siyasal İslamcılara 39 milletvekili hediye ederek Cumhuriyet tarihinin en gerici meclisinin oluşmasına büyük katkı sağlamasının, partiyi kerameti kendinden menkul danışman kadrosuyla yönetmeye çalışmasının görmezden gelinmesi ve meselenin sadece mezhepsel bir algıyla ele alınmasının son derece tehlikeli olduğunun altını kalın kalemle çizelim.
Bu kitle içinde meseleyi CHP'de bir Alevi-Sünni cepheleşmesi olarak gören hatta Kılıçdaroğlu liderliğinde bir Alevi partisi kurulmasını isteyecek kadar ileri noktaya götürenler bile var.
Siyasal İslamcılığın panzehirinin Alevi mezhepçiliği olmadığına, din ve vicdan özgürlüğünün ancak ve ancak laiklikle sağlanabileceğine; dinin kamusal alandan çıkarılarak bireylerin vicdanlarına bırakılmasının önemine bir kez daha güçlü şekilde vurgu yapalım.
Özgür Özel, kurultay öncesinde, "Eğer seçilirsem CHP bundan sonra sınıf siyaseti yapacak" demişti. Bu sözünün arkasında duracak mı ya da ne kadar duracak?
Ancak yine de AKP'nin bilerek ve isteyerek yoksullağa, yoksunluğa mahkum ettiği kitleler açısından, anamuhalefet partisinin neoliberal haydutluğa karşı rasyonel yaklaşımlar üzerinden taahhütte bulunması önemli! Son olarak bugüne kadar yaptığı açıklamalarda kendisinin bazı önemli kavramlara ilişkin kafa karışıklığı yaşadığını söylemek zorundayız.
Özgür Özel, 2011 yılından beri siyasetin içinde olmasından dolayı güncel siyasi söylemlere hakim olabilir ama bu yetmiyor. Kullandığı kavramların içeriğini çok iyi bilmesi ve bunların gelişigüzel kullanılması durumunda ortaya çıkabilecek sonuçları iyi düşünmesi gerekiyor.
Hataya düşmek istemiyorsa, yapacağı açıklamalarda kullanacağı her kavramı mutlaka ve mutlaka kuyumcu terazisi ile tartarak seçmek zorunda.
Yani, bir yandan sınıf siyasetini önceleyeceğiz mesajı verip diğer yandan "eşit vatandaşlık" ilkesini savunuyoruz diyerek kimlik siyaseti üzerinden "etnikçiliğe" selam çakması doğal olarak soru işaretlerini beraberinde getiriyor.
Bu bilinçli bir tercih mi yoksa siyasi kavramların özensizce ve üzerinde çok düşünülmeden kullanılması mı?
Zaman içinde öğreneceğiz!
Bitirirken, "Eşit vatandaşlık" ile "vatandaşların eşitliği" kavramları arasındaki kritik farkı öğrenmesi için kendisine nitelikli bir akademik danışman bulmasını salık verelim ve yazımıza noktayı koyalım.
Çok Okunanlar
BEDAŞ 21 Kasım'da İstanbul'da elektrik kesintisi yaşanacak mahalleleri açıkladı
A101 21 Kasım 2024 Perşembe aktüel ürünler kataloğu yayımlandı!
21 Kasım 2024 burç yorumları
Hasan Arat'tan Fenerbahçe'ye Rafa Silva'lı 'Talisca' yanıtı
Fatih Altaylı'dan Acun Ilıcalı ve yasa dışı bahis yorumu
21 Kasım Perşembe maç programı: Bugün maç var mı, hangi maçlar var, saat kaçta?
UEFA Uluslar Ligi'nde Türkiye'nin rakibi kim olacak? Play-off maçı ne zaman?
Ebru Baki Sözcü'den ayrıldı mı?
Onur ve Semih arasında MasterChef'te kavga! Yeni fragmanda olay anları
20 Kasım reyting sonuçları 2024: Annem Ankara, Kuruluş Osman, Leyla