Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
41,0828
Dolar
Arrow
37,9759
İngiliz Sterlini
Arrow
49,1971
Altın
Arrow
3811,0000
BIST
Arrow
9.659

Paradigma değişti: Yeni şeyler söylemek gerek!

Anaakım medya ve akademinin anaakım yaklaşımları itibar kaybetti. Yazılarımı yayımlayan 12puntohaber, pek çok ''büyük'' medya kuruluşuna fark atıyor. 

''Duayen'' akademisyenler gerçeklerden neredeyse hepten koptu. İktidarıyla muhalefetiyle koca koca insanlar Rasim Ozan Kütahyalı ne diyecek diye bekliyor. Öte tarafta, akademinin dolambaçlı yollarında rüştünü ispat etmiş fakat bu yolların eskidiğini baştan kabul eden Emrah Safa Gürkan youtube üzerinden adeta alternatif bir okul kurmuş durumda. Örnekler çoğaltılabilir. 

Zamanında Sedat Peker söylemişti: ''Bir tripoda yenileceksiniz''. Akıbeti ne oldu, bilemiyorum. Fakat bir süredir VeryansınTV'den Erdem Atay benzer bir tecrübeyi yaşatıyor pek çoklarına. Erdem Atay'ın stüdyosunu hakir gören siyasetçiler, onun yayınlarına doğru düzgün yanıt veremiyor. 

Anaakımın yüzü eskimiş kimi isimleri de youtube'da hayli etkin. Örneğin, Fatih Altaylı, Serdar Akinan ve Enver Aysever. Kendi adıma hepsini izliyor, pek çok şey öğreniyorum. 

Bu uzun girizgahı niye yaptım? Elbette kendime dayanak oluşturmak için. Farkında mısınız? Bu isimler, tekinsiz yollarla da olsa ''anaakım''ın laf kalabalığıyla gizlenmiş yüzeyselliğini delip geçiyor. Elbette her birinin farklı ajandası vardır. Fakat bize çekici gelen şey şu: Yeni döneme dair eski usulün ötesinde bir anlatım sunuyorlar. 

Yaşadığımız günler herhalde ''eski''nin sandığımızdan daha çok eskidiğini bize gösterdi. Küresel, bölgesel ve ülkesel ölçekte siyaset artık bildiğimiz gibi değil. Bir süredir bu kopuşu yazıyorum. Tüm bu yazdıklarımda kimi zaman üstü kapalı kimi zamansa farklı bağlamlarda ifade ettiklerimi güncel gelişmeler ışığında özetleyip dayanaklarımı (eskiden yazdıklarımı) aşağıya ekleyeceğim. Böylece okumaya üşenenleri kurtaracağım. 

Paradigma değişti!

1) Siyaset ile ahlakı karşı karşıya getirmek beyhude. Ahlaktan siyaset devşirmek anlamsız. Siyaset tam anlamıyla güç ilişkisinin bir tezahürü. Ahlaksa insanlar ahlakı kabul ettiği oranda bir güç unsuru haline dönüşüyor. Siyaset tam anlamıyla ahlaksızdır artık. Daha doğrusu ahlak dışıdır. Ne iyidir, ne kötüdür. İyinin ve kötünün ötesindedir. 

2) Öte yandan, ahlakı önemseyen geniş kesimler de yok değil. Özellikle de muhalif kesimlerde. Demek ki kendi yolunuzda ahlaksızlığa tahammül etmeyeceksiniz. 

3) Uluslararası hukuk ve uluslararası kurumlar itibar kaybetti. Hatta tüm bunların içi boşaldı. Hukuk ülke bazında bile güç ilişkilerince belirlenir hale geldi. 

4) Küresel, bölgesel ve ulusal ölçekte ortak referans sistemimizi kaybettik. Ortaklık zemini artık çok daha bulanık. Ne ortak bir kültürel kanon var ne ortak bir doğrular sistemi. Ortaklığı kültürel, tarihi kodlarda aramak yerine, ortak kaygılarda, ortak duygularda ve ortak özlemlerde aramak lazım. Çok daha yalın, çok daha net sorun ve olguları merkeze almak lazım. ''Ortak tarih'', ''ortak kültür'' sanılan ne varsa geçmişteki bir gerçekliğe değil, bugün herkesin gücü oranında şekillendirdiği bir anlatıya devşiriliyor. 

(İnsanlar sahip olduğu düşüncelere uzun bir muhakeme süreci sonucunda ulaştığını sanırken çoğu zaman belirli koşulların tetiklediği duygular ve çıkarlar sonucu ulaşırlar bu düşüncelere. Sonradan bu düşüncelerini rasyonelleştirirler. Diğer bir deyişle, gerisin geriye gerekçelendirirler. Sonra da bu gerekçelendirmeyi önceden yaptıkları sanısıyla düşüncelerini temellendirdiklerini sanırlar. Oysa tüm bu süreçte duygular ve bilişsel yanlılıklar (cognitive biases) etkindir.)

5) Siyasetin aracı, temsilci kurumları itibar kaybetti. En son protestolarda gördük. ODTÜ'lü gençler, kendisini çok ünlü ve önemli zanneden milletvekillerini tanımayıp ''amca bir kenara geç istersen'' diyebiliyor. Temsiliyet çökmüş durumda. 

6) Geçmiş ''eğitimli'' ve ''cahil'' ezberlerden sıyrılmış, kolay anlaşılabilen ve en çok da duygulara seslenen söylemler şart. Şayet bir bilgi aktarılacaksa bu tür söylemler ve usuller üzerinden aktarılmalı.

7) İnsanların ahlaki, mali, sosyal ve psikolojik zaafları üzerinden kendini meşrulaştıran bir sistem var. Hal böyleyken katı ahlakçı, katı doğrucu her çıkış, insanlarda tedirginlik yaratıyor. 

8) Hala değişmeyen şeyler de var: Hala sıcak temas, hala sosyal ağlar önemli. Sandıkla, kalabalığa seslenmekle siyasette güç kazanılmıyor. Hala somut duruma göre gerçek sorunlara çözümler üretme ve ortak duyguları harekete geçirme ilkeleriyle insanları örgütlemek gerekiyor. 

Maalesef kolay reçete yok. Dünya değişti. Ülkemiz değişti. Yukarıda andığım kişilerin dinlenmesinin nedeni bu değişikliğin herkesçe hissedilmesidir. Şimdi bu kişiler kendi ajandalarına göre bu değişime müdahale etmeye çalışıyor. 

İnsansız bir geleceğin yaklaştığı şu günlerde, gerçek sosyal ilişkilere, hakikate ve insanca yaşamaya odaklanalım. 

Ben demiştim demek amacıyla alıntıladığım eski yazılarımı aşağıda okuyabilirsiniz. 

10 Şubat 2024'te şunu yazmışım: ''Günahlar arttıkça günahın çekiciliği artıyor. Her cenahta bu böyle. Hepimizin gözleri önünde kirli siyaset, kirli siyasetçiler kazanıyor. Ahlaken, siyaseten çöküyoruz... Siyasi rakibin karşısında konumlanmamak kolay değil. Bu yüzden de türlü ahlaksızlıklar karşısında, ahlaka, erdeme sarılma eğilimi güçleniyor. Dahası, bu eğilim ahlakçı bir siyaset anlayışını da beraberinde getiriyor. Fakat siyaset, sorunları ve çözümlerini önceliklendirme, dost ve düşman kuvvetleri değerlendirme ve siyasal mücadele esnasında hem dostu hem düşmanı dönüştürme zanaatı. Bu sırada, dostu çoğaltıp düşmanı azaltabilirseniz başarı ufukta belirecektir. Bunu yapabilmek içinse önceliklendirmeyi doğru yapmak gerekiyor. 

Önce en “ahlaklı”yı, en “solcu”yu, en “iyi”yi bulmaya çalışmaktansa bizim gibi fanileri ortak sorunlarımızın çözümü için örgütlemeyi öncelemek gerekiyor. Yerel seçimlerde aday belirlemeye kilitlenmiş seçmen ve siyasetçiler kafalarını aday başvurularından biraz kaldırıp hayata bakabilirlerse, hizmet veremeyen, denetim yapamayan, insanları sevk ve idare edemeyen yerel yönetimlerin ne büyük örgütlenme fırsatları sunduğunu görecekler. '' (https://12punto.com.tr/yazarlar/av-cenk-ozdag/ahlak-vs-siyaset-20985)

31 Ağustos 2024'te yazmışım: ''Olmayacağını düşündüklerinizi yazın bir kağıda, kağıdı bir zarfa koyup zarfı mühürleyelim. 5 yıl sonra görüşelim. Ne dersiniz? O yürek var mı? 

Bu ülkede her şey olur. Her şeye alışır insanlar. '' https://12punto.com.tr/yazarlar/cenk-ozdag/olmaz-demeyin-her-sey-olur-49176 

21 Eylül 2024'te yazmışım: ''Hukukun anlamı kaldı mı?'' diye sormuşum. Devam etmişim: ''Neredeyse tüm kurumların çöktüğü bir yerde hukuka nasıl güvenebilirsiniz? Yolsuzluğun kurumların içini çürüttüğü toplumlarda hukuka güvenmek imkansız gibi görünebilir. Yolsuzluk, adaletin temelini zayıflatır, vatandaşları sinik ve umutsuz hale getirir. Dahası, hukuksuzluk, yolsuzluk geçer akçe haline gelir. Suçlu kahramana dönüşür. Hayır da şer de kanun dışından beklenir.'' (https://12punto.com.tr/yazarlar/cenk-ozdag/hukukun-anlami-kaldi-mi-51749 )

Kanımca, küresel ölçüde etkili, sistemin merkezinin söylemlerini yansıttığı düşünülen medyanın söylemlerine karşıtlık yükseliyor. CNN, Times, Economist gibi yayın organlarının söylemlerine karşıtlık yükseliyor. En başta da AB solunun söylemlerine karşıtlık yükseliyor. Bu karşıtlık yer yer ırkçılığa, yer yer katı eşitlikçiliğe, yer yer koyu bilimciliğe yöneliyor. Kimi zaman bunlara aynı anda yönelenleri de görebiliyoruz. 

4 Ocak 2025'te yeni yılı selamlamışım. ''Bu yükselişi z kuşağıyla açıklamak işin kolayına kaçmak. Küresel merkezi söyleme karşı yine küresel ölçekte ağız birliği etmişçesine yükselen milliyetçi, bilimci, sertlik yanlısı bir söylemin yükselişi gençlikle sınırlı değil. Yıllardır ''tolerans'' ısrarıyla örtülmeye çalışılan gizli öfke açığa çıkıyor. Kültürel düşmanlıklar, özcü yaklaşımlar, belirli topluluklara yönelik yoğun sevgi ve nefret ortalığa saçılmış durumda. 

''Tolerans'' ve ''gelişmişlik'' maskeleriyle örtülen cinsiyet çatışması, kültürel çatışmalar, etnik çatışmalar, sınıf öfkesi ve en nihayetinde yoğun nihilist tepkiler bir bulamaç halinde meydana çıkıyor. 

Bu bulamaçın teorisini kurmak güç. Topluma çimento diye sunulan değerlerin, toplumsal barış ve huzur tesis etmek amacıyla kurulan söylemlerin çöktüğü açık. Ama gelecekte neyin sağlamlaşacağını, neyin hakim söylem haline geleceğini görmek güç. Güç mücadelesi durulmaya yakın ortaya çıkar belki. Göreceğiz. 

2025 bu semptomların daha yoğun görüleceği bir yıl olacak. Göreceğiz. Mutlu yıllar!'' (https://12punto.com.tr/yazarlar/cenk-ozdag/yeni-koordinatlar-gerek-67390 )

11 Ocak 2025'te yazmışım: ''Bilimsellik, ilericilik, solculuk, eşitlikçilik önce yumuşatıldı. Sonra "sol" etiketli bir liberalizm anaakım olarak pazarlandı. Bu anaakıma duyulan nefret, tüm sola genişletildi. 

Şimdi, özellikle genç kuşaklarda, bilimsellik, sol, eşitlikçilik, ilericilik ve aydınlanma insanları hayal kırıklığına uğratan, onlara acı çektiren bir "yalan"a dönüştürüldü. ABD ve Avrupa'nın merkezlerinde ortodoks sol, sovyet düşmanlığıyla; radikal sol, terörle; sosyal demokrasi, sömürüden pay alma suçlamasıyla terbiye edildi, etkisizleştirildi. "Sol" namına geriye "WOKE" kaldı. Kültürel kimliklere, aydınlanma ve modernite karşıtlığına sıkı sıkı bağlı, postmodern felsefe etkisindeki bu liberal akım, kitlelerin öfkesi için paha biçilmezdi. Ne de olsa hem LGBT haklarına hem kadınlara, hem hayvan haklarına hem çevre hakkına emekçi sınıfların iktidarından daha çok önem veren ve kültürel duruşu nedeniyle çoğu sağcı, şoven ve muhafazakar geniş kesimler için ideal bir düşmandı Woke. Radikal solun liberalizme duyduğu nefretten de nasibini alan Woke, karşıtlarını bir tiksinti duygusuyla birleştiren şahane bir buluştu. '' (https://12punto.com.tr/yazarlar/cenk-ozdag/paradigma-degisiyor-ezilene-nefret-ezene-hayranlik-68470) 

Nihayet 22 Şubat 2025'te yazdım: ''Demokrasi, insan haklarını korur, özgürlüğü teşvik eder, siyasi katılım sağlar. Ama otomatik olarak ekonomik başarı getirmez.

Gelişmekte olan ülkeler için en iyi strateji, önce devlet kapasitesini, ekonomik kalkınmayı ve güç dengelerini doğru kurmaktır. Demokrasi ancak yeterince zenginleştiğinde işleyebilir. Bunun da bir maliyeti olduğunu unutmayalım. Hem sormak gerek: Bildiğimiz anlamda ''demokrasi'', onca maliyete karşın ne diye işletildi? O zamanki ihtiyaç ortadan mı kalktı acaba? Ne demiştik? SSCB'nin çöküşünün etkileri ortadan kalkmış değil. Şimdilik bu kadar!

Unutmadan son bir söz:  Sandığa oy atmak veya attırmak bir ekonomi politikası değildir. Belki bir avuntu veya maskedir birileri için. '' ( https://12punto.com.tr/yazarlar/cenk-ozdag/demokrasi-ve-refah-yanilsamasi-74538)