Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,3594
Dolar
Arrow
34,4660
İngiliz Sterlini
Arrow
43,6304
Altın
Arrow
2935,0000
BIST
Arrow
9.367

Ya, cehaletinden söylemiyorsa...

O zaman yandı gülüm keten helva!

Memlekete de yazık, bize de...

Birkaç gün önce, Uluslararası Hacı Bektaş Veli Anma, Kültür ve Sanat Etkinlikleri'nde yaptığı konuşmada dedi ki;

“Alevilerin çözüm bekleyen sorunları var. Türkiye, vicdanları yaralayan, bir türlü açıkça ifade edilmeyen bir ayrımcılıkla Alevilere eşit vatandaşlık haklarını vermemiştir. Yürürlükte olan Anayasa'daki tüm ifadelere rağmen kanun yaparken ve uygularken Alevi vatandaşlara eşit vatandaşlık hakkı verilmeyip ötekileştirilmektedir. Haklı talepleri duymazdan gelinmektedir”

Buram buram kimlikçilik kokan bu cümlelerin benzerlerini daha önce de dile getirmişti.

İktidarın kayyum uygulamasını eleştirirken, “Kürtler Türkiye’de daha az eşittir” ifadesini kullanmış sonrasında "Kürtlerle Türkler eşittir. Kürtler 'eşit hissetmiyorum' diyorsa o hissedene kadar eşit anayasal yurttaşlık için... ben eşitim' dedikleri güne kadar Alevilerin eşitliği için hep birlikte mücadele edeceğiz” demişti.

Söylediklerinin kimlik siyasetinin sığ dünyasında sarsaklaşanlar için gaza getirici, coşturucu, tahkim edici etkisi olduğunu tabii ki göz ardı etmiyoruz.

Türkiye'de popülist hamasetle etnikçilik, mezhepçilik ve hatta hemşehricilik üzerinden ucuz siyaset yapan biri söylese, eleştirmek için zaman harcamaya da nefes tüketmeye de değmeyeceğini biliyoruz.

Amma ve lakin, bu memleketi ortaçağ karanlığının içinden alarak kelimenin tam anlamıyla çağ atlatan, yurdum insanını kul olmaktan çıkaran, dünyevileştiren, kökenine, dinine, mezhebine bakmadan onurlu vatandaşlar yapan, Cumhuriyet'in kurucu felsefesini temsil eden/etmesi gereken bir partinin lideri böyle konuşamaz, konuşmamalı.

Altını kalın kalemle çizelim.

Kendisini, Genel Başkanlığa taşıyan değişim talebinin arka planında Kılıçdaroğlu'nun 13 yıl boyunca laiklik meselesine yeterli hassasiyeti göstermemesi de vardı.

Yurdum insanı, laikliğin fiilen ortadan kaldırılmasının nelere mal olduğunu, bizzat yaşayarak öğrenmişti.

Sonuçta geçen 22 yılda bir arpa boyu yol gidemediğimiz gibi hemen her yönden vasata ve hatta vasatın altına demir atmıştık.

Memleket bu arkaik zihniyetin çürütücü ve yozlaştırıcı etkisiyle bataklığa sürüklenirken Kılıçdaroğlu partisinin ilkelerini göz ardı etmiş; iktidarın dinci, mezhepçi yaklaşımlarını meşrulaştırmış, yobaz tayfasına yaranmak için ülkenin ortaçağ karanlığına doğru itilmesine sessiz kalmış, siyasal İslamcılara 39 milletvekili hediye ederek Cumhuriyet tarihinin en gerici meclisine zemin hazırlamıştı.

Sonuçta CHP delegesi faturayı kesip Kılıçdaroğlu'nu evine gönderdi.

İslamcı zihniyetten kurtulmanın çaresini Cumhuriyet'in kurucu ayarlarına geri dönülmesinde görenler, kurultay sonrasında haklı olarak artık laikliğe daha fazla vurgu yapılmasını; temel hak ve özgürlüklerin, ulus ve ulusçuluğun ön planda tutulmasını bekliyordu.

Öyle olmadı.

Halefi, selefinin kaldığı yerden devam etti. Devam etmekle kalmadı bir adım öne bile geçti.

Koltuğa oturduktan sonra zaman kaybetmeden 13 yıldan bu yana inceden inceye CHP tabanını esir alan kimlik siyasetinin açmış olduğu yaraları tedavi etmesi gerekirdi.

Yapmadı.

Oysa PKK'nın diline pelesenk ettiği, çakma solcuların, foncuların, AB beslemelerinin, Kürtçülerin pek sevdiği “eşit vatandaşlık” kavramının memleketi önce zihinsel sonra da fiziksel olarak parçalamak için üretilmiş emperyalist bir jargon olduğunu bilmemesi mümkün değil.

Açık ve yakın tehlikeyi görmüyor ya da görmek istemiyor.

İnatla ve ısrarla buradan yürüyor.

Laiklik ve dünyeviliği ağzına almaktan itinayla kaçınıyor. O da diğeri gibi yobaz tayfasını rencide etmemek için azami gayret içinde.

Aksine biz; bugünkü iktidarın yurdum insanına, çektirdiği acıların ilacının, Atlantik ötesinden ittirilen “eşit vatandaşlık” safsatası değil, laiklik ve “vatandaşların eşitliği” üzerinden yeniden inşa edilecek güçlü bir ulus devlet olduğunu vurgulayalım.

Memlekette, Siyasal İslamcılığın panzehrinin Alevi mezhepçiliği olmadığına, din ve vicdan özgürlüğünün ancak ve ancak laiklikle sağlanabileceğine, dinin kamusal alandan çıkarılarak bireylerin vicdanlarına terk edilmesi gerektiğinin önemine bir kez daha işaret edelim.

Ama bu aşamada cevabı kritik önemi haiz olan soru şu; başında olduğu partinin ilkelerine, felsefesine ve Mustafa Kemal Atatürk'ün bıraktığı manevi mirasa taban tabana zıt açıklamalar yapmasını sadece CHP'nin parti okulundan yetişmemiş, Cumhuriyetçilerin rahle-i tedrisinden geçmemiş olmasıyla, hasılı siyasi cehaletiyle mi açıklamalıyız; yoksa Tayyip'le yakınlaşma ve ılıklaşma merakını da dikkate alıp farklı bir ajandası olduğunu mu düşünmeliyiz?

Bu hassas sorunun cevabını okuyucuya bırakıp yazımıza noktayı koyalım.