Seçmen davranışlarına ilişkin araştırmalar; iktisadi, siyasi, kültürel, toplumsal, ideolojik, psikolojik, sınıfsal boyutlarıyla siyaset biliminin çok önemli bir alanıdır. Her seçimden sonra bu tartışmalar öne çıkar. Seçmenlerin neye göre oy verdikleri, oy verme davranışı üzerinde en çok neyin, nelerin etkili olduğu üzerinde uzun uzadıya yorumlar yapılır.
Son yıllarda gerek ülkemizde gerek batıda, seçmenlerin oy verme davranışları üzerine yapılan tartışmalarda, ekonominin etkisine ilişkin, şimdiye dek yaygın olarak benimsenen genel kabuller, eğilimler, önceki yıllara oranla daha fazla sorgulanmaktadır. “Acaba, ekonomik durumun seçmen davranışları üzerindeki etkisi, eskiden olduğu kadar yüksek değil mi?” sorusu daha fazla sorulmaktadır.
Türkiye’de ekonominin durumuna karşın, seçmenlerin genel seçimlerde sol partileri iktidara taşımaması, iktidarın ekonomi karnesi kırıklarla dolu olduğu halde halen yüzde 30 bandında oy alması, ABD’de başkanlık seçimlerinde ekonomiyi öne çıkaran Demokrat aday Kamala Harris’in seçimi kaybetmesi, Avrupa’da merkez sol partilerdeki erime, bu kapsamda ilk akla gelen örneklerdir. Bunları daha da çoğaltabiliriz elbette.
Seçmenlerin şüphesiz ekonomiye ilişkin gündemleri önceliklidir, belirleyicidir. Fakat bunun yanında başka gündemleri de vardır. Seçmenlerin büyük bölümü için, ekonomi ilk sırada olmakla birlikte, başka unsurlar da öne çıkar. Konjonktür etkilidir. Güvenlik kaygıları etkilidir. Demokratik talepler, hukuk devletine, özgürlüklere ilişkin beklentiler etkilidir. Fakat ilk sırada ekonomi gelir.
Dahası da var. Mesela ülkemizde ve Avrupa’da merkez sol partilerin fazlasıyla sağa kaymış, liberal ezberlerden etkilenmiş olmaları, dış politikada ABD’nin kuyruğuna takılmaları, seçmenlerin, hele de normal şartlarda sola oy vermesi beklenen seçmenlerin bu partilere olan güvenini sarsmıştır. Ülkemizde sol partilerin sınıf siyaseti yerine, kimlik siyasetine öncelik vermeleri, tabanlarını daraltmıştır. Ülkemizde ve dünyada artan güvenlik kaygıları, sığınmacılara, göçmenlere duyulan tepki (ki bunun da ekonomiyle, işsizlikle yakından ilgisi vardır), seçmenlerin oy verme davranışını etkilemektedir. En son ABD başkanlık seçimlerinde görüldüğü üzere, eski göçmenler, yeni göçmenlerin gelmesine karşı olduklarından, göçmen karşıtı politikalara vurgu yapan Trump’a, tahminlerin çok ötesinde destek vermişlerdir. Seçmen davranışları üzerinde karizmatik liderliğin de etkili olduğu unutulmamalıdır.
Son yıllarda özellikle batıda, siyasete olan ilginin, siyasi partilere olan güvenin sarsılması, seçimlere katılım oranını da aşağı çekmektedir. İktidardaki partilerin devlet olanaklarını, kamu kaynaklarını nasıl kullandıklarına ilişkin tartışmalar, yolsuzluk, kayırmacılık, iltimas, torpil iddiaları, siyasi partilerin gelir kaynaklarının, siyasetin finansmanının yeterince denetlenememesi, siyasete olan güveni sarsan başlıca unsurlardır.
Siyasette son yıllarda gözlemlenen bir diğer olumsuz gelişme de şudur:
Siyasi partiler ve seçmenler arasında kurulan iletişimde, ileri teknolojiden, dijital mecralardan ve yapay zekâdan da yararlanılarak, gerçek ötesi (post truth) bir düzlemde konular, sorunlar, gerçekler çarpıtılmakta, eğilip bükülmektedir. Akıl ve bilim dışlanmakta, hurafeler, yalanlar, dedikodular, komplo teorileri, önyargılar öne çıkarılmaktadır. Nesnel gerçeklik, sebep – sonuç ilişkileri reddedilmektedir. Manipülasyon, misenformasyon, dezenformasyon, kara propaganda, gri propaganda öne çıkarılmaktadır. Seçmenlerin zihni bulandırılmaya, belirsizlik ve şüphe yaratılarak, tercihleri etkilenmeye çalışılmaktadır.
Eskiden şöyle denirdi, siyasette büyümenin yolları sıralanırken:
Siyasette tutarlılık ve güvenilirlik, inandırıcılığı sağlar, inandırıcılık da büyümeyi beraberinde getirir. O nedenle siyasetçinin saygınlığıyla, itibarıyla, aldığı oy arasında bir ilişki vardır. Siyasetçide bu niteliklerle birlikte, öngörülebilirlik de önemlidir.
Fakat son yıllarda tam tersi durumların arttığı görülmektedir. Otoriter popülist söylemler, seçmende karşılık bulmaktadır. Bunu yapan siyasetçilerin ilkeli, tutarlı, dürüst, ahlaklı olmak gibi kaygıları yoktur. İkiyüzlü davranmaktan, yalan söylemekten çekinmemektedirler. Dün söylediğini yarın reddetmek, birbiriyle taban tabana zıt sözler etmek, bu siyasetçilerin ortak özellikleridir.
Tüm bunlar da, siyasete, siyasetçiye, siyasi partilere olan güveni aşındırmakta, seçimlere katılım oranını düşürmekte, popülist siyasetçileri güçlendirmektedir.
Çok Okunanlar
Estetik ameliyatı ardından hayatını kaybeden Neşe Özkan'ın eşinden ilk açıklama
Sergen Yalçın'dan Beşiktaşlıları kızdıracak Semih Kılıçsoy sözleri
Mourinho gitti, Skriniar koptu geliyor: 22 Aralık Pazar spor manşetleri
Fred'den gündeme oturan 'İsmail Kartal' beğenisi
21 Aralık Cumartesi reyting sonuçları
Saray'dan Ortadoğu önerisi: Yeni isim önerisi dikkat çekti
Noel katliamcısının kimliği belli oldu
İstanbul'da elektrik kesintisi
Asgari ücret yüzde 35 artmalı, faiz yüzde 31’e düşmeli!
Adaletsizliğin acıları burada birleşti