Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
43,3626
Dolar
Arrow
38,6341
İngiliz Sterlini
Arrow
51,2993
Altın
Arrow
4106,0000
BIST
Arrow
9.403

Kurucu iktidar, kurucu meclis ve Cumhuriyet

Türkiye Cumhuriyeti; egemenlik anlamında Osmanlı Devleti’nden devrimci bir kopuşu simgeler. Bürokratik zihniyet ve kurumlar anlamında, belli ölçülerde devamlılık olsa da; Cumhuriyeti kuranların çoğunluğu, Osmanlı’nın paşaları olsa da; bu paşalar Sultan II. Abdülhamit’in açtığı okullarda okumuş, Osmanlı modernleşmesinin yarattığı siyasal, toplumsal, kültürel iklimde büyümüş, özellikle de Osmanlı askeri modernleşmesinin ürünü kurmaylar olarak öne çıkmış olsa da, genç Cumhuriyet, devrimci bir kopuşla ve savaşarak kurulmuştur. 

Evet, Mustafa Kemal; bir Osmanlı paşasıdır. Ama Osmanlıcı bir paşa değildir. Saltanat yanlısı değildir. Hilafet taraftarı değildir. Cumhuriyetçidir. Halkçıdır ve devrimcidir. Ulusal bağımsızlıkçı ve milli egemenlikçidir. 

Osmanlı Sultanı Vahdettin ise saltanatın, hilafetin derdindedir. Osmanlı Devleti’ni yönetenler, Mondros’a rağmen, Sevr’e rağmen, kendi saltanatlarının, kendi koltuklarının derdinde olduklarından, konumlarını emperyalist devletlere, en başta da İngilizlere büyük ödünler vererek, her türlü zillete katlanarak korumaya çalışmışlardır. Parçalanmış, topraklarına el konulmuş, egemenliğini ve bağımsızlığını büyük ölçüde yitirmiş, emperyalist devletlerin güdümüne ve denetimine girmiş, onların çizdiği sınırlara adeta hapsolmuş bir devlete razı gelmişlerdir. İngilizlerin lütfuna, himmetine, merhametine sığınan Sultan Vahdettin, “Ümidimi Allah’tan sonra İngiltere’ye bağladım” diyecek duruma düşmüştür. 

Atatürk ve kurucu meclis

O günün şartlarında Osmanlı’da hiç kimse, bu durumdan kurtulma ümidi taşımamıştır, bir kişi hariç: Mustafa Kemal Paşa. Öyle ki, Mustafa Kemal Paşa, 16 Mart 1920’de İstanbul işgal edildikten bir gün sonra, yani 17 Mart 1920’de, ordu komutanlarına bir genelge göndererek Ankara’da bir Meclis-i Müessisan, yani Kurucu Meclis açılacağını bildirmiştir. Bu meclis için seçim şartlarını açıklamıştır. Mustafa Kemal Paşa’nın bu genelgesinde yer alan “kurucu meclis” ifadesine bazı itirazlar yükselince, Mustafa Kemal Paşa, 19 Mart tarihli yeni bir genelgeyle, durumu şöyle açıklamıştır: 

“Ben ilk yazdığım müsveddede Meclisi Müessisan tabirini kullanmıştım. Maksadım da toplanacak meclisin “Rejim” değiştirmek salâhiyetiyle ilk anda mücehhez bulunmasını temin etmek idi. Fakat bu tabirin kullanılmasındaki maksadı lüzumu gibi izah edemediğim için veyahut izah etmek istemediğim için “halkın ünsiyet etmediği bir tabirdir” diye Erzurum ve Sivas’tan ikaz edildim. Bunun üzerine “Salâhiyeti fevkalâdeye malik bir meclis” tabirini kullanmakla iktifa ettim”.

Mustafa Kemal Paşa; diğer nitelikleri, özellikleri yanında, çok seçkin bir entelektüel olarak, siyaset, hukuk, tarih, iktisat, felsefe, toplumbilim konularına çok meraklı bir aydın olarak, anayasa hukukunun temel konulanı arasında yer alan “kurucu meclis” ve “kurucu iktidar” kavramlarına dikkat çekmiştir aslında. Nitekim gerek Cumhuriyet Tarihi’ne, gerekse anayasa hukukuna ilişkin çalışmalarda, birinci meclis, ilk meclis, Gazi Meclis dönemi (23 Nisan 1920 – 11 Ağustos 1923 tarihleri arasındaki kabaca üç yıl dört aylık dönem) “kurucu meclis” dönemi olarak da bilinir. 

Şurası açıktır, Mustafa Kemal Paşa’nın 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkarak başlattığı Kurtuluş Savaşı’nın çok önemli bir aşamasını oluşturan ve 23 Nisan 1920’de Ankara’da açılan Büyük Millet Meclisi, 16 Mart 1920’de İstanbul’un işgali sonrası Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nın feshedilmesi sonucu, “olağanüstü yetkilere sahip” bir meclis olarak toplanmıştır. Bu meclis, 11 Ağustos 1923’de İkinci Meclis’in göreve başlamasına dek görevini yürütmüştür. 

Adını koyalım, Ankara’da toplanan meclis, Gazi Meclis, bir kurucu iktidardır. Birinci Dünya Savaşı’nın kaybedildiği, Osmanlı Devleti’nin başkenti İstanbul’un işgal edildiği, Osmanlı padişahının bağımsız bir iradeye sahip olmadığı koşullarda, Mustafa Kemal Paşa’nın yaptığı, yönetimi, meclisi, başka bir Osmanlı vilayetine taşımak değildir. Çok daha fazlası ve iddialısıdır. Mustafa Kemal Paşa’nın yaptığı, egemenlik yetkilerinin tamamını, Ankara’da açılan kurucu mecliste toplamaktır. O yüzden, Büyük Millet Meclisi, yürürlükteki Osmanlı Anayasası’na aykırı biçimde kurulmuş, çalışmış, anayasa yapmış, yasama organı olarak yasa çıkarmış, meclis hükümeti sistemi olarak icraatını yürütmüştür. Öyle ki bu meclis, Osmanlı Devleti’nin varlığını sona erdiren bir yasayı çıkarmış ve uygulamıştır. Kısacası, tam anlamıyla, gerçek anlamıyla, anayasa teorisine uygun anlamıyla kurucu meclistir, kurucu iktidardır Birinci Meclis. 

Kurucu iktidar ve devlet

Mümtaz Soysal’dan, Erdoğan Teziç’ten, Bülent Tanör’den okuduğumuz anayasa hukuku derslerimizden biliyoruz, kurucu meclis kavramı, anayasa hukukunda, anayasa kuramında modern bir kavram olarak öne çıkar. Özellikle de yazılı anayasacılıkla birlikte kullanıldığı görülür. Kurucu iktidar, kurucu meclis ve devlet arasındaki bağ söz konusu olduğunda, devlete ilişkin kuramlar tartışılırken akla gelen ilk isimler olan John Lock, Rousseau ve Montesquieu, modern devlet düzenine ilişkin esasları ortaya koymuşlardır. Fakat bu düşünürlerin eserlerinde, anayasaların nasıl yapılacağına, anayasaların nasıl değiştirileceğine ilişkin kapsamlı, ayrıntılı önermeler, yaklaşımlar yoktur. 

Belirtmek gerekir ki, demokrasinin en eski örneği olarak bilinen İngiltere’de yazılı bir anayasa da yoktur ve bu durum önemli bir istisna oluşturur. Anayasa teorisinde, egemenlik yetkilerini kullanan organlar, egemenlik yetkilerini kullanan kurumlar olarak anılan hiçbir organ, hiçbir kurum, İngiltere’de anayasayla kurulmamıştır. Tarihin akışı içinde kurulmuş, kurumsallaşmıştır. Devletin üç işlevi olan yasama, yürütme ve yargı, İngiliz kralı, İngiliz parlamentosu ve mahkemelerin kendi aralarında egemenlik yetkilerini paylaşmasıyla ete kemiğe bürünmüştür.  

Kurucu iktidar kuramı, ilk yazılı anayasalarla birlikte anılır. 4 Temmuz 1776 tarihli Bağımsızlık Bildirisi ile kurulan ABD’de, dünyanın ilk anayasası olarak kabul edilen 1787 anayasası; 1789 Fransız Devrimi’nden sonra 1791’de kabul edilen Fransız anayasası, kurucu iktidar kuramına, anayasa yapımına ilişkin süreçlere, anayasa yapım yöntem ve tekniklerine, anayasanın nasıl yapılacağı ve nasıl değiştirileceğine ilişkin tartışmalara kaynaklık etmişlerdir. ABD’de ve Fransa’daki kurucu meclis tartışmaları ve konuda oluşan tecrübe, hafıza ve gelenek, modern anayasa tartışmalarını ve arayışlarını çok büyük ölçüde şekillendirmiştir. Bu durum günümüzde de geçerlidir. 

Anımsatmak gerekir ki ABD’de Thomas Paine, Fransa’da ise Emmanuel Sieyés, anayasa teorisinde kurucu iktidar kavramını ilk kez kullanan isimlerdir. Sieyés, şu noktaya dikkat çeker: “Anayasa, kurulmuş iktidarların değil, kurucu iktidarın eseridir”. 

Kurucu iktidar kuramının temelini şu görüş oluşturur: Anayasayı yapan iktidar başkadır, anayasadan yetki alan iktidar başkadır. Anayasadan yetki alan iktidar, yeni anayasa yapamaz. Onun yetkileri, yürürlükteki anayasayla sınırlıdır. Yeni bir anayasa yapan ya da yürürlükteki anayasayı değiştiren kurucu iktidardır. Yürürlükteki anayasaya göre yöneten ise kurulmuş iktidardır. Kısacası kurucu iktidar farklıdır, kurulmuş iktidar farklıdır. Yürürlükteki anayasaya göre kurulmuş iktidar, anayasada kısmen değişiklik yapabilir. Yeni anayasa yapamaz. 

Asli kurucu iktidar ve tali kurucu iktidar 

Kurucu iktidar kuramına ilişkin bir diğer ayrım ise asli kurucu iktidar ile tali kurucu iktidar arasındaki ayrımdır. Asli kurucu iktidar; anayasayı yapan iktidardır. Tali kurucu iktidar ise yürürlükteki anayasaya göre, anayasayı değiştiren iktidardır.

Anayasa yapma yetkisi, kurucu meclistedir. Kurucu meclis, Osmanlıca meclis-i müessisan olarak bilinir. Kurucu meclise, anayasa konvansiyonu da denir. Konvansiyon kelimesi, anayasa teorisinde, bir anayasanın yapılması veya değiştirilmesi için bir araya gelen heyet anlamında kullanılır. Örneğin, ABD anayasasını yapan heyet, Philadelphia Konvansiyonu olarak anılmıştır. Avrupa Birliği’nin anayasasını hazırlamak için bir araya gelen heyete ise Avrupa Konvansiyonu denmiştir. Konvansiyon sözcüğünün kökenine bakıldığında, bir araya gelmek anlamına, meclis anlamına geldiği görülür. Anglo-Amerikan hukukunda, siyaset biliminde, anayasa geleneğinde kurucu meclis yerine konvansiyon kelimesi kullanılır. 

Özetle, her devletin anayasası, o devletin, o toplumun, o milletin tarihsel, siyasal, toplumsal, kültürel tecrübesini, birikimini yansıtır. O nedenle anayasa yapımı da, ülkeden ülkeye, toplumdan topluma, dönemden döneme değişir. Tek bir model, tek bir yöntem yoktur bu konuda. Yeni bir anayasa yapmak amacıyla, anayasayı yapacak kurul için seçim yapmak bir yöntem olabilir. Görev başındaki meclisi, kurucu meclis olarak kabul etmek, kurucu meclis olarak görmek bir yöntem olabilir. Yeni bir anayasa hazırlaması amacıyla o zamana dek kurulmamış yeni yapılar, organlar oluşturmak bir yöntem olabilir. Bu yöntemlerden hangisinin tercih edileceği de sadece anayasa yapımına ilişkin bir mesele değil, asıl önemlisi siyasi tahlil, iktisadi tahlil, sınıfsal tahlil, kuvvet tahlili yapılmasını gerektiren bir meseledir.