Ülkemiz düşünce ve ifade özgürlüğü konusunda sabıkalı. Medya kültürümüz, hukukumuz, toplumsal algımız ifade özgürlüğünü dar yorumluyor.
Rahatlıkla konuşulacak konular tabuya dönüşüyor. Tabuların etrafından dolanıyoruz.
Anaakım medyada, ülkedeki politik iklimin, medya patronlarının akçeli ilişkilerinin ve yargının etkileri nedeniyle aykırı fikirleri bulmak güç. Dolayısıyla, anaakıma rağbet edilmiyor pek.
Başta muhalif kesim olmak üzere, özellikle eğitimliler anaakım medya yerine sosyal medyayı takip ediyor.
Başlıkta adı geçen kişiler hatırı sayılır bir izleyici kitlesine sahip. Sabahları Fatih Altaylı'yı dinleyemeden güne başlayamayanlar, Enver Aysever'in sadık izleyici kitlesi radikal tahammülsüzler ve kültürel alanda su gibi FluTv tüketen beyaz yakalılar ve öğrenciler...
Fatih Altaylı, İlker Canikligil ve Enver Aysever sosyal medyada çok başarılı kişiler. Sadık bir izleyici kitlesine sahipler. Anaakıma aykırı fikirleri, konukları izletiyorlar. Bu büyük başarının ardındaki etkenlerden biri, izleyicinin bu kanalları izlerken samimiyet bulması, tanışıklık-arkadaşlık ilişkisine benzer bir sohbet ortamına dahil olduğu hissine kapılması olduğu açık. İzleyicinin bu hislere kapılması, programların başarısı için kritik. Fakat mesele bundan ibaret değil. Muhtemelen programı yürüten kişiler de benzer bir samimiyet içeriyor. Bu samimiyet, içtenliğe, hesapsızlığa kapı aralıyor sanki.
İlker Canikligil'i kenara bırakırsak, hem Fatih Altaylı hem Enver Aysever anaakım televizyonlarda yıllarca yayın yapmış insanlar. Sansürü, otosansürü gayet iyi bilen aydınlar. Her ikisi de aykırı fikirlere sahip konuklarla olan sohbetlerinde konuklarını bolca konuşturmuş, televizyon tarihimize geçecek samimi sohbetlere imza atmışlardır. Dolayısıyla, bu kişilerin nerede nasıl konuşulacağını bildikleri kesin. Muhtemelen bu konuda benim gibi birisinden hiçbir tavsiyeye ihtiyaçları olmaz.
İlker Canikligil ise siyasal tavır ve demeç vermek konusunda çok deneyimli olmayabilir. Gelgelelim, kendisinin, bir Saint Joseph mezunu olarak iyi bir münazır olduğuna, hiç yoksa bu kültüre sahip olduğuna şüphe yok.
Peki, o halde sorun ne? Madem bu kişiler nasıl konuşulacağını, tartışılacağını biliyor o halde niye bu denli hesapsız konuşabiliyorlar. Kendi adıma özellikle Enver Aysever'in tutuklanmaya konu konuşmasında Türk Ceza Kanunu'nda tanımlı bir suçun işlenmediği kanaatindeyim. Fatih Altaylı'nın ise ifadelerinin kötü niyetli yorumlanmadığında, bağlamdan koparılmadığında ve kendisinin siyasal duruşu uzun süreli dikkate alındığında suç içermediği sonucuna varılabilir. Zira ceza muhakemesinde özgürlükleri genişletici ve ifadelerdeki müphemliği şüpheli lehine yorumlama ilkesi geçerlidir. İlker Canikligil'in demecinde de esasen siyasal bir tutum sergileme amacı içermeyen, adeta dost meclisi içinde bir geyik muhabbetine fazla önem verildiği kanısındayım. Yine de bu ifadeler, doğrudan suç içermese bile yeterince düşünülmüş, ölçülüp biçilmiş ifadeler gibi görünmüyor. Dahası, sakin bir ortamda konuşsak bunları çok daha özenli ifade etmek veya büsbütün değiştirmek gerektiği konusunda bu yayıncılarla hemfikir olacağımız kanısındayım.
SAHİCİLİK ÇIKMAZI
Peki, ama hem bu yayıncılar hem de sosyal medya kullanıcıları niçin eski usul yayıncılıkta veya kalabalıklarla yapılan konuşmalarda söylenmeyen ifadeleri sarf ediyorlar? Esasında bu konuda yıllar öncesinde tartışılmış. Donald Horton ve R. Richard Wohl 1956'da yayımladıkları ''Mass Communication and Para-Social Interaction'' adlı makalelerinde izleyicilerin medyada tanınmış kişilerle kurduğu tek taraflı, hayali bir yakınlık ve sosyal bağ hissini açıklamışlar. Bu hissi parasosyal etkileşim (PE) olarak tanımlamışlar. İzleyiciler, yorumcuyu yakın bir arkadaşmış gibi algılarlar. Nitekim, bu kişiler erişilebilir, samimi ve sahici görünürler. Eski medya kanallarında, bu ''görünüş'' satmaya yarayan bir yanılsama olarak nitelenebilir. Oysa, sosyal medya kanallarında, hem izleyiciler hem de programcılar kendilerini aynı his içinde bulurlar. Kendilerini ''maskesiz'', ''filtresiz'' olarak düşüncelerini, anlık tepkilerini açığa vururken bulurlar. Benzerini, sürekli X üzerinden yorum yazan kullanıcılar veya Instagramda yaşayan kullanıcılar da deneyimlemektedir.
Güçlü bir PE hissi içindeki kişiler, kendilerini ''sansürsüz'', ''otosansürsüz'', ''rahat'', ''hesapsız'', ''içten'', ''tepkili'' olarak ifade etmektedirler. İçinde bulundukları koşulların onları buna itmesinin dışında, yürüttükleri işte başarılı olmanın bir ölçütü de bu hissi izleyicide yaratmak, güçlendirmek ve sürekli kılmak olduğundan, kendilerini bu yönde ister istemez geliştirmişlerdir. Bunun bir bedeli de vardır: Zamanlarını, mekan algılarını alışıldık sahanın dışında, sosyal medyanın çeperinde yeniden kurmuşlardır.
MAHREMİYET DÖNÜŞÜYOR
İzleyicinin ve programcının sıkı sıkı sarıldığı ''sahicilik'', mahrem ve kişisel olanla kamusal olan ayrımını ortadan kaldırır. Perdeler kalkar ve evin salon duvarları izleyicinin sessiz sedasız ve fakat onaylayarak oturduğu bir amfiye dönüşür. İzleyici koltukları, programcının nazarında bir performans alarmı çalmaktansa programcıyı içine girdiği samimi bir sosyal çevreymiş gibi sarar. Nihayetinde filtreler kalkmıştır. Programcı, kendi dertlerini, anlık düşüncelerini, mantıksal ve kültürel sonuçlarını hesaplayamadığı ifadeleri açığa çıkarmaya başlar.
Sosyal medyanın her an ve her yerde bulunmasının da etkisiyle, hemen her sosyal medya kullanıcısı günün her anı, her bilişsel halinde mesaj atabilir, yorum paylaşabilir, paylaşımları tekrarlayabilir. Bunun sonucunda, sosyal medya üzerinden linç, taciz, hakaret vb. suçlar kolaylıkla ve varlığı alışılmış halinden farklı olan bir kasıt biçiminde işlenebilir. Mahremiyetin kalktığı bu hal, hem fail hem mağdur açısından son derece tehlikelidir. Mahremiyet dönüşmüştür. Korunması gereken kırılganlaşmıştır.
Tedavi edilmesi, farkında olunması ve desteklenmesi gereken bir sürecin parçasıyız hepimiz. Mağdur, fail ve izleyici sıfatlarının arkasındaki milyonlar bu yeni durumla baş etmeyi öğreniyoruz. Öğrenmenin bedelini ağırlaştırmayalım. Hesapsız, samimi, sahici ve ölçüsüz ifadeler kullanan sosyal medya kullanıcılarını ister ünlü olsunlar ister ünsüz harcamayalım, harcatmayalım.
İfadeleri daha dikkatli kullandığımız, ifadelerden daha az alındığımız, etkilendiğimiz günleri bir an önce el birliğiyle getirmemizi dilerim.
Çok Okunanlar
Kadın spikerden Mehmet Akif Ersoy ile ilgili grup seks itirafı geldi
Uyuşturucu ve grup seks iddialarının arkasında iktidar savaşı mı var?
Kızının Güllü'yü nasıl öldürdüğünü anlattı
Uyuşturucu ve grup seks skandalının perde arkasını anlattı...
İktidar anketlerde erimeye devam ediyor
AKP'li belediyeden Mehmet Akif Ersoy hamlesi
Öcalan'a 'siyasi hak' isteyen DEM, Lozan'ı hedef aldı
İsveç öldü
Telefonunda sanal kumar oyunu bulundu
Parasosyal tuzak: Altaylı, Canikligil ve Aysever