Çeyrek yüzyıldan biraz fazla zaman önce, 1998 yılında ABD; kısaca BOP olarak bilinen Büyük Ortadoğu Projesi’ni (sonradan GOKAP, yani Genişletilmiş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi dendi) dillendirdiğinde, şu üç şeyi amaçlıyordu projenin taraftarlarına, destekçilerine göre.
Birincisi, ekonomik gelişmeyi sağlayacaktı. İkincisi, siyasal istikrar getirecekti bölgeye. Üçüncüsü, etkili bir güvenlik mimarisi kuracak, terörü, çatışmaları, isyanları, savaşları önleyecekti...
Hatta o günlerde ABD; güvenliği öncelikler listesinin başına yazdığı, Avrupalı müttefikleri ise ekonomik ve politik adımları öne aldıkları için, aralarında görüş ayrılığı çıkmıştı. Sonrasını biliyoruz…
ABD emperyalizmi, onun saldırı ve işgal aygıtı olan NATO’daki müttefikleriyle birlikte bölgeye çullandı. Uluslararası hukuku ihlal etmeyi kendisine bir hak, bir imtiyaz olarak gören, bunu da kendine özgü istisnai bir durum olarak siyasi, dini ve ahlaki temellere dayandırdığını söyleyen ABD; milyonlarca masum insanı katletti, 2001’de Afganistan ve 2003’te Irak işgalleriyle.
ABD’ye sorsanız, ABD için iyi olan dünya için de iyi olduğundan, ABD’nin yararına olan dünyanın da yararına olduğundan, ABD’nin güvenliği dünyanın da güvenliği olduğundan, bu yaptıkları, ABD’nin insanlığa karşı bir sorumluluğuydu.
Fakat bir süre sonra şu görüldü: Hem ABD tıknefes kalmıştı, her istediğini yapacak gücü yoktu, yıkıyor, yakıyor ama yerine istediği gibi bir düzen kuramıyordu hem de ABD’nin barbarlığından sadece küçük ölçekli ve orta boy devletler değil, büyük güçler de olumsuz etkileniyorlardı. Çıkarlarını azami kılamıyorlar ve ABD’yle açıktan veya derinden rekabete giriyorlardı. Afganistan’da bu görüldü. Irak işgalinden en büyük kazancı İran elde edince bu görüldü. Rusya ve Çin’in bölgede etkisi artınca ve ABD’ye karşıt güçleri destekleyince bu görüldü. Suriye’de bu görüldü…
ABD’nin hegemonya kabiliyeti, ekolojik hakimiyeti de zayıflıyordu çünkü.
Hegemonyada rıza üretimi, liderlik, sorun çözebilme kabiliyeti, kendi değerlerini cazip kılma, kendi kültürünü başkalarına sevdirebilme yeteneği, yumuşak güç unsurları vardır. Emperyalizmde ise sert güç unsurları, şiddet, baskı, zor, dayatma öne çıkar. ABD’nin hegemonyası aşındığı gibi, ekonomik gücü de geriliyordu. Geriye elinde, ABD donanması ve ABD doları kalıyordu sadece.
Dünya da değişti, ABD de
Fransızların ünlü siyaset bilimcisi Maurice Duverger’in imparatorluklar için yaptığı şu tanım (birincisi ideoloji, değer, kültür üretirler; ikincisi güvenlik üretirler; üçüncüsü yayılmacıdırlar), ABD emperyalizmi, ABD hegemonyası için de geçerlidir.
Ne var ki, ABD artık eski ABD değildir. 20. yüzyıl boyunca, ABD’nin sadece Latin Amerika ülkelerinde düzenlediği darbelerin, darbe girişimlerinin, örtülü operasyonların sayısı bine yakındır. Ülkemizde de yakından tanınan ABD’li ünlü dil bilimci, siyasal düşünür Noam Chomsky şöyle der: “ABD dış politikasının yakın tarihi, başka ülkelerin rejimlerinin yıkılması tarihidir”. Boston Koleji’nden siyaset bilimci Lindsey O’Rourke (Gizli Rejim Değişikliği Amerika’nın Gizli Soğuk Savaşı adlı kitabın yazarı), 1947 – 1989 yılları arasında, yani Soğuk Savaş boyunca, ABD’nin 64 tane gizli rejim değişikliği operasyonu yaptığını yazar. Tarihçi John Henry Coatsworth ise ABD’nin, 1898 – 1994 arasında Latin Amerika’da 41 kez hükümet değiştirdiğini anlatır.
ABD’nin gücündeki azalmaya, devlet kapasitesindeki aşınmaya, ABD içinden dikkat çekenler de vardır elbette. Mesela, ünlü siyaset bilimi hocası ve eski ulusal güvenlik danışmanı Zbigniew Brzezinski bu yönde uyarılar yapmıştır. Kara hâkimiyeti kuramının öncüsü olan İngiliz Halford John Mackinder’in izinden giden ve “Avrasya’ya hâkim olan, dünyaya hâkim olur” diyen Brzezinski, ABD yöneticilerini, ülkenin ittifakları konusunda sürekli uyarmıştır. Bunun dışında ister ABD’li Nicholas J. Spykman’ın kenar kuşak teorisine yakın dursun, ister ABD’li Alfred Thayer Mahan’ın deniz hâkimiyeti teorisini benimsesin, realist ekolden bilim insanları, uzmanlar, araştırmacılar, ABD’nin gücündeki azalmaya dikkat çekmişlerdir.
ABD’nin güçten düşmediğini, sadece şartların ve ABD karşıtı ittifakların değiştiğini öne sürenler de vardır elbette. Bu uzmanlar; ABD’nin aynı anda hem Avrasya’da hem de denizlerde çok güçlü olduğunu dillendirmektedir. Bir başka ifadeyle, ABD’nin aynı anda hem kara hâkimiyeti kuramını hem deniz hâkimiyeti kuramını takip edebildiğini, hem Mackinder hem de Mahan’ın teorisini benimseyecek gücü olduğunu söylemektedirler. Aynı anda iki jeopolitik kuramı izlemek ne kadar mümkündür sorusu, şüphesiz teorik, akademik bir soru olmakla birlikte, nesnel durum, ABD’nin böyle bir gücünün olmadığı yönündedir. Ekonomik güç, askeri güç, siyasi güç, diplomatik güç, yumuşak güç, liderlik yeteneği aşınmaktadır çünkü.
Şüphesiz uluslararası ilişkilerde, dış politikada gelgitler olur. Doğaldır. Kaçınılmazdır. Suriye’de Esad devrilmesi, İsrail ve ABD’nin artı hanesine yazılmıştır. Rusya ve Çin, Libya’da Kaddafi’ye sahip çıkmadıkları, çıkamadıkları gibi, Esad’a da sahip çıkmamışlardır. Dahası, sahip çıksalar bile, Esad’ın koltukta kalamayacağını, halkta desteğinin kalmadığını gördüklerinden, sahip çıkmayı düşünmemişlerdir. İsrail’in Lübnan’da, Filistin’de yaptıkları, İran’ın çizilen karizması da, Çin ve Rusya’yı bölgede daha temkinli, tedbirli, ihtiyatlı olmaya zorlamıştır şüphesiz.
ABD de şunu bilir: İsrail’le birlikte, ne kadar çullansa da, yüklense de, zayıf düşürse de İran; Irak’a, Libya’ya, Suriye’ye benzemez. İçeride ciddi bir rejim karşıtı muhalefet olsa da, İran’a dış müdahale söz konusu olunca, rejim güçlenir. Muhaliflerin ezici çoğunluğu dış müdahaleye karşı, ülkelerini savunurlar. Bu nedenle ABD; İran’ın nükleer tesislerinin vurulması, İran’da rejim değişikliğinin zorlanması, İran’ın parçalanması, İran’ın zayıflatılması, bölgedeki vekil güçlere yaptığı yardımın kesilmesi gibi seçenekler arasında, son seçeneğe yakın görünmektedir.
Kaldı ki ABD’nin bölgedeki öncelikler listesinin başında her zaman İsrail geldiğinden ve ABD’de İsrail’e verilen destek partiler üstü olduğundan, İsrail de, İran üzerinde kurulan baskıdan, Irak ve Suriye'de olanlardan memnundur. Unutmamak gerekir ki, ABD’nin önceki başkanı Joe Biden, kabaca 40 yıl önce, 1986 yılında şu sözü boşuna söylememiştir: “Eğer İsrail olmasaydı, ABD bölgede çıkarlarını korumak için bir İsrail yaratmak zorunda kalacaktı”.
Çok Okunanlar

Gazeteler Özgür Özel'e yapılan çirkin saldırıyı nasıl gördü?

Acelemiz ne; Bir 21 yıl daha bekleriz!..

'Terör örgütü PKK devlete haber verdi' iddiası

Gelinim Mutfakta 5 Mayıs Pazartesi puan durumu: Bugün çeyrek altını kim aldı?

6.2'lik sarsıntı, büyük depremi tetikledi mi?

Polis, öğretmen ve doktor maaşları ne kadar oldu?

ABD emperyalizmi, Ortadoğu ve İsrail

Saldırıdan önceki yeni görüntüleri ortaya çıktı

Özel'e saldıran saldırganın yeni görüntüleri ortaya çıktı!

Bugün hangi maçlar var? 5 Mayıs Pazartesi kimin maçı var, saat kaçta?