Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
41,5627
Dolar
Arrow
37,9499
İngiliz Sterlini
Arrow
48,2945
Altın
Arrow
3638,0000
BIST
Arrow
9.477

Tesadüf Bu Ya...

Hayatın hay huyundan, yoğun gündemden kurtulayım diye kütüphanemi karıştırayım dedim. Tesadüf bu ya... Bir kitaba denk geldim. 

Kitabın adı: The Democratic and The Authoritarian State 

Yazar: Franz Leopold Neumann

Editör ve Önsözün yazarı: Frankfurt Okulu'nun ünlü Hegel ve Freud yorumcusu Herbert Marcuse. 

Bendeki baskı tarihi 1964. 

Kitabın odağında siyasal iktidar yer alıyor. İlgimi çeken kısmıysa Diktatörlük Teorisine dair Notlar başlığı. 

Yazar, itiraf ediyor: Ağızlara pelesenk olsa da ''diktatörlüğe'' dair dört başı mamur bir tanımlama veya bir inceleme yok. 

Diktatörlükleri kabaca üçe ayırıyor: 

1) Adi Diktatörlük (iktidarını yalnızca kaba kuvvete dayandıran diktatörlük)

2) Sezar Tipi Diktatörlük (kaba kuvvete ek olarak güçlü halk desteğine dayanan diktatörlük)

3) Totaliter Diktatörlük (Kaba kuvvetin ve halk desteğinin kafi gelmediği durumlarda; eğitimi, iletişim araçlarını ve iktisadi kuruluşları da kontrol etmek gerekebiliyor. Bu durumlarda toplumun geneli üzerinde tahakküm kurmak yetmez, yurttaşların özel yaşamları da baskılanmalıdır.)

Yazarın ayrımına baktığımızda, ''totaliter diktatörlük''ten Orwellci bir distopyayı anladığı fakat tek tek vatandaşların konfor alanlarını düzenleyen ve onların rızasını bir şekilde alan Huxleyci bir totaliter diktatörlüğü de dışlamadığını görüyoruz. Bilindiği üzere, Orwellci distopya yerini Huxleyci düzene bıraktı. Orwellci görünen ''diktatörlükler'', Soğuk Savaşı Atlantik İttifakının kazanması sonrası tarihten adım adım silindi, siliniyor. Dünya hakimiyetinde söz sahibi olanlar, kitlenin rızasını alan, kitleyi tüketim ve siyasal faaliyetleri üzerinden kendi hizmetine sokan ''demokratik'' görünümlü teknokapitalist diktatörlükler oluyor. Bu diktatörlüklerde, kendisini özgür sanan insanlar, baskıyı hissetmeyebilir veya zaman zaman baskıyı hissettiklerinde ''direndiklerini bile sanabilirler''. Hatta sistemin değiştirilebileceğini bile düşünebilirler. 

Neumann, totaliter diktatörlüğünün tesis edilmesi için şu tekniklere başvurulduğunu yazıyor: 

1) Liderlik İlkesi (en tepedekinin önderliğini ve en tepedekine karşı sorumluluğu dayatmak)

2) Tüm toplumsal örgütlerin ''senkronize edilmesi'' (onları kontrol etmekle kalmayıp hepsinin devlete hizmet etmesini sağlamak)

3) Katmanlı elit grupların yaratılması (böylece yöneticiler kitleleri içten kontrol edebilir ve onlar üzerindeki manipülasyonlarını gizleyebilir)

4) Bireyin atomize edilmesi ve yalıtılması (biyolojik bağlara, geleneksel yapılara, işyerinde işbirliklerine dayanan toplumsal birimlerin zayıflatılması veya yok edilmesi; insanların tek tek kontrol edilmelerinin daha kolay olduğu kitlesel örgütlerin tesis edilmesi)

5) Kültürün propagandaya, kültürel değerlerin alınıp satılabilir ürünlere dönüştürülmesi ve son olarak, her an herhangi bir kişiye terör uygulanabileceğinin hissettirilmesi... 

Yazar diktatörlüklerin hepsini olumsuz görmüyor. Tarihin farklı anlarında diktatörlüklerin olumlu işlevleri olabileceğini belirtiyor. 

Yazar ne yazık ki eskide kalmış. Ne rekabetçi otoriterliği ne demokrasi tramvayını biliyor. Olsun. Bazen eskiyi okumak iyi oluyor. Yazar sayesinde diktatörlüklere daha incelikli bir bakış kazanıyoruz. 

Korkunun diktatörlüğün tesisinde ve taraftar bulmasındaki kritik önemini de masaya yatırıyor yazar. Tabii yazar ne bilsin... Yıllar sonra kredi borçlarından korkmak, sosyal medya lincinden korkmak gibi yeni korkularımız var. Tesadüf bu ya... Okuyalım derken diktatörlüğü okuduk yine.