İktisadi tercihlerin, mutlaka, kaçınılmaz olarak siyasal ve toplumsal sonuçları olur. Çünkü iktisat ve siyaset bir bütündür. Birbirinin olmazsa olmazı, tamamlayanı, bütünleyenidir. Madalyonun iki yüzüdür. O nedenle iktisat konuşmadan, siyaset konuşmak; üretim, mülkiyet, bölüşüm ilişkilerini ele almadan siyasal tercihlerden bahsetmek; hem anlamsız hem tutarsız hem de yersizdir.
Dış politikada, ulusal savunma ve güvenlik politikalarında, ucu faşizme kadar varan siyasal tercihlerde de bu yalın gerçek geçerlidir. Sermayenin tahakkümü, sermayenin çıkarlarının gerekirse silahla savunulması, dışarıda ucuz emek, hammadde ve pazar arayışı belirleyicidir. Irkçılık, komünizm karşıtlığı, otoriter, totaliter yönetim, lideri, partiyi, devleti kutsamak, hep sonra gelir. Belirleyici olan, ekonomik çıkarlardır, sınıfsal tercihlerdir.
Gelişmiş, merkez, sanayileşmiş, kapitalist ülkeler; söz konusu kendi iç pazarları, üreticileri, tüccarları, emekçileri, sanayicileri olduğunda korumacı davranırken, devlet desteğini, sübvansiyonları devreye sokarken, gümrük duvarlarını yükseltirken, geri kalmış, azgelişmiş, gelişmekte olan ülkelere tam aksi yönde politikaları önerir ve dayatırlar.
Örneğin, ABD’den Hollanda’ya, Fransa’dan Kanada’ya dek gelişmiş ülkeler, tarımı, tarıma dayalı sanayiyi devlet olarak destekler, gözetirler. Çiftçilerini, köylülerini korurlar. Tarımsal üretimle, tarımsal verimlilikle yakından ilgilenirler. Tarımda ileri teknikleri, bilimsel yaklaşımları özendirir, yaygınlaştırırlar. Bu sayede sanayi ürünleriyle, ileri teknoloji şirketleriyle, dev finans kuruluşlarıyla, otomotiv markalarıyla olduğu kadar, et ve süt ürünleriyle, peynirleriyle, şaraplarıyla, mutfaklarıyla da öne çıkarlar. Bu ülkeler, Türkiye söz konusu olduğunda ise tam aksi politikaları takip etmemizi isterler. O nedenle Türkiye’nin, tarım ürünleri ithalatındaki büyük artış, Fransız çiftçisini öyle memnun etmiştir ki, Fransa, bir eski tarım bakanımıza (Mehdi Eker), şövalye liyakat nişanı vermiştir.
Dünyada ve ülkemizde ekonomiyi tartışırken, hem ileri teknolojinin, yapay zekânın, robotların ekonomide, üretimde, sanayide, pazarlamada, ticarette sürekli artan ağırlığını, hem de kripto paraları, paradan para kazanmayı özendiren fonların yaygınlaşmasını dikkate almak gerekir. Çünkü uzunca zamandır, giderek artan miktarda, sermayenin üretimden koptuğu gözlenmektedir. Bunun çok farklı nedenleri vardır. Fakat risk alan, girişimci olan, yatırım yapan, üreten, istihdam yaratan, vergi veren, katma değer yaratan, dışsallık sağlayan sanayi sermayesine karşı, paradan para kazanan, spekülatif yönü ağır basan sermaye yapısı öne çıkmaktadır. Ülkemizde de rant, repo, faiz, borsa, döviz konuşulmaktadır öncelikle, ekonomi konuşulduğunda.
Uluslararası düzeyde tekelleşen sermaye; “modern tefeciler” olarak da anılan Dünya Bankası ve IMF gibi kuruluşlarca zayıf düşürülen ulus devleti, daha da güçsüz, dirençsiz kılmıştır. Devleti küçültmek, hatta ortadan kaldırmak, toplumsal kazanımları, sosyal hakları tasfiye etmek iddiasıyla ortaya çıkan bu sermaye, bir yandan işsizliği artırmakta, diğer yandan ulus devletin varlığını tehdit etmektedir.
Azgelişmiş – gelişmekte olan ülkeler, bölünme, parçalanma tehlikesini daha fazla yaşamaktadır. Buna karşı mücadelede zorlanmaktadır. Ulusal kimlikleri, yurttaşlık bağları, siyasal yapıları, alt kimliklerle, etnik, dinsel, mezhepsel aidiyetlerle, tarikat ve cemaat yapılarıyla bölünmektedir. Bunlar birbirlerine düşürülmekte, birbirlerine karşı kışkırtılmaktadır, aynen Lübnan’da, Irak’ta, Suriye’de olduğu gibi. ABD ve Avrupa emperyalizmi; hiç utanmadan, hiç yüzü kızarmadan, bunları “demokrasi, sivil toplum, özgürlük, insan hakları” adına desteklemekte, kullanmaktadır.
Bu gidişata ve emperyalist dayatmalara karşı çıkması beklenen, mücadele etmesi gereken siyasal partiler, sendikalar, demokratik kitle örgütleri güçsüzleşmektedir. Çiftçiler, köylüler, dar gelirliler, emekçiler, işsizler kısacası toplumun ezici çoğunluğu siyasete ağırlığını koyamamaktadır. İşyeri anlayışının değişmesi, üretim sürecinin ve yönteminin farklılaşması, örgütlenmeyi de zorlaştırmıştır. İnsanların işe gelmeden, evlerindeki bilgisayarlar aracılığıyla üretim sürecine katılmaları, ortak bir işyeri ve mekân üzerinden örgütlenen sendikaları etkisizleştirmiştir.
Serbest piyasa ile özgürlük, özelleştirme ile demokrasi aynı değildir. Çok farklıdır. Kapitalizmdeki görünmez ele, piyasanın hiçbir yerde tam anlamıyla serbest olup olmadığına, tam rekabet koşullarının kâğıt üzerinde kalıp kalmadığına ilişkin kuramsal tartışmalara hiç girmeden, kapitalizme ilişkin şu yalın kuralı sıkça anımsamak gerekir.
Kapitalizmde kârlar özelleştirilir, zararlar kamulaştırılır.
Bu kural, ulusal ölçekte olduğu gibi, küresel ölçekte de geçerlidir. Nasıl ki ulusal ölçekte servetin, zenginliğin büyük bölümü, bir avuç zenginde, azınlıkta, dar bir kesimde toplanıyorsa, küresel ölçekte de zenginler ve yoksullar, zengin ülkeler ve fakir ülkeler arasındaki uçurum derinleşmektedir.
Çok Okunanlar
İzmir'de deprem riski artıyor! Naci Görür'den korkutan uyarı
Santorini Yanardağı patlarsa ne olur? En son ne zaman patladı?
Teğmenler 'Poz' vermedi!..
Türkiye kıyıları da risk altında mı?
Anket sonuçlarında dikkat çeken sonuç!
BEDAŞ 5 Şubat'ta İstanbul'da elektrik kesintisi yaşanacak mahalleleri açıkladı
Devlet yetkilileriyle yapılan görüşmenin detaylarını anlattı...
Meteoroloji ve AKOM'dan peş peşe uyarı! İkinci kar ne zaman yağacak?
Çetenin kilit isimlerinden Turan Yıldırım nasıl kaçırıldı? Film gibi operasyon..
ŞOK 5 Şubat 2025 aktüel indirimleri bugün raflarda! İndirimde neler var?